Mustafa Uygun

YALANCI

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yalan kelimesinin eski sözlüklerde “doğruluğun (sıdk) karşıtı, bir konuda gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermek, söz vâkıaya uygun olmamak” diye tanımlanır.

Arapça kezib (yalan) kelimesi âyet ve hadislerle diğer İslâmî kaynaklarda “gerçeğe aykırı konuşmak” anlamında masdar, “gerçeğe uygun olmayan söz, haber” anlamında isim olarak kullanılır. Hadislerde de kezib ve türevleri sıkça geçmektedir.

Bir hadiste de şöyle denilmektedir: “Yalandan sakının, çünkü yalanla günah yan yanadır ve ikisi de insanı cehenneme götürür”.

Diğer bir hadiste, “Kardeşine bir söz söylediğinde o sana inanırken senin ona yalan söylemiş olman ne büyük bir ihanet!” buyurulmuştur.

Hemen bütün hadis kaynaklarıyla ahlâk ve tasavvuf kitaplarında zikredilen bir hadisin meâli de şöyledir. “Sizi yalan söylemekten menederim; çünkü yalan söylemek günaha, günah da cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır”.

Yine sıkça tekrar edilen başka bir hadiste yalan münafıklığın üç alâmetinden biri olarak gösterilmiştir (diğerleri sözünden dönmek ve emanete hıyanet etmektir; bazı rivayetlerde bunlara düşmanlıkta ileri gitmek de eklenmiştir.)

Hadislerde, bir kötülüğü önlemek için -başka çare yoksa- yalan söylemenin helal olduğu durumlardan da söz edilir. Hz. Peygamber şu üç maksat dışında yalan söylemenin helâl kabul edilmediğini bildirmiştir:

“Aralarında geçimsizlik bulunan karı kocayı barıştırmak, savaş sırasında düşmanı şaşırtmak, insanlar arasındaki düşmanlığı önlemek.”

Yalan rûhî bir hastalıktır, Müslümanların kendilerini bundan korumaları gerekir. Çocuklar daha küçükken doğru sözlülüğe alıştırılmalı, yalanın zararları kendilerine anlatılmalı ve çocuklar asla kandırılmamalıdır. Sürekli kandırılan bir çocuktan da doğru bir insan olması beklenilmemelidir.

Cenab-ı Hakk, “Yalan sözden kaçının” diye emrettiği halde basit dünya menfaatleri için yalan söyleyenler vardır. Özellikle yalan yere şahitlik yapmak çok kötü bir davranış ve büyük bir günah sayılmıştır. Gerçek bir Müslüman kendi aleyhinde de olsa, doğru söylemeli ve asla yalana yaklaşmamalıdır. Çünkü Allah Teâla şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Hak üzere durup adaleti yerine getirmeğe çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şâhidler olun. Velev ki, o şahitliğiniz nefisleriniz yahut ana babanızla yakın akrabanız aleyhine olsun. İster üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin veya fakir bulunsun”

 Yalanın Çeşitleri

Hemen ifade edelim ki, yalanın büyüğü- küçüğü, pembesi beyazı olmaz. Yalan yalandır.

Yalan söyleme veya söylememe konusunda herkes eşit sorumluluğa sahiptir. Politikacı veya yöneticinin yalan söyleme ruhsatı yoktur. Ama maalesef, insanlar arasında, özellikle kendini muhafazakar addeden halkımız arasında “O politikacıdır, politika da yalansız olmaz.” Kabullenmişliği var ki, bu asla doğru değildir. Bu durumu ne Kuranla, ne de sünnetle izah edemezler.

İslâm âlimleri, yalan konusunu işlerken dilin ve konuşma yeteneğinin insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özellik olduğunu belirterek Allah’ın verdiği bu nimeti yerinde kullanmayanların insanlık değerini de kaybedeceğine dikkat çekerler.

Bütün peygamberler ve sevgili peygamberimiz şakacıktan bile olsa asla yalan söylememiştir.

Birini mutlu etmek gibi sebeplerle kinayeli ifadeler kullanılabilir. Nitekim Hz. Peygamber yaşlı bir kadına, “Yaşlılar cennete girmeyecek” dediğinde bununla cennette herkesin genç olacağını kastetmiştir.

İslâm’ın büyük günah kabul edip yasakladığı yalanın fıkıhta ayrıca hukukî sonuçları da ele alınır. Yalan yere yemin ederek bir kimsenin hakkının zayi olmasına yol açan kişi âhirette Allah’ın gazabıyla karşılaşacağı gibi, dünyada da verdiği bu zararı tazminle sorumludur. Büyük günahlardan sayılan yalancı şahitlik neticesinde ilgili kişilerin uğradığı zarar yalancı şahide tazmin ettirilir, ayrıca o kimse (İslam Hukukuna göre) mahkemece tâzirle cezalandırılır. Böyle birinin Mâlikîler’e göre ebediyen, İslam hukukçularının çoğunluğuna göre ise tövbe edip kendini ıslah ettiği kanaati yerleşinceye kadar şahitliği asla kabul edilmez.

Ticarî işlemlerde satılan malın özellikleri, maliyeti, piyasa değeri vb. hakkında satıcının yalan söylemesi bu yolla elde edilen kazancı haksız ve haram kılar.

Güven esasına dayanan akitlerde aldanan ve açık zarara uğrayan tarafa belli şartlarla sözleşmeyi fesih, zararın tazmini gibi imkânlar tanınır.

“Yalandan kim ölmüş?” sözü meşhur bir sözdür. Belki yalandan kimse ölmemiştir ama bir yalan dört doğruyu götürmektedir:

Güven, sadakat, doğruluk ve huzur.

Her zaman doğru söylemeliyiz ama her doğruyu söylemenin de üstümüze vazife olmadığını bilmeliyiz.

Merhum Ziya Paşa ne de güzel söylemiş:

“İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah,

Yardımcısıdır doğruların, hazreti ALLAH.”

YALANCI

Yorumlar kapalı.