Gülşah Elikbank

Yumuşak Güç Olarak Sanat

Yumuşak Güç Olarak Sanat
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yeni yıla yeni bir tartışma konusuyla başlayalım mı? Bizimki gibi ülkelerde sanat ne işe yarar? Bu soruyu son dönemlerde sıklıkla duyduğunuzdan eminim. İnsanın kendi varlığından başlayan sorgulaması, akılcı toplumlarda her yöne yansır. Bu sorgulamalardan en yüksek payı da hep sanat ve sanatçılar alır. Ali Nesin, matematikle ilgili şöyle söyler, matematik o kadar çok işe yarar ki; ne işe yaradığını açıklamak bu nedenle imkansızdır. Sanat da böyledir. Belki Kant gibi filozoflar sanatın kendisi dışında bir amacı olmadığını söyleyebilir ama pek de öyle olmadığını biliyoruz. Nereden mi? Tüm baskıcı rejimlerin gözünü ilk olarak kültüre, sanata dikmesinden ve sanatı ya baskılamak ya da yanına çekmek istemesinden… Madem ki bu sanat hiçbir işe yaramıyor, neden gözler ilk iş o yöne çevriliyor?

Yıllardır kültürün bir ülkenin tanıtımında ne kadar önemli olduğunu yazıp anlatıyorum. En sın British Council’in uluslararası eğitimi kültür politikaları yönetimine katıldım. Ama yine de bu konuyu gerçekte anlaması gerekenlerin, yani bizi her kademede yönetenlerin idrak ettiğinden şüpheliyim; bu sebeple ilk yazımı bu konuya ayırmak ve size öyle merhaba demek istedim. Dünyanın özellikle de Amerika’nın dev bir sektörle filmler, diziler ve hatta romanlar üzerinden bir fikri, yenilikçi bir söylemi, bilimsel bir gelişmeyi nasıl topluma yavaş yavaş empoze ettiğini, yaydığını ve ısrarcı bir görsel, yazınsal söylemle kabul ettirdiğini hepimiz gözlemliyoruz, dahası aslında biz de buna maruz kalıyoruz. Hem NASA’nın hem de askeriyenin Hollywood ile dirsek temas çalıştığını artık bilmeyen yok. Peki bu sadece filmlere, romanlara konu bulmak için mi? Yoksa tam tersi o konular aracılığıyla toplumu yönlendirmek ve yönetmek için mi? Sorunun yanıtı malum ama çok tatsız…

Sıcak savaşlar ve yakıcı silahlar döneminden çıkıp başka türlü ama daha sinsi bir savaş taktiğinin içinde olduğumuzu biliyoruz. Teknoloji, akıl, bilim ve sanatın yaratıcı gücüyle birleşen, çok daha yüksek imha gücü olan bir aracın tehdidi var dünyada. Sanatın soft power (yumuşak güç) olarak, aslında daha keskin ve sert etkiyle toplumlara nüfuz etmeyi kolaylaştırdığını iktidarlar keşfedeli çok oldu. Yalancılar ve Sevgililer romanımı yazmak için defalarca gittiğim Romanya, uzunca bir süre diktatörlük ile Çavuşesku tarafından yönetilmişti. Bu rejim zaman içinde, kültürel tüm üretimleri baskı altına almış, dahası bununla yetinmeyip çekilecek filmlerin, yazılacak kitapların kendi varlıklarını sürdürmelerine yardım etmek üzere kurgulanmasını istemişlerdi. Herta Müller’in Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım adlı romanı o dönemin bireylere kurduğu baskıyı çok iyi anlatır. Bu baskıcı, insanın ne düşünmesi gerektiğine kadar belirlemeye kararlı rejimi yıkan şeyin yine sanat olduğunu size söylesem şaşırır mısınız? Peki ama nasıl? O zamanın kapalı tutulan sınırlarında, dışarıdan mal almak yasak olduğu gibi, sanatsal üretimlerin ülkeye girmesi de yasak. Fakat illegal yollardan Chuck Norris, Van Damme ve Bruce Lee filmleri ülkeye sokuluyor, bir takım buluşma noktalarında, gizlice halkın izlemesi sağlanıyor. Bu filmlerin ülkedeki devrime nasıl ön ayak olduğunu anlatmaya yarın devam edeceğim, o sırada sizde bizim ülkemizde kültürümüzü böylesi derinden sarsan, etkileyen kitap ve filmleri düşünmeye ne dersiniz?

Yumuşak Güç Olarak Sanat

Yorumlar kapalı.