Prof. Dr. M. Bülent Ertuğrul

Deprem ve Salgın

Deprem ve Salgın
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tarih boyunca toplumların başına birçok felaket gelmiştir. Bunların en yıkıcıları ise başlıkta yer alan iki sözcükte anlamlandırılanlardır. Koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi ve eğer varsa salgın hastalığı önleyici aşı ile toplumun hazırlanması, salgını ve doğal olarak ölümleri önler. Deprem belki önlenemez bir doğal durumdur ama deprem öncesi hazırlığı da salgına kaşı hazırlığa benzetebiliriz. Deprem olmadan önce sağlam binalar yapmış olmak, bunları denetlemek, toplumu deprem kavramı konusunda eğitmek oluşacak yıkımı ve ölümleri önler. Aslında koruyucu sağlık hizmetleri gibidir deprem öncesi hazırlık. Ancak bizim gibi ülkelerde dostlar alışverişte görsün şeklinde yapılır. Hatta yapılanlar  ya da yapılması gerekenler aşağılanır, eleştirilir çoğu kez de kağıt üzerinde ‘yapılmış gibi’ gösterilir. Her iki konuda da çok iyi kanunlar, yönetmelikler, yönergeler, genelgeler yazabilirsiniz. Eğer ‘mış gibi’ yapar ve toplumu bu konuda yeterince hazırlayamazsanız başınıza gelecek olan bir toplumsal felakettir.

Covid-19 pandemisi benzeri bir salgının olacağı uzun süre önce gerek Dünya Sağlık Örgütü gerekse bilim insanları tarafından dile getirilmeye başlanmış ve dünyanın (ve elbette ülkemizin) buna hazır olmadığı, hazırlık yapılması gerektiği uyarıları yapılmıştı. Ne oldu? Hiç bir hazırlık yapılmadan  salgını yönetemeyen yöneticiler, korunma yöntemlerine aldırış etmeyen bireyler ve aşıya karşı çıkıp bir de utanmadan bunun çığırtkanlığını yapan bilgisizler nedeniyle dünyada milyonlarca, ülkemizde on binlerce insan (resmi sayı 102.174)  yaşamını yitirdi. Sadece ülkemizde olanları anımsayalım; bilimsel etkinliği kanıtlanmamış ilaçlar bilim insanlarının uyarılarına karşın hastaların özellikleri dikkate alınmadan dağıtıldı, hasta ve yaşamını yitirenlere ilişkin veriler doğru bildirilmedi ve saklandı, yine bilim insanlarının aşılamada belirli bir oran yakalanmadan normalleşmeye geçmeyelim uyarılarına aldırış edilmeden topluma normalleşme müjdesi verildi, aşı karşıtları miting yapacak hatta o mitinglerinde bilim insanlarını tehdit edecek kadar arsızlaştı.

Peki 6 Şubat depremi felaketine yaklaşım bundan farklı mıydı? O bölgede bir deprem olacağı uyarıları yine konusunda uzman bilim insanları tarafından yapılmaktaydı. Aslında bu tüm ülkemiz için geçerliydi ve uyarılar hep vardı. Depreme dayanıklı binalar yapmak yerine neredeyse dalga geçer gibi “İmar Barışı” denilen bir uygulama ile kaçak ve dayanıksız tüm binalara onay verildi. Denetlemesi uygun yapılmayan çok katlı beton tabutlar verimli ovaların üzerinde yükseldikçe bunlar gelişmişliğin simgesi sayıldı.  Toplumun depreme karşı eğitilmesi yerine kader anlayışı egemen kılındı. Deprem sonrası ne oldu? Günlerce enkazlara müdahale yapılamadı, Kızılay ücretsiz dağıtması gerekeli olan çadırları sattı, insanlar temiz su ve yiyecek gereksinimlerini karşılayamadıklarından bulaşıcı hastalıklar ortaya çıktı ve yaşamını yitiren insanların sayısının resmi olarak İçişleri Bakanlığı tarafından 50.783 olarak açıklandığını belirtmek aslında pandemi sırasında yaşadığımız veri saklamanın burada da geçerliği olduğunu görmemize yeter. Yıkılan bina sayısının yine resmi verilere göre 35.355 olduğu bir depremde yaşamını yitirenlerin sayısının çok daha fazla olacağı ortada. Kısaca yaşanan felaketin yöneticiler tarafından yönetilemediği, yönetmek yerine saklamayı seçtiği başka bir yaşam gerçeği. Elbette bunu iki yönlü düşünmek gerekiyor. Toplum da aslında bu yönetilememek durumunu sorgulamak istemiyor. O saçma “İmar Barışı” sırasında insanların sıraya girerek kaçak, dayanıksız yapılarını ruhsatlandırmaya çalışmaları başka türlü açıklanamaz. Sorgulamak günümüzde kötü algılanan bir yaklaşım biçimi. Ama tersine bilimsel gelişmenin temelinde sorgulamak vardır.

Depremler ve salgınlar insanlık tarihi boyunca uygarlıkları yıkmış, insanları göç etmek zorunda bırakmış felaketler ve dünyada bunu en çok yaşayan topraklar bugün üzerinde yaşadığımız Anadolu. Biz bu gerçeği görüp buna hazır olmak yerine başımızı kuma gömerek yaşamaya devam ediyoruz. Yaşadıklarımızı sorgulamadıkça yaşanacaklara yönelik öngörümüz olmuyor. Felaket sözcüğünü sözlükten silmenin yolu bilimsel olarak ona karşı hazır olmaktan ve akıl ile yaşananları sorgulamaktan geçiyor.

Önümüzdeki hafta Aşı’ya kaldığımız yerden devam. Kalın sağlıcakla.

Deprem ve Salgın

Yorumlar kapalı.