Müzik ruhumun gıdasıdır ve elimden geldiğince bu gıdadan hisseme düşeni almaya çaba gösteririm. Özellikle farklı toplumların kendine özgü müziği beni alıp başka diyarlara götürüyorsa, adeta büyülenmiş gibi dinlerim.
1980’li yıllarda Amelia Rodriguez sayesinde sevdiğim, yitirilmiş, kaybedilmiş şeyleri melankolik ve kaderci bir anlayış ile dillendiren Portekiz halk müziği türü Fado, ya da Rumların 1900’lü yılların başında müzik literatürüne soktuğu ve kaybolmaya yüz tutmuş gibi görünse de, halen daha usta ellerde ve dillerde hayat bulan Rembetiko tarzı parçaları severek dinlediğim gibi.
Doğma büyüme İzmirli olduğum için midir? Bilmem! Rumca şarkılar hep benim tercihim oldu. Bu topraklarda bir dönem birlikte yaşadığımız Rum komşularımız ile folklorik olarak birbirimize oldukça benziyoruz. Yemeklerimiz, müziklerimiz, giyimimiz, kuşamımız, acılarımız, eğlencelerimiz kısacası yaşam tarzımız itibariyle birbirimize çok yakınız. Bu yüzden Rembetiko’nun yeri benim için ayrıdır.
Yunanlı film yönetmeni CostasFerris ile SotiriaLeonardou tarafından yazılan ve CostasFerris tarafından yönetilen 1983 yılı yapımı “Rembetiko” adlı film, sadece içinde barındırdığı şarkıların hatırı için bile defalarca izlenebilir.
Rembetiko,19. yüzyıl başlarında İzmir’de Rumlar tarafından ortaya çıkarılan bir müzik türü olarak bilinir. Bu müzik türünü çıkaranlar ise Rembetler ya da diğer bir deyiş ile Rebetlerdir.
Rembetler, toplumdan kendilerini soyutlayan, içine kapanık, hayata farklı bakış açıları olan, asi, kural tanımaz, suça meyilli ve argo konuşma üslupları ile çevreye korku salıp, tedirginlik yaratan bir topluluktu. Bu da Rembetlerin diğer insanlar tarafından toplum dışına itilmesine ötekileştirilmesine sebep olmuştu.
Doğup büyüdükleri Anadolu topraklarında “gavur”, mübadele sonrası gönderildikleri Yunanistan’da ise “Türk tohumu” olarak adlandırılmış ve dışlanmışlardı. Bu da onları gayrimeşruya biraz daha fazla yönlendirmişti.
Hiçbir yerde itibar görmeyen bu toplumun ürettiği rembetiko tarzı şarkıları hala daha dinlerken, insanlar onların ıstıraplarını içlerinde hissediyor. Yetmişli yılların başından günümüz Türkiye’sine kadar gelmiş, öksüz, yetim, yoksul, mahpus, karşılıksız aşk yaşamış, ezilmiş, terk edilmiş insanların dinlediği ve müthiş bir teveccüh gösterdiği arabesk müzik ile rembetiko’yu ben birbirine benzetiyorum. Bana göre hedef kitleye, iç karartan beste ve güftelere bakıldığında arada hiçbir fark yoktur. İki tür de resmen insanın içine işliyor.
Rembetiko müzik, batakhane tabir edilen, uyuşturucu ve alkol kullanımının bol olduğu mekanlarda, kadınlı erkekli müzisyenler tarafından icra edilirdi. Buziki, keman, gitar, ud, santur, armonika, dümbelek, def gibi enstrümanlarla çalınan bu müzik türü ülkemizde hala birçok değerli müzik toplulukları tarafından çalınıp söylenmektedir. İlginizi çekeceğine inandığım bu müzik türünü dikkatinden kaçıran varsa, bir kez dinlemesini tavsiye ederim.
Evet dostlar; Hepimizi sıkboğaz eden ekonomik ve politik şartlar ile sağımızda, solumuzda insanların katledildiği savaşların olumsuz havasını dağıtmak için bu hafta böyle olsun dedim. Hadi hayata biraz mola verelim ve ruhun gıdasından payımıza düşeni alıp kendimizi müzikle dinlendirelim ne dersiniz?
Sevgiyle kalın dostlarım.