Büyüklerin bir sözü vardır, “Dünya’da Mekan Ahiret’te İman” diye. Evet! katılıyorum… Nohut oda bakla sofa cinsinden de olsa insanın başını sokacağı bir evi mutlaka ama mutlaka olmalı. Son dört beş yıldır, İzmir de dikey yapılanma baş döndürüyor. Belkahve’den İzmir’e bakıldığında Bornova’dan başlayarak, Bayraklı, Halkapınar ve devamında Alsancak’a kadar uzanan düzlükte yerden fışkıran çok katlı binalar, isimlerinin hakkını verircesine gökyüzünü deliyorlar.
Bu binalardaki daireler ya da yeni ismi ile rezidanslar, normal kazancı olan bir insanın erişemeyeceği bedellerle satılıyor. İşin garip tarafı daha temel atma aşamasında kapış kapış gidiyor. Neyse ben işin o boyutunda değilim. Alan da satan da hayrını görsün.
Benim dikkat çekmek istediğim nokta çok daha farklı. Şimdi hepiniz diyeceksiniz ki, herhalde yine depremden dem vuracak bu adam. Aktif fay hatlarının üzerine kurulu olan ve geçmişte büyük depremlerle yıkılan İzmir’in en riskli bölgesine bu binaları yapmanın ne kadar doğru olduğunu tartışmaya açacak diyeceksiniz. Evet işin o boyutu da endişe verici. Bu binalar her ne kadar mühendislik harikası olsa da, deprem gerçeği ile her an yüz yüzeyiz. Çünkü bu yükseklikteki binalar bu sabıkalı zeminde ne kadar dayanır bilinmez. Ama benim endişem bu da değil.
11 Eylül 2001 tarihini daha dün gibi hatırlarız. Koca koca uçakların ikiz kulelere saplanıp infilak etmesine ve binaların üst katlarında başlayan yangına Amerikan teknolojisinin bile yetemediğine tanık olmuştuk . O can pazarında insanların kendilerini boşluğa bırakıp ölüme atlayışlarını ve dev gibi gökdelenlerin, çöküşlerini gözyaşları içinde çaresizce izleyen meşhur Amerikan teknolojisinin aczi hepimizi şaşırtmıştı.
Şimdi aklımdaki soru şu; Allah korusun İzmir’deki bu gökdelenlerin yüksek katlarında meydana gelecek olası bir yangına İzmir itfaiyesi ne kadar hazır. Çok değil yaklaşık bir yıl önce Narlıdere’de meşhur bir markanın akıllı binalarından birinde çıkan yangın sonucu, lüks bina cayır cayır yanmış yetkili yetkisiz herkes sadece izlemişti. Kaldı ki o bina yeni yapılan bu gökdelenler kadar yüksek de değildi. Canla başla koşuşturan itfaiye erlerimiz bile, bir yerden sonra çaresiz kalmıştı. Maazallah böyle bir yangın bu yeni yapıların ellinci katında çıksa ne yapılabilir. Belki bu durumlarda akıllı binalarda yangın söndürme tertibatının varlığı ilk öne sürülecek şey olacak. Ancak o tertibat ikiz kulelerde de vardı, İzmir’de yanan o meşhur binada da.
İşyeri açılışlarında Yangın Yönetmeliği’ne uymak çok önemlidir. Özellikle Kafeterya, lokanta ve insan sirkülasyonunun yoğun olduğu benzeri mekanlara işyeri açılış ruhsatı verilirken itfaiye raporu çok önem arz eder. Yangın öncesi önlem, yangın sırasında müdahale için gerekli teçhizat, alternatif kaçış yerleri itfaiye kuruluşu tarafından kılı kırk yararak irdelenir. Bence kılı kırk değil seksen yarsalar yeridir. Geçtiğimiz yıllarda Nazilli çarşıdaki tüp patlamasında yedi canımızın yitip gittiği unutulmamalıdır. İnşallah bu binalarda da kıl kırk yarılmıştır.
Sonuç olarak, amacım felaket tellallığı değil. Sadece İzmir’in göbeğinde göğü yırtarcasına yükselen binaların yangına karşı önlemlerinin ve her zaman kahramanlıklarıyla övündüğüm İzmir itfaiyesinin olası bir tehlikeli duruma karşın tedbirlerinin yeterli olduğunu umut etmek istiyorum.
Sevgiyle kalın dostlarım.