İnsanların ve diğer canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürüp, karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal ve kültürel ortama “çevre” denir. Çevre söz konusu olduğunda en önemli kural sürdürülebilir kalkınmadır. Sürdürülebilir kalkınma en basit şekilde “bu günün ihtiyaçlarını karşılarken gelecek kuşakların ihtiyaçlarını ve yaşam şartlarını tehlikeye atmamaktır” şeklinde tanımlanabilir. Çok net bir şekilde şunu ifade etmek isterim ki, biz dünya üzerinde çevre konusunda en duyarsız ülkelerden biriyiz. Bize bahşedilen Anadolu topraklarına sürekli ihanet ediyoruz. Özellikle son yirmi yıldır izlenen çevre politikalarıyla ülkemizin yeraltı maden rezervleri resmen yabancı maden şirketlerine ve onların küçük ortakları olan dahili bedhahlara peşkeş çekiliyor. Ve maalesef bu şirketlerin topraklarımızı hunharca talan edilişine çaresizce seyirci kalıyoruz. Ülkemizde bazıları aynı il sınırı içinde olan yirmiden fazla altın madeni bulunmaktadır. Bu maden alanlarının büyük bölümlerinde ağaç kesimini engellemek adına yöre insanlarının yaptığı eylemler terörist eylem olarak nitelendirilmiş, kolluk güçleriyle vatandaş sık sık karşı karşıya getirilmiştir.
Halkın feryadına duyarsızlık, yaşadığımız son Erzincan İliç faciasında dokuz vatandaşımızın hayatına mal oldu. Milyonlarca metreküp zehir yüklü toprak yığınının çevreye verdiği zararın boyutları tam bir felaket. Ülkenin can damarlarından biri olan Fırat nehrinin kirlilikten etkilenmesi an meselesi. En büyük nehirlerimizden birinin yanında böylesi bir işletmeye izin vermek çevre cinayetidir. İşin garip yanı kimsenin attığı imzanın ardında durmuyor olması. Dönemin çevre bakanı başta olmak üzere, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna imza atan tüm yetkililer amiyane tabir ile her şeyden habersiz safmış gibi davranıyor. Yüzde sekseni Kanada’lı bir firmaya, yüzde yirmisi ise bir Türk firmasına ait olan bu maden şirketine, Haziran 2022’de siyanür içerikli boru patlağından sızan zehirli atıkların çevreye zarar vermesi dolayısıyla, üst sınırdan bir cezanın kesildiğini dönemin çevre ve şehircilik bakanı kendi itiraf etti. O dönemde şirketin faaliyetlerinin durdurulduğu bakanlığın resmi internet sitesinde görülüyor. Ama bu açıklamanın her zaman olduğu gibi, böyle durumlarda milletin gazını almak için yapılmış bir açıklama olduğu, olay unutturulup bir süre sonra çalışma izninin yeniden verildiği apaçık meydanda. Yani ortada dokuz kişinin öldüğü bir çevre cinayeti var, ancak suçlu yok.
Bu ülkenin Erzincanlı başbakanının, birkaç yıl önce maden yetkililerini yanına alıp, bu maden şirketinin İliç halkı için bir velinimet olduğunu, asla bir tehlikenin söz konusu olmadığını kameralar karşısında ballandırarak anlattığı görüntüler, nedense 301 madencinin şehit olduğu Soma’daki o maden ocağında, göçükten bir yıl önce dönemin enerji bakanının maden sahipleriyle güle eğlene iftar yaptığı o görüntüleri getirdi aklıma. Kısacası, beyler elleriniz çok kirli ve o kir kolay kolay’da temizlenmez. Benden söylemesi.
Sevgiyle kalın dostlarım.