Hayatı yüzümüze gözümüze bulaştırarak yaşamayı nasıl beceriyoruz bir türlü anlayamıyorum. Arkadaş basit bir futbol müsabakasını bile linçe dönüştürerek, tüm dünyaya rezil olmayı başarmak büyük bir iş. İki güzide kulüp, her ikisinin de tarihi başarılarla dolu. Her ikisinde de birçok yabancı kalburüstü futbolcusu var. Adamlar böyle bir şeyin başlarına gelebileceğini asla akıllarına bile getirmezdi sanırım. Ancak burası Türkiye, burada insanın aklına gelmeyen başına geliverir.
Maç sonrası sahaya atlayan maskeli bir fanatiğin ateşlediği olay, tribünlerden sahaya inenlerin futbolculara saldırmasıyla bir anda büyüdü. Futbolcular da karşılık verince diğer seyircilerin olaya müdahalesi işi linç şekline dönüştürdü. Tekmeler, yumruklar havalarda uçuşurken, deplasman takımının saha içi kafilesi soyunma odalarına kaçarak canlarını zor kurtardı. Üç saatlik zorunlu bir misafirlikten sonra, koca şehrin bütün kolluk güçlerinin nezaretinde önce hava alanına sonra da İstanbul’a döndüler. Allah’tan küçük darp ve yara bereler dışında bir sıkıntı olmadı.
Aslında bunların yaşanacağı günler öncesinden belliydi. 2010 yılından bu yana husumetli olan iki takım camiasını provokatör kalemler hafta içi ilmek ilmek işlemişti. Kanlı bıçaklı iki camianın bu haftaki maçı öncesinde, gereksiz olduklarını her fırsatta belirttiğim futbol yorumcuları, değişik kanallardaki hafta içi programlarında ortamı germek için ellerinden geleni yaptılar. Hatta bir kanaldaki spor programında maçtan saatler önce katılımcılardan biri, resmen ev sahibi takımın taraftarlarını tahrik edici sözler söyleyip, “sakız çiğneyip eli cebinde sahada dolaşıyor” diyerek konuk ekibin bir futbolcusunu hedef gösterdi.
Olaylar bu aşamaya varınca kendilerine on günlük konuşacak malzeme çıkarmanın mutluluğu ile maç sonrası tekrar ekran karşısına geçerek durum değerlendirmesi yapan bu spor yorumcularına baktığımızda, çok azının tahsilli ve konuşma adabına sahip olduğunu görürüz. Geri kalanlar ise çalıştıracak takım bulamadığı için soluğu televizyonlarda alan eski futbolcular. Bunlardan bazıları İngilizlerden sekiz gol yediğimiz dönemlerin milli takım futbolcuları. Kimse kusura bakmasın, ancak sekiz gol yiyerek ülkemizi bir dönem dünya futbol arenasında rezil eden bu adamlar ne cüretle bugün Türk futboluna yön vermeye kalkışıyor anlamıyorum. Moderatör dahil dört yorumcunun aynı anda böğürerek konuşmasıyla başlayıp, aynı şekilde biten bu programlarda Türk futbolu nasıl kurtulur takdirinize bırakıyorum.
Avrupa Şampiyonası’na talip olan bir ülkede, kulüp başkanları hakem dövüyor ya da takımını sahadan çekiyorsa, seyirci sahaya atlayıp futbolculara saldırıyorsa, rakip tribünlerden küçük çocukların bulunduğu aile tribününe hedef gözeterek fişek atılıyor ve insanların yüzü gözü parçalanıyorsa, korner bayrak direğini kapan taraftar arkası dönük rakip kalecinin kafasına defalarca vurarak yaralanmasına sebep oluyorsa, ekranlarda futbolu yorumlayanlar cazgırlığa soyunuyorsa, maalesef o Avrupa Şampiyonası hayalden öteye geçmez.
Kısacası futbolu çok seven bu ülkede, federasyon başkanı başta olmak üzere federasyonun tüm yetkililerini ve merkez hakem kurulunu, hakemleri, kulüp başkanlarını ve yöneticilerini, camia ve taraftarları, teknik heyetleri, futbolcuları, hatta top toplayan çocukları, spor yazarlarını, yorumcuları, statlar da görevlendirilecek özel ve devlete ait güvenlik unsurlarını uzunca bir eğitime sokmak, hepsine de zeki çevik ve aynı zamanda ahlaklı olmaları gerektiğini öğretmek şart oldu. Yoksa amatör maçlardan tutun da, en önemli derbi maçlarına kadar tüm spor müsabakalarında bu tip olayların önüne asla geçilemez.
Sevgiyle kalın dostlarım.