Aşksız bir hayat olamayacağı gibi aşksız bir sinema da düşünülemez. Aşkın gerçeği, felsefesi nedir? Mutluluk dalgalarının kıyıya yavaşça süzülmesi mi, yoksa kıyıyı tutkuyla dövmesi mi aşkın gerçeğini yansıtır? Aragon’un yazdığı gibi, mutlu aşk yok mudur? Yoksa “sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk/ mutsuzluklar, bu karalar, yaşamda yoktu” diyen İlhan Berk’mi haklıdır? Aşkın felsefesini, farklı hallerini anlatan binlerce film arasından en etkileyicilerini sıralamak zor bir seçim. Bir yanda “Casablanca”, “Rüzgar Gibi Geçti”, “Love Story”, “Roma Tatili”, “İnsanlar Yaşadıkça” gibi klasikler diğer tarafta “Aşkın 500 Günü”, ”Aşk ve Küller”, “Brokeback Dağı” gibi modern zamanlardan aşk öyküleri… Tüm zamanları kapsayan sıralamalarda hep aynı klasiklerin olması, son yıllarda dikkat çeken, belki ilerde klasik olarak anılacak filmlerin önünü tıkıyor. Son yirmi dört yılın aşk üzerine kafa yoran en iyilerini, romantik komedileri dikkate almadan şöyle bir hatırlayalım…
1 AŞK ZAMANI-IN THE MOOD FOR LOVE (2000)-WON KAR WAİ
2.PARLAK YILDIZ-BRIGHT STAR (2009)-JANE CAMPION
3.AŞKIN 500 GÜNÜ-500 DAYS OF SUMMER (2009)-MARCUS WEBB
4.BİR KONUŞABİLSE –LOST IN TRANSLATİON (2008)-SOPHIA COPPOLA
5.BROCKEBACK DAĞI-BROCKEBACK MOUNTAIN (2005)- ANG LEE
6.AŞK VE KÜLLER- BLUE VALENTINE (2009)-DEREK GIANFRANKE
7.SİL BAŞTAN-ETERNAL SUNSHINE OF THE SPOTLESS MIND (2004)-MİCHEL GONDRY
8.MOULIN ROUGE (2001)-BAZ LUHRMANN
9.GÖZLERİ TAMAMEN KAPALI-EYES WIDE SHUT (1999)-STANLEY KUBRICK
10.GÜN BATMADAN-BEFORE SUNSET (2004)-RICHARD LINKLATER
11.BAŞKA BİR YAŞAMDA-PAST LIVES-(2023)-CELİNE SONG
12.ALEV ALMIŞ BİR GENÇ KIZIN PORTRESİ-(2019)-CELİNE SCİAMMA
“Aşk Zamanı” Honk Kong’da yaşanan mutsuz bir aşkı anlatırken renk, atmosfer, müzik ve Maggie Cheung’un zarif oyunculuğuyla tüm zamanların en estetik filmlerinden birisi oldu. Romantik şair John Keats ile Fanny Brawne arasında 1800’lü yıllarda yaşanmış hüzünlü aşkı anlatırken, Yeni Zelandalı kadın yönetmen Jane Campion her karesi tabloyu anımsatan görsellikle, sevgililerin dokunuşlarını hissettiren duyarlılıkla sundu. Bir aşk ilişkisinin 500 gününü zamanda ileri, geri atlayarak anlattı “Aşkın 500 Günü”. Başarılı kurgu aşka inanmayan, inişli çıkışlı Summer karakterinin değişimlerine koşut bir tempoda akar. Summer’ı oynayan Zoey Deschanel’in ve Tom’da Joseph Gordon Lewitt’in uyumlu kimyaları filmin en büyük artısı oldu. Tayvan kökenli yönetmen Ang Lee iki kovboy arasındaki eşcinsel sevgiyi “Brockeback Dağı”’nda şiirsel bir sinematografiyle anlattı ve 2005’de En İyi Film Oscar’ını kaptı.
”Aşk ve Küller” uyumsuz evliliğin hüzünlü öyküsünü anlattı. Usta yönetmen Kubrick “Gözleri Tamamen Kapalı”’da bir karı koca ilişkisi içinde aşkı, cinselliği ve sadakati hayalle gerçek arasındaki gizemli sınırda bulmaya çalıştı. “Bir Konuşabilse” sözün aşktaki gereksizliğini vurguladı. Modern zaman iletişimsizliğini temsil eden Tokyo’nun kalabalık ve gürültülü yaşamı içinde usul usul yaşanan sakin bir aşkı anlattı. “Sil Baştan” acı çekmemek için beyninden sevgilisinin kayıtlarını sildiren Jim Carrey’nin, kayıtları tekrar doldururken ayni sevgiliye tekrardan aşık olma meselesine takıldı. Zekice yazılmış senaryosuyla modern bir klasik oldu. “Moulin Rouge” müzikal türünde klasik ve moderni birleştiren dinamik kurgusu içinde genç şair Christian ve kabare yıldızı Satin arasında yaşanan zorluklarla dolu imkansız bir aşkı tanıttı. “Gün Batmadan” Amerikalı yazar Jesse ve Fransız Céline arasındaki birkaç saatlik buluşma, aşk ve hayat üzerine yazılmış akıllı diyaloglarıyla çok sevildi.
Yönetmen Céline Song “Past Lives” ile sinema kariyerine muhteşem bir başlangıç yaptı. Öz yaşamımdan esinlendiği hikayesinde dramatik kırılmaları gözükmeyen, samimi, sade akışlı bir ilişkiyi anlattı. Oyunculuklarda mükemmel bir takım oyunu yakaladı. Sessiz anlar, yavaşça, usulca dokunmalar hepsi 2023’ün en duygusal filmine imza attı.
“Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi” 1770’lerde, iki kadın arasında yaşanmış bir aşkı, olağanüstü duyarlılıkta anlatır. Fransız yönetmen ve senarist Céline Sciamma ve görüntü yönetmeni Claire Mathon, duyguyu seyircinin kalbine aktaran sahnelerle aşkı, sanatı ve sınıf farkını işliyorlar. Her film karesi, dönemin tablo renklerinde sanatsal bir çalışma sanki. Adéle Haenel, Néomie Merlant ise olağanüstü performanslarla bu duyguyu perdeden dışarı taşırlar.