Bazı inanç sistemlerinde ve New Age akımlarında, her şeyin bir titreşime sahip olduğu ve benzer titreşimlerdeki varlıkların birbirini çektiği savunulur. Bu görüşe göre, insanların da kendine özgü bir “frekansı” vardır ve aynı frekanstaki insanlar bir araya gelir. Bu durum, ilk bakışta cazip bir fikir gibi görünse de, bilimsel bir temele oturmadığı için dikkatli yaklaşmak gerekir.
Bilimsel açıdan bakıldığında, “frekans” kavramı sadece titreşen sistemler için geçerlidir. Ses dalgaları, ışık dalgaları ve radyo dalgaları gibi fiziksel fenomenler, frekans sahibi olarak nitelendirilebilir. Duygular ve düşünceler ise soyut kavramlardır ve frekans gibi bir ölçüyle ifade edilemez.
Ortak ilgi alanlarına sahip insanların bir araya gelmesi ise gayet doğaldır. İnsanlar, merak duygusu, öğrenme isteği ve benzer deneyimler aracılığıyla sosyal bağlar kurarlar. Bu durum, herhangi bir “frekans”a bağlı değildir.
Bilim insanının kafede tarot bakanlara oturacağını pek düşünmem. Bilim insanları, bilgi ve deneyimlerini bilimsel yöntemlerle test eder ve analiz ederler. Tarot ise bilimsel bir temele dayanmayan bir inanç sistemidir. Bu nedenle, iki farklı zihniyetin bir araya gelmesi oldukça zordur.
Ya da Gazze gibi savaş olan ülkelerde yaşananlara duyarsız kalarak ve her gün aynı kişilerle aynı hoşnut kalacağımız şeyleri yapmaya çalışmak “frekans”tan ziyade, empati yoksunluğu ve kulaklarını tıkamaktır.
Sonuç olarak, “frekans” kavramı, insan ilişkilerini açıklamada bilimsel bir araç olarak yeterli değildir . Ortak ilgi alanları, ortak değerler ve deneyimler, insanları bir araya getiren unsurlardır. Bana kalırsa hayata dair ipuçları ararken, bilimsel gerçeklere ve vicdani değerlere dayalı bir bakış açısıyla ilerlemek daha akilane olandır.