Mesut Nöbetçigil

AĞIZ TADI (2)

Mesut Nöbetçigil

Bazen ağzımızın tadı insan olduğumuz için kaçar, vicdanımız sızladığı için kaçar. Biz gerçekten orada o hikâyeye ortak olmadığımız, o duruma alet olmadığımız için ne yapmamız gerektiği konusundaki bakışlarımız boşlukta belirsizliğe mahkûm olduğu zaman ağzımızın tadı kaçar ama genel olarak ağız tadı ilişkilerle alakalı bir şey.
Birkaç nokta var, bunlardan birisi EMPATİ. Gerçekten bütün sınırlarımızı zorlayarak empatiye önem vermek gerekiyor.
Canımızı sıkan, ağzımızın tadını kaçıran şeyi ancak anlamaya çalışarak o ilişkinin ortaya çıkardığı gerilimi tespit etmeye, çözmeye çalışarak belki hafifletebiliriz. Yoksa öyle yığılıp kalırız. Her durumda karşılaştığımız sorunları ezilip büzülerek, kendimizi dağıtarak karşılamanın bir anlamı yok. Biraz direnç, sabır ve karşılama yeteneğine ihtiyacımız var. Biraz sanki ertelediğimiz, ihmal ettiğimiz bir şey var. Hepimiz doğrudan başarılı iletişim kurduğumuzu falan sanıyoruz. Dediklerimizin anlaşıldığı, mesajımızın karşımızdakine ulaştığını düşünüyoruz. Öyle konuşuyoruz da boşa mı konuşuyoruz, ondan emin değilim. Eğer her şey niyetimizi, amacımızı, söylemimizi bir başkasına aktarma yeteneğimiz olsaydı bu gerilim olur muydu? Karşımızdaki bizi anlasaydı bu kadar gürültü, patırtı ortaya çıkar mıydı? Belli ki bir yerde bir aksaklık var ve biz meramımızı anlatmakta zorlanıyoruz. Eğer ağız tadımızı korumak istiyorsak olabilecek her sürprize açık olmakla birlikte daha en baştan karşımızdakini anlamaya çalışmalıyız. Bu çaba karşımızdaki ile İLETİŞİM kurmaya bir gayret göstermektir. Aksi takdirde böyle kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz. Karşımızdakinin bizim hakkımızdaki kanaatlerini öğrenmekte zorluk çekiyoruz. Nihayetinde istiyoruz ki her şey tadında tuzunda ilerlesin, güzel olsun, muhabbet sekteye uğramasın.
Bazen bir söz, bir kelime, bir cümle, birinin varlığı, pat diye önümüze düşen eski zaman hikâyesi her şeyi tuzla buz edebilir.
Bir de her şeye bir karşılık vermek için kendimizi zorluyoruz, bir SINIRIMIZ yok mu? Sınırlarımız konusunda ne kadar özen gösteriyoruz, nedir bu delik deşik edilmiş sınırlar? Herkes rahatlıkla sizi rahatsız edebiliyor, sınırlarınızdan gelip geçiyor, tacize uğruyorsunuz sürekli olarak ve siz sınırlarınıza sahip değilsiniz. Nerede başlıyor sizin hassasiyetiniz, nerede başlıyor sizin dikkat kesildiğiniz noktalar? Buna da bir bakmak lazım. Maalesef başta ben olmak üzere tanıdığım pek çok insanda bu sınırın hiç de öyle dikkatli bir şekilde korunduğunu görmüyorum. Sınırları korumak gerekiyor. Karşımızdakinin böyle aklına estiği gibi, kafasına geldiği gibi bize car car konuşmasına da izin vermemek gerekiyor. Bunun en makul yolu herhalde sınırlarımızı bilmektir. Kendi sınırlarımıza ne kadar dikkat kesiliyorsak başkalarının sınırlarına da o kadar dikkat kesilmek zorundayız. Kendimizi koruyoruz, güvence altına alıyoruz ama karşımızdaki sahipsiz mi, ona da onun ağız tadını bozmama konusunda bir gayret göstermemiz gerekiyor mu?
Bir de şeffaflık dedikleri, AÇIKLIK dedikleri şey... Böyle muğlak, her seferinde müphem, ne istediği belli olmayan; böyle guruldayan, mırıldayan bir dille konuşmak, tavırlarımızı açığa çıkarmamak, gerçekte neyin peşinde olduğumuzu, ne yapmak istediğimizi anlatmakta hep böyle bir çekingenlik, kapalılık hiç iyi bir şey değil. Karşınızdaki ile iletişimin sağlıklı bir şekilde ilerlemesinin ön şartı, açık olmamızdır. İyi de empatiye tamam, iletişime tamam, sınırlara dikkat tamam, açıklık tamam, niye o zaman hala daha ağız tadımız bozuluyor?
İşler biraz karışık. Ağız tadı, sanki biraz hassas oluşumuzdan kaynaklanıyor. Alınganlığımız, dünyanın merkezinde kendimizi görmeye yönelik eğilimler, sanki dünyanın içinde çok merkezi yerde duruyoruz. Bizim varlığımızı herkes dikkate almak zorunda. Ya herkesin bir derdi var. Herkes işi gücü bırakıp da bizi mi düşünecek? Bizim sayısız insan topluluğundan sadece biri olduğumuzu da biraz bilmemiz gerekiyor.
İnsan hastalanır, yani ağzının tadı gerçekten kaçar. Bir uyanırsınız sanki ağzınıza demir sürmüşler, tuz yalatmışlar. Evet, onun gibi bir şey.
Yani çok zor insanın sonsuza kadar ağız tadını koruması. Gereksiz bir hülya ama yine de elimizden geldiğince bizim bu tadı korumamız gerekir.
AĞZIMIZIN TADI BOZULMASIN.
 

Yazarın Diğer Yazıları