Tersanede çalıştığım yıllarda Donanma Klasik Türk Müziği Korosu’na katıldım. Bakmayın adının başında Donanma yazdığına, hocamız Kaya Karataş'ın ücretini bile aramızda toplayarak hallediyorduk. Donanma, koroya adını vermek dışında sürekli farklı farklı yerlerde (kapalı havuzun girişi, kullanılmayan bir binanın rutubetli salonu, kantinin üstündeki lokal…) çalışma yapmamıza izin veriyordu. Ha bir de konser öncesi korodaki kadınlara saç, makyaj hizmeti veriyordu. Kaya hocamız, Nevzat Atlığ yönetimindeki Kültür Bakanlığı Klasik Türk Musikisi korosundaydı. Çok titiz, tertipli, ciddi bir insandı. Çok eski şarkıları tamamen tekrara dayalı okutmak suretiyle ezberletiyordu. O kadar dikkatli ve hassas bir kulağa sahipti ki 30 kişilik koroda şarkıyı kim hakkıyla söylemiyorsa gözlerini ona doğru çevirip öyle bir bakardı ki, adeta ateş ederek kendine getirirdi; olmadı, keser o kısmı hatalı okuyanı düzeltene kadar tekrar yaptırırdı. Sonunda biz öyle bir yetiştik ki "Kar-ı natık " gibi her mısrası farklı makamda bestelenmiş, icrası zor bir eseri bile hatasız tamamlayabiliyorduk. Darülaceze, Deniz Harp Okulu, Bolu İzzet Baysal Üniversitesi gibi yerlerde çok başarılı konserler verdik. Kıyafetlerimiz bir örnek olurdu, kadınların takıp takıştırmalarına izin verilmezdi. Bu çalışmalar sayesinde, amiyane tabirle, çok sayıda gün yüzü görmemiş Klasik Türk Müziği başyapıtlarını ezbere biliyor hale geldik.
Yıllar sonra şimdi bile, bu eserlere radyo veya TV'de denk geldiğimde eksiksiz eşlik edebiliyorum.
Geçen yıl, bir arkadaşımla TSM konserine gittik.
Detone olan mı, şarkının sözlerini unutan mı istersiniz? Şarkı söylerken ruhunu teslim edecekmiş gibi bezgin yorgun abiler, ablalar ya da tam aksine A. Şenses gibi yırtınarak böğürenler ciğerlerini avuçlarına alacaklar diye çok korktum. Yoldan geçen ya da salondaki birine “Bir şarkı söyler misin” desek büyük ihtimal o korodakilerin çoğundan daha iyi söyleyebilirdi. Yetenekleriniz sınırlıysa, müziği dinleyici olarak da sevebilirsiniz, dinlerken eşlik de edebilirsiniz, bu yeterli ama “komşum, arkadaşım koroya gidiyor; ben de gideyim, vakit geçsin ya da günün birinde keşfedilir miyim” kafasındaysanız korolar size uygun yerler değil. Ayrıca herkesi koroya kabul ederseniz onlara musiki adına bir katkıda bulunamazsınız. Her isteyene solo verip hoşgörüye sığınıp mavi boncuk dağıtmak, sizi onların gözünde çok iyi insan yapmış olabilir sayın koro şefi ama bizlerin ıstırap dolu berbat bir müzik akşamı geçirmemize sebep oldunuz.
Bir solist solo yaparken birbirleriyle kek tarifi verir gibi hararetli sohbet eden korist kadınlar, plastik sandalyede oturanlar, muhtemelen tuvalet ihtiyacı için şarkının ortasında bulunduğu yerden çıkıp giden, şarkı devam ederken bir süre sonra korodakilerin önünden ite kaka tutunarak yerine dönenler, bazı müzisyenler dahil birçok koristin ellerinde cep telefonları, su şişeleri... Bir ara darbuka çalan müzisyen, konser öncesi ne yediyse şarkıya eşlik etmeyi bırakıp elindeki şişeyi kafasına dikerek hararetini söndürdü. Kadınların bir kısmı kuyumcu vitrini gibi takılarla donanmış, bazıları düğün yengesi gibi abartılı saç, makyaj ve kıyafetleri ile salındılar. Günümüzde ilkokul müsamerelerinde bile böyle kötü ses sistemi kullanılmıyor. Ses sisteminin eski veya kötü olmasında sizin payınız yok, anladık ama mikrofonların ayarı ve yerleşimi tamamen rastgele ve amaçsızdı. Eğer mikrofonun birini klarnete diğerini ritim sazların önüne koyarsanız salondakiler sadece bu iki enstrümanın sesini duyar, kendini yürüyüş yolundaki sokak müzisyenlerini dinliyor gibi hisseder, ayrıca diğer müzisyenlerin emeğine de saygısızlık etmiş olursunuz. Programı sunan koro şefinin eşi, her şarkı sonrası eşinin nasıl iyi, mümtaz, münevver, hoşgörülü olduğunu anlata anlata bitiremedi. Bu komplimanların etkisinden olsa gerek olan biten onca olumsuzluğa, yanlışa rağmen koro şefi hoşgörüsünü hiç kaybetmedi (bu kadar hoşgörü bence disiplin zaafı yaratır), gülümseyerek elindeki çubuğunu sallamaya devam etti.
Size bir önerim olacak, boş verin koroyu. Tüm koro üyeleri; eş, dost akraba ve komşularınızla bir araya gelin, gölge bir su kenarı bulun, herkes evinde hazırladığı sarma, dolma, börek, çörek, kek, kısırı alsın. Bir de mangal yakın, sonra şarkı türkü Allah ne verdiyse kaptırın gitsin. Solo söylemezsem gelmem diye trip yapanlara da fırsat verin, tahammül edin, eğer heyecandan sözlerini unutan olursa siz tamamlayın, çok eğlenirsiniz çook.
Sanatın her türüne özellikle musikiye gönül vermiş biri olarak eleştirilerimi hoşgörüyle karşılayacağınızı ümit ediyorum.
Lütfen böyle devam etmeyin, kendinize gelin. Amatörsünüz anladık ama müzik ciddi bir iştir.