“Bulduğunuz şeyin değeri, ararken sarf ettiğiniz emek kadardır”
İmam Maverdi
----------
Üç, iki, bir! Kayıt...
7 milyonu asgari ücretli olmak üzere kayıtlı 15 milyon ücretli çalışanı ilgilendiren asgari ücret görüşmeleri; siyasi partiler, sendikalar, ekonomistler ve gazetecilerin ikinci sınıf oyunculuk performansıyla sonunun belli olduğu vasat bir film havasında ilerliyor.
Durum böyleyken oyunculuğu berbat olan aktörlere mi kızalım yoksa her sene aynı filmi izleyip sonunun farklı bitmesini uman izleyicilere mi üzülelim, bilemiyoruz.
----------
Geçmiş yıllarda olduğu gibi 2024 yılının Aralık ayı da yine asgari ücret tartışmalarıyla geçiyor. Görüşmeler devam ederken sendikalar ve muhalefet partileri beklentisini açıklıyor, hükümet cephesi sessizliğini koruyor, ekonomistler ise sürecin nasıl tamamlanacağını bilimsel verilerle açıklamaya çalışıyor. Kişiler ve konuşulan rakamlar değişse de senaryo bir önceki yılla birebir aynı ilerliyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirleme çalışmaları kapsamında birkaç gün önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ev sahipliğinde üçüncü kez toplandı. Toplantının ardından “çıkışlarıyla ünlü” Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Genel Başkanı Ergün Atalay, işçi tarafının 2025 Ocak’tan itibaren geçerli olacak asgari ücret için yaklaşık %74’e tekabül eden 29.583 TL talep ettiklerini açıkladı.
29, 30, 33 gibi rakamlar havada uçuşurken kesinleşen rakam ne olur bilemem ama hissiyatım açlık sınırının 20 bin 562 TL, yoksulluk sınırının ise 66 bin 976 TL olduğu bir ortamda işçinin yine hayat pahalılığının altında ezileceği/ezdirileceğidir.
----------
Peki, filmin sonu bu kez farklı biter mi? Biterse nasıl olur? Gelin bunu konuşalım.
İşçi sınıfı, sahip olduğu mesleki ve hukuki haklarla ilgili bilinç seviyesini geliştirmeden, farkındalığını artırmadan ve döktüğü alın terinin mücadelesini vermeden; tepeden inme bir anlayışla emeğinin karşılığını bu zamana kadar alamamıştır bundan sonra da alamaz.
Tüm işçiler söz konusu alın teri olduğunda ayrımcılığa ve ayrıştırmaya sebep olacak her türlü kimliğini bir kenara bırakmalı. Bireysel değil kolektif bakış açısıyla hareket etmeli. Söylem ve eylem birliği geliştirmeli. 15 milyonu aşkın nüfusuyla ülke ekonomisi için önemli bir değer, sermaye sınıfına karşı ise çok büyük bir güç olduğunun farkına varmalı. Yukarıda değindiğim bu kolektif gelişim sağlanırsa işte o zaman filmin sonu geçmiş yıllarda izlediklerimize nazaran farklı bitebilir.
Gönül isterdi ki yılın son yazısında daha iç açıcı bir konuyla karşınızda olayım ancak direk olarak 15 milyon, aileler ile birlikte neredeyse nüfusumuzun yarısının ekonomisini etkileyen bir sürece değinmeden geçmek olmazdı.
Umarım ben yanılırım ve süreç beklentilerimin aksi yönünde ilerler. Bu hayatta emek ve alın terinden başka hiçbir gücü olmayan milyonlarca işçi alacağı zamla birlikte yeni yıla mutlu bir başlangıç yapar. Bu vesileyle 2025 yılının ilk dakikalarında dahi çalışacak emekçiler başta olmak üzere herkesin yeni yılını en içten dileklerimle kutlar; umutların mutluluğa dönüştüğü sağlıklı, huzurlu ve bereketli bir yıl dilerim.