Tuğrul Emre Kaya

Bir Kumru Hikayesi

Tuğrul Emre Kaya

Bir Orhan Veli değilim ama ağlarken sesimi duyurmak, mısralarıma gözyaşı ve ellerinizle dokunma ihtiyacım var. Bu dünyanın tek sahibi olduğunu iddia eden, sadece kendisine yaratılmış bir dünyanın ütopyasını düşleyen ve sadece dünya için yaratıldığını iddia eden şuursuz bir toplumun dinamizminde yaşarken az kaldı şair olmaya.

Dünya hazinelerine sahip olsa da Süleyman Peygamberin ve Karun’un toprak olduğunu unutmadan, Lokman Hekimde olsan, İbni Sina’da olsan ölümü yok edemediğini ve çare bulamadığını bilerek yaşayacağız. Bizi bu dünyada kurtaracak 2 şeyin olduğunu idrak edeceğiz ; şefkat ve merhamet. İlahi tecellisi ise Rahmaniyet ve Rahimiyet. Yeryüzündekilere merhamet edeceğiz ki, gökyüzündekilerde bize edecek. Kural bu. Doğayla savaşmayacağız, çünkü kazanırsak kaybedeceğiz. Bir savaş var ise de sadece iyi ile kötü arasında, zalim ile mazlum arasında bir savaş olacak.

Bu yazımın konusu ve beni etkileyen bu kumru kardeşimizin hikayesi ile yukarıda yazdığım esasları birleştirince anlayacaksınız bir kumru hikayesini.

Çok eski bir dostum; yıllardır başarılı sporcular ve milli takım sporcuları yetiştiren, ay yıldızlı forma ile istiklal marşımızı dünyanın dört bir yanında dalgalandırıp, dinlettiren, sadece yüzmeyi değil insanlığıda öğreten, başarılı bir nesil yetiştirirken ahlaklı ve yardımsever bir nesilde yetiştiren, yüzme milli takım antrenörü Türker Oktay’ın; yaralı ve uçamayan bir kumruyu bulup tedavi etmesi ile başlıyor hikaye.

Oktay hoca, yavru olduğu için henüz uçamayan ve havuzuna düşen kumruyu evine alır. Daha önce yaralı halde bulduğu, tedavi edip kurtardığı bir kumrusuda vardır. Belki birbirlerine arkadaşlık ederler diye düşünür, ama eski ev sahibi kumru, aileye  çok düşkün olduğu için yeni gelen kumruya hiç ilgi göstermez. Yeni gelen kumru da 4 gün boyunca hiç alışamaz, mutsuzdur. Fakat, iyileşmiş ve gayet güzel uçmaya başlamıştır. Evden işi için çıktıktan sonra içinden bir ses kumruyu doğaya salmasını söyler Türker Hocaya. Sanki onu annesinin beklediğini ve onun da annesini göremediği için mutsuz olduğunu hisseder. Uçmayı öğrendiği için de onu bulduğu yerde doğaya salmaya karar verir. Eve geri döner, kumruyu bir kutuya koyarak Selçuk' taki havuza tekrar götürür. Kuşu doğaya salarken sporcusu Mehmethan Gör'e de videoya çekmesini söyler. İşte o an mucize gerçekleşir. Kuşu salmak için kutunun kapağını açar açmaz annesin de hemen kuşun yanına gittiğini görür. Muhtemelen annesi, kuşu kurtardığı günden beri beni takip ediyormuş Türker Hocayı. Kuşu salar salmaz yanına gider anne kumru. Telefonla konuştuğum Türker Hocamın ise hepimize mesajı var: ‘’Allah onların kavuşmasına beni vesile etti ve ben bunu dün damarlarıma kadar hissettim. Bu dünya sadece bizim için değil. Lütfen hayvanları bir eşya gibi görmeyelim. Koruyalım, kollayalım.

Bende bir mesaj vermeden, bir yerlere dokundurmadan yazımı bitirmem. Bilenler bilir beni ve yazılarımı. Türker Hoca’nın nezdinde tüm antrenör ve eğitimcilere diyorum ki: Sporcuyu zeki ve çevik yetiştirmek kolay ama asıl hüner ahlaklı yetiştirmek. Bu kumrudan bize çok ders çıkar, herkes kendi payına göre alır. Bu dünya iyiyle kötünün arasında bir yerde ama günü geldiğinde iyilerden taraf olacak.
 

Yazarın Diğer Yazıları