"Vicdanı olan okusun" yazımdan sonra, vicdan sahibi bürokratlar, siyasetçiler ve dostlar sağ olsun sordular: kim bu müdür? Sevgilisi kim? Hangi okul? Kim koruyor? diye. Ama bizde kaynak söylenmez, 1 kişi için kurumun adına leke getirilemez. Velhasıl kelam, savaş ve mücadelede bile prensipleri, etiği ve şeref ilkesini bırakmayız. Yoksa mücadele ettiklerimizden farkımız olmaz, onlara dönüşürüz.
Konu büyüyünce yeni bilgiler, yeni şahitler gelmeye başladı. Meğerse bizim şikâyetimizi dile getirdiğimiz ve ‘’sizin isminize ve makamınıza sığınıyor bu müdür’’ dediğimiz bürokratın eşi ile müdürün sevgilisi arkadaşmış. Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmiyormuş. Dosyanın bu kadar çetrefilli hale gelmesi, sümen altı edilmesi, över gibi ceza verilmesinin sebepleri ve müdürün de dozunu artıran zulmünün sebepleri belli olmaya başladı. Okul müdürünün sevgilisinin devlet ihalelerinden menedilmesine rağmen, nasıl ve kimlerle Milli Eğitimde okul ihalesi alıp, yaptığı, eski eşine nasıl nafaka kaçırdığı gibi konular dedikodu olacağı için bizim konularımız değil.
Devir tilki ile plan yapan, kurt ile avlanan, sonra koyun ile oturup yas tutanların devri olmuş. Ama bunlar kurtlarla değil çakallarla bir olmuş. Biz ömrümüzü kurtlarla ve kurtlar sofrasında yemek yiyerek geçirdik. Kurdun fıtratında hainlik olmaz. Bunlar hainlik yapan çakal kısmı. Her vakit maskeli olur bunlar. Hem kurt sofrasında oturur hem çobanın ağıtçısı olurlar.
“Dilleri de var baldan tatlıdır, ancak kalpleri kurtlarınkinden vahşidir. Bizi aldatan bizden değildir. İkiyüzlülerin kıyamet günü ateşten iki dilli olacaklarını, kıyamet gününde Allah nazarında en kötü olanlardan bir kısmını da ikiyüzlülerin teşkil ettiğini göreceksiniz.” diye buyurmuş peygamberimiz diyeceğim ama sizin inandığınız bir Allah, bir dinde yok. Sizin Allah’ınız para, peygamberiniz makam ve mevki olmuş.
Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, ‘’Er ya da geç bir Musa çıkar ve zulmün hesabını sorar.’’ Biz bir kötülük gördük ve o kötülüğü gücümüz yettiğince elimizle, yetmediğinde dilimizle ona da gücümüz yetmediğinde kalbimizle ve kalemimizle o kötülüğün karşısında durduk.
Hz. Hüseyin’e; “Küfe’ye gitme. Küfe’liler sana ihanet eder, seni yarı yolda bırakır” dediklerinde Hz. Hüseyin’ de “Ben kimseye güvenip de yola çıkmıyorum, büyük bir zulüm, büyük bir adaletsizlik var. Eğer ben bu yola çıkmasam korkarım ki benden sonra kimse adaletsizliğe, zulme, haksızlığa başkaldırmaz. Adaletsizlikle savaşmaz. “Dedi. Hz. Hüseyin “Bir hayat için yalana tenezzül etmediği, zulme, zalime meyletmediği, hayatını hiçe sayarak gördüğü kötülükleri düzeltmek için, haksızlık karşısında susmadığı için, dilsiz şeytan olmadığı için şehit oldu.
Hz. Musa’ya da “Sen haklısın ey Musa, ama rızkımızı Firavun veriyor” dememişler miydi? Bunu diyenler menfaatleri elden gider diye korkuyorlardı, rahatları bozulur diye korkuyorlardı, oturdukları koltukları sallanır diye korkuyorlardı. Hâlbuki rahatları da bozuldu, keyifleri de kaçtı. Önemli olan bizlerin kimin tarafında yer aldığımızdır. Zira “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Hadisi sırrınca yarın mahşerde Hz. Hüseyin ile de haşir olmak var Yezit ile de. Kurtlar Musa’nın ve Hüseyin’in yanında. Çakallar ise yezitlerin yanında. Çakallarla yezit mi olacaksın? Kurtlarla, Musa ve Hüseyin mi olacaksın artık karar senin. Ben Hüseyin’in ve Musa’nın tarafını seçtim ve eğitimde bir okul müdürü ile hukuki bir mücadele başlattım. Milli Eğitim ve Kaymakamlık soruşturmasında ceza aldı ve beni ‘’huzur ve sükûnu bozmaktan’’ mahkemeye verdi. Masum çocukların, sesini çıkaramayan velilerin sesi olmak için çıktığım bu yolda yargılanmakta, ceza almakta, berat almakta bizim için şeref madalyasıdır. Huzur ve Sükûn bozmak sizin rahatınızı bozmak ve kapadığınız olayları açmak ise suçluyum.
Ölümü, bu dünyadan bir terhis tezkeresi ve şahadet gören ve hapsi, medrese-i yusufiye olarak gören birini ne ölümle ne de mahkeme ile tehdit edin. Hele ki evladıyla asla... Sizin dünyayı sevdiğinizden fazla biz ahreti seviyoruz.