Tuğrul Emre Kaya

Tandoğan'dan Yozgat'a

Tuğrul Emre Kaya

Türkiye’deki siyaset alanının en köklü çatışma konusu olan laiklik tartışmalarının siyasal alanının dışına itilmesiyle birlikte en temel argümanını da kaybetmiş ve laiklik söylemi yerini inanç özgürlüğü söylemine bırakmıştır. 

Kılıçdaroğlu'nun 2015 yılında TRT'de yaptığı konuşmasında, Baykal'dan farklı olarak zenginlik yoksulluk, gelir düzeyleri üzerinden bir siyaset yaptığı, hak, hukuk, adalet ve eşitlik gibi kavramlara dikkat çektiği, laiklik, sol, sosyal demokrasi, Atatürk milliyetçiliği gibi değerlere yer vermediği görülmektedir. Kılıçdaroğlu’nun 2018 yılındaki grup toplantısında ise 2018 seçim bildirgesindeki "Din ve siyasetin birbirinden ayrı tutulmasını sağlayacak, dinin siyasete alet edilmesine izin vermeyeceğiz” ifadesindeki laiklik anlayışıyla çelişerek din, Kuran ve ayet gibi kavramlara, hatta Veda Hutbesi ’ne referans vermiştir.

Kılıçdaroğlu seçim kazanma yolunda bazı şifreleri çözmüştü aslında, bu şifreleri birleştirince de Ankara, İstanbul gibi yıllardır iktidarın kalesi olan şehirleri almıştı. Özgür Özel’de genel seçimleri alma yolunda İmamoğlu rüzgarını arkasına alıp Anadolu kartını sürdü masaya. Hedef ve ilk örnek olaraktan Yozgat’ı seçti. Hani önceden YOBAZGAT dedikleri yer. Geçmişin izleri, olayları, şahitleri var iken bu kartı masada yerler. Nedir bu izler anlatayım.

Köylü milletin efendisinden öküz Anadoluluya geçiş süreci, İnönü’nün has adamları olan Refik Saydam, Saffet Arıkan, Nevzat Tandoğan’ın Atatürk’ün ölümünden sadece 1 ay sonra olağanüstü toplanarak CHP kurultayında İsmet İnönü'yü "milli şef" ve "değişmez genel başkan" seçerek başladı. Taha Akyol kitabında bu süreci ‘’CHP Valisi Nevzat Tandoğan, çarıklı köylülerin Ankara'ya girmesini yasaklamıştı.’’ diye açıklar.

Tandoğan’ın bu köylü alerjisi, 3 Mayıs 1944'te başlayan ünlü Turancılar Davası sanıklarından Osman Yüksel Serdengeçti'ye “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek" diye azarlamasıyla had safhaya çıkmıştır.

Aşık Veysel de o süreçte Atatürk’e yazdığı şiiri takdim etmek üzere Ankara’ya kadar gelmiş ama Nevzat Tandoğan’ın katı kuralları sebebiyle Ulus’a girememişti.

Diğer bir şahitli olay ise Ankara Valisi Tandoğan, Said Nursi’yi vilayete getirterek görüşür. Kılık kıyafetine müdahale etmek ister. Özellikle de başındaki sarığını çıkarıp şapka giydirmek için zorlar. Bu davranışa Bediüzzaman'ın cevabı şöyle olur: “Ben, sizin ecdadınızı temsil ediyorum. Münzevi yaşıyorum; kıyafet kanunu münzevilere tatbik edilmez. Ben dışarı çıkmıyorum, zorla siz beni çıkarıyorsunuz. Başından bul!.."
Ankara'nın 17 yıllık bu meşhur valisinin, üç yıl sonra başına bir kurşun sıkarak intihar etmesi, o günlerin çok konuşulan bir hadisesi olur.

1945 yılında işlenen ve Ankara Cinayeti olarak anılan olayla bağlantılı şekilde cinayeti örtbas etmekle itham edilmiştir. Mahkemenin kararını Yargıtay'da bozduran ve gelişmelerin seyrini Tandoğan aleyhine olacak şekilde değiştirmeye sebep olan dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Fahrettin Karaoğlan, 16 Haziran 1946 tarihinde otomobili içinde ölü bulunmuştur. Tanık olarak çağrıldığı mahkemede sanık durumuna düşen Ankara'nın 17 yıllık valisi, belediye başkanı ve aynı zamanda CHP İl Başkanı olan Nevzat Tandoğan, yaşananların yakın çevresinin kendisine yüz çevirmesi olarak algılar ve aniden bunalıma girip 9 Temmuz 1946 gecesi kafasına bir kurşun sıkarak intihar eder.

Konumuza dönecek olursak, Tandoğan’ın bu köylü alerjisinin kaynağı, Anadolulu olmanın yörüklüğü temsil etmesi, kaybolmayan Türk kimliği demek olduğu ve örf, adetler olduğudur. Öyle ki, Nihal Atsız bunu kitabında ‘’Hasan Âli Yücel, Falih Rıfkı Atay, Nevzat Tandoğan ortaklaşa bir tarafları da var: Üçünün de kökü Türk değil. Tabiî bunu mühim bir şey olduğu için değil, hâtıra kabilinden arz ediyorum. Gel de ırkçı olma! ‘’ diye büyük bir iddia sunar. Tandoğan’ın bu tavırlarına bakınca hak vermemek elde değil.

Final: 2015 yılında Tandoğan’ın “Öküz Anadolulu” sözüne nispet yaparcasına Tandoğan Meydanının ismi “Anadolu Meydanı” olarak değiştirildi. 

Doğan Avcıoğlu ‘’Demokrasiye muhalefetteyken alışılır. Bu yolu muhalefetteyken denemeyen CHP’nin, iktidarda demokrasi getirmesi şüpheye girer. ‘’ Diyeli tam 40 sene olmuş. CHP şimdi anladı nasıl iktidara geleceğini. Daha önce sadece çiftçilik yapmak ve askere gitmekle vazifelendirdiği köylülerin 3.görevinin oy vermek olduğunu ve o oyları almadan iktidara gelinip seçim kazanılamayacağını yeni anladı. Demek ki bir çobanla bizim oyumuzda aynıymış.

Son cümlemi Sevan Nişanyan’ın kitabında yazdığı bir alıntı ile bitirmek istiyorum. ‘’Seçimde temel güdü kimi seviyorum değildir, kimi kesinlikle istemiyorum düşüncesidir. CHP'yi istemiyorlar kardeşim. Büyük çoğunluk istemiyor. Hiçbir koşulda vermiyor. Haksız da değil laf aramızda, CHP’nin bugün neyi temsil ettiği, hangi yaraya merhem olacağı belli değil. Birtakım yaşlı siyaset çakallarının toplandığı bir emekliler kahvehanesi. CHP, her kesimi kucaklamaya dönük bir söylem üretirken aslında hiçbir kesime tam olarak hitap edememektedir. ‘’

 

Yazarın Diğer Yazıları