Cesur, aydın ve fikirleriyle yolumuzu aydınlatan Uğur Mumcu, bugün ölümünün 31’inci yıl dönümünde hâlâ hatırlanıyor ve bizim gibi genç nesil gazetecilerin de yolunu aydınlatıyor.
Her girdiğimiz sokakta, her gittiğimiz haberde veya her okuduğumuz haberde özeni beklerken bazı haberlerin üzerinden ‘Uğur Mumcu gibi düşünmeli’ diyerek de kalemimizin ucuyla olayları deşmeye çalışıyoruz.
Nitekim Türkiye’de birçok gazetecinin bazen kaleminin ucu kırılıyor, buna da ‘SANSÜR’ deniyor. Ve zamanla ‘OTOSANSÜR’e giden bir hale gelerek medyada tekelleşme kanallarının açılmasına yol açıldı.
Uğur Mumcu, basın özgürlüğünü 2’ye ayırarak önemli noktaları açıklıyor Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde (19.04.1975):
- Düşüncelerin serbestçe yayılmasıdır.
- Devleti yönetenlerin, kamuoyu önünde eleştirilmesidir. Türkiye’de gelmiş geçmiş sağcı iktidarların hepsi, basın özgürlüğüne karşıdır.
Gazeteci Mumcu, Amerika emperyalizmini eleştiren, Araplaşma yapılaşmasıyla Türkiye’nin laiklik ve Türklük bağımsızlığına darbe vuran her yapıya karşı kalem oynatmıştır. Bunu da yazdığı gazetelerin köşesinde ve kitaplarında çokça yer vermiş.
Yolsuzluğu da tırnaklarıyla kazımış ve dosyalarını gerek gazetesindeki köşesinde gerekse kitaplarında açığa çıkarmıştır.
Cumhurbaşkanı’na cevap
Gazeteci Uğur Mumcu, 21 Mayıs 1976 tarihindeki Cumhuriyet gazetesi köşesinde, 1973-80 döneminin Cumhurbaşkanı Esseyit Hasan Fahri Korutürk’ün “Kafaları belirli inançlarla şartlanmış, şu veya bu nedenle kalemleri kayıtsız şartsız bir yöne bağlanmış ve bu yapı ve düşünceyle ölümü göz almış kimselerin, kanunlarımız ve adaletimiz peşlerindedir” sözüne aynen şu cevabı vermiş:
“Bir kalem susar, yerini bir başkası alır. Bu kalemler tükenmez. Ne kelepçeler ne demir kapılar ne iddianameler ve ne de beş yıldan yirmi yıla uzayan hapis cezaları, bu kalemleri korkutamadı, bundan sonra da korkutamaz. Kalemler vardır, sömürünün, vurgunun zırhıdır. Kalemler vardır, özgürlüğün ve barışın silahıdır. Kalemler vardır, gençlerin idam kementlerinde kırılır atılırlar… Kalemler vardır, resmî belgelere durmadan imza atar. Ve kalemler vardır, yılmadan, usanmadan, eğilmeden, bükülmeden yazar…”
Bir gazetecinin ne kadar rahatsız edici bir kalemi olduğunu buradan da anlayabiliyoruz. Bu uğurda hayatını kaybedenlerin yanı sıra ‘öldürülen’ gazeteciler çok var.
Her ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de öldürülen gazeteciler var. Hâlâ da gazeteciler baskı altına alınıyor, tehdit ediliyor ve öldürülüyor.
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde Ankara’daki evinin ‘Karlı Sokak’ında aracını kontrol etmeye çıkarken bir daha geri dönemiyor.
Karlı bir havada aracına biniyor, kontağı çeviriyor ve…
Geriye eşi Güldal Mumcu, çok sevdiğimiz evlatları Özgür Mumcu ve Özge Aybars Mumcu’yu gözyaşları, buruk için bırakıyor.
Biz, ülke olarak o çocukları sahiplendik mi? Bilemiyorum. Ama Uğur Mumcu’nun kalemini sahiplenemiyoruz ve çekiniyoruz! Rahmet ve minnetle yâd ediyorum!