3 Mart Laiklik Günü ilan edildi
Laiklik karşıtı uygulamalara tepki olarak 25 Eylül'de, 90 aydının imzasıyla kurulan Laiklik Meclisi, bugün Ankara'daki Uğur...
Laiklik karşıtı uygulamalara tepki olarak 25 Eylül’de, 90 aydının imzasıyla kurulan Laiklik Meclisi, bugün Ankara’daki Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda basın toplantısı düzenledi. Basın açıklamasını İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Genel Başkanı Umut Kuruç okudu.
Açıklamaya, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek Gözütok, eski CHP Milletvekili Mustafa Gazalcı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kurucu Genel Başkanı Murtaza Demir, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Prof. Dr. Ahmet Saltık da katıldı.
“BU GERİCİ İSTİBDAT REJİMİNİN ANAYASASINI YAPMAK İÇİN SÜRECİ HIZLANDIRIYORLAR”
Kuruç, şunları söyledi:
“Son dönemlerde, özellikle Mayıs 2023 genel seçimlerinden itibaren gerici saldırıların arttığını, gerici kuşatmanın büyüdüğünü farklı alanlarda yaşıyoruz, görüyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) uygulaması dinci/gerici müfredat dayatması, kadınlara yönelik gerici hamlelerin, Medeni Kanun’a dönük saldırıların artması, hilafet çağrıları ve hilafet bayraklarıyla ülkenin meydanlarında boy gösteren gerici güruhlar, bütün bunlarla birlikte düşünülmesi gereken anayasa tartışmalarının siyasi iktidar tarafından daha güçlü bir şekilde gündeme getirilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Hatay Milletvekili Can Atalay’a dönük olarak aldığı kararın bir diğer yüksek yargı organı olması gereken Yargıtay tarafından tanınmaması bize şunu gösteriyor: Kurdukları bu gerici istibdat rejiminin anayasasını yapmak için bütün bu süreçleri hızlandırıyorlar. Dolayısıyla laikliğin ve cumhuriyetin tamamen tasfiyesi gibi büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Laiklik Meclisi olarak biz 25 Eylül’de kuruluşumuzu ilan ettik. 8 Ekim’de eşitlik ve özgürlük için, laiklik bildirgemizi yayınladık. Ve yarın yayınlayacağımız ‘2023 Laiklik İhlalleri Raporu’nu Laiklik Meclisi İzleme Merkezi olarak hazırladık. Ancak bütün bu gelişmeleri göz önünde bulundurursak laiklik mücadelesinin ne kadar yaşamsal olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bu nedenle son gelişmelere ve saldırılara dönük olarak Laiklik Meclisi’nin görüşlerini sizlerle paylaşmak istedik.”
“KARŞI DEVRİM YAPMAK İSTEYEN İKTİDAR, TAKVİMİ TUTTURAMAMIŞTIR”
Laiklik Meclisi’nin açıklaması şöyle:
“Büyük tehlikeye karşı ülkenin ilerici birikimi ayağa kalkmalı ve safları sıklaştırmalıdır. Özellikle Mayıs 2023 seçimlerinden beri, siyasi iktidarın yeni rejimini tahkim etmek üzere attığı adımlar hızlanmaktadır. Ülkemizin, idari, hukuki ve toplumsal yapısını tamamen değiştirme amacıyla atılan bu adımlarla toplumsal yaşamın güvencesi olan laiklik, ayaklar altına alınmakta hatta açık bir biçimde tasfiyesi hedeflenmektedir. Cumhuriyet’in bütün temel değerlerini tasfiye sürecinde son düzlüğe giren siyasal iktidar, ülkenin hemen hemen her alanında kriz başlıklarının da aktörü haline gelmiştir. Karşı devrim sürecini Cumhuriyet’in 100’üncü yılında tamamlamayı ‘Hedef 2023’ sloganıyla ilan etmiş olan iktidarın yetkili ağızları, büyük yol kat etmiş olmalarına rağmen takvimi henüz tutturamamıştır. 2023 genel seçimlerinin öncesinde başlayarak sonrasında büyük bir telaşla yükselttikleri yeni anayasa tartışması ‘Türkiye Yüzyılı’ adıyla kuruluşunu tamamlamaya çalıştıkları rejimin temel ayağını inşa etme çabasıdır.
“İKTİDAR, YENİ ANAYASAYLA LAİKLİĞİ VE CUMHURİYETİ TASFİYE ETMEYİ AMAÇLAMAKTADIR”
Bunun açık göstergesi son aylarda AYM’nin Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği hak ihlali kararlarının Yargıtay tarafından tanınmamasıyla tırmandırılan krizdir. Bu durum basitçe iki yargı kurumunun yorum farkı olarak değerlendirilemez. Siyasi iktidarın en yetkili ağzı tarafından krizin yeni bir anayasayla aşılabileceğinin söylenmesi bu durumun doğrudan yeni anayasa hamlesiyle bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır. 20 yılı aşkın süredir hukuku dönüştürerek bir siyasi araç haline getiren siyasi iktidar, yeni anayasayla laikliği ve cumhuriyeti tamamen tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. Bu sürecin bir diğer ayağı da özellikle Medeni Kanun’dur. Seçim öncesinde Milli Görüş’ün bir diğer kolu olan Yeniden Refah Partisi (YRP) ile siyasi iktidarın imzaladığı ittifak protokolü bunu göstermektedir. Protokolde yer alan, ‘Aile bütünlüğünün korunması için mevcut yasalardaki aykırı hükümlerin ayıklanmasına, manevi değerlerimize aykırı fiillerin ve sapkınlıkların önlenmesine yönelik yasal düzenlemelere, süresiz nafaka konusundaki mağduriyetlerin giderilmesine ağırlık verilecektir’ ifadesi, hukuk birliğinin yaşama geçirilmesini sağlayan ve laik hukukun simgesi olan Medeni Kanun ile taban tabana zıttır. Bu protokol ve YRP’nin geçtiğimiz aylarda TBMM’ye Türk Medeni Kanunu’nun 175. ve 176. maddelerinde değişikliğe gidilmesi, 176. maddenin sonuna da bir fıkra eklenmesi için sunduğu yasa teklifiyle Adalet Bakanlığı’nın 4-5 Ocak 2024 tarihlerinde İstanbul’da yaptığı Türk Medeni Kanun Çalıştayı’nın bütünlük içerisinde olduğunu görmek gerekir. Bununla laik hukukun temelinin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.
“GERİCİ MÜDAHALENİN EN YOĞUN OLDUĞU ALAN EĞİTİMDİR”
TBMM’nin Mayıs 2023 seçimleri sonrası bileşimindeki laiklik ve cumhuriyet karşıtı toplamın önemli bir kısmının bu sürece olumlu yaklaştığı hepimizin malumudur. İktidar ve ortağı partiler bünyesinde veya onlarla ilişkili çok da uzak olmayan siyasi geçmişe sahip olan görece yenilerinin laiklik ve cumhuriyet konusundaki beyanları ortadadır. TBMM’deki yeni bir diğer unsur olan ve dinci terör örgütü bağlantısı bilinen HÜDAPAR’ın varlığıyla cumhuriyet ve laiklik karşıtı, Anayasa’ya aykırı olan seçim bildirgesindeki ‘vesayetten ve ideolojiden arınmış, toplumun inanç değerleriyle örtüşen sivil bir anayasanın hazırlanması için çalışılacağı’ maddesi küçümsenmemelidir. Gerici müdahalenin en yoğun olduğu alan hepimizin bildiği gibi eğitimdir. 2013-2018 yılları arasında MEB Müsteşarlığı yapan Yusuf Tekin’in MEB koltuğuna oturtulması tesadüf değildir. Karma eğitim karşıtlığını, tarikat-cemaat uzantılarıyla protokoller yapacağını saklama gereği bile duymayan Tekin, eğitimde 4+4+4 dayatmasının yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. Tarikat/cemaatlerin okullara girmesi, imam hatiplerin yaygınlaştırılması, okullara türbanın girmesi ve mescit zorunluluğu da yine Tekin’in müsteşarlığı dönemindedir.
Gelecek kuşakların dindar ve kindar nesiller olarak teslim alınması ‘Yeni Türkiye’ olarak nitelenen gerici rejimin tahkimatında büyük önem taşımaktadır. Siyasi iktidarın seçim öncesi YRP ile yaptığı protokolde eğitime dönük olarak yer alan ‘Milli Eğitim müfredatının milli ve manevi değerlerimize uygun hale getirilmesi ve gerekirse aykırı sözleşmeler dahil her türlü düzenlemelerin gözden geçirilmesi temin edilecektir’ maddesi asla gözden kaçırılmamalıdır. Dolayısıyla biat edecek kuşakların yaratılması için dayatılan ÇEDES, gerici yeni müfredat, tarikat ve cemaat uzantılarıyla yapılan protokoller bu bütünlük içerisinde düşünülmelidir. Birçok tarikat ve cemaatin içinden çıktığı gerici görüşün sahibi ve cumhuriyet düşmanlığıyla bilinen Said Nursi ile yine cumhuriyet düşmanı, aşiret ve hilafet yanlısı Şeyh Sait’in kahramanlaştırılmaya çalışılması, isimlerinin meydanlara ve caddelere verilmesi cumhuriyetin ve laikliğin meşruiyetine karşı yapılan saldırıların parçasıdır.
“‘FİLİSTİN’E DESTEK’ KILIFIYLA HİLAFETÇİLİĞİ VE İRTİCAYI MEŞRULAŞTIRMA ÇABASINDALAR”
Tesis edilmeye çalışılan rejimin gerici ve teokratik karakteri ortadadır. Üniforma üzerine sarık ve cübbe giyen komutandan sonra harp okullarında tarikatlar artık açıktan örgütlenmekte, ülkemizin meydanlarında hilafet bayrakları açılarak şeriat çağrıları yapılmaktadır. AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın oğlunun Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olduğu TÜGVA, Menzil cemaati uzantısı Semerkand Vakfı, çocuk istismarıyla anılan Ensar Vakfı gibi çok sayıda tarikat/cemaat uzantısı ve AK Parti yandaşı yapılanmanın yer aldığı Milli İrade Platformu’nun çağrısıyla geçtiğimiz günlerde İstanbul’da düzenlenen ve bakanlarla AK Partili milletvekillerinin katıldığı yürüyüş-miting hilafet, şeriat ve irtica gösterisine dönüşmüştür. Merkezi Londra’da bulunan terör örgütü Hizb-ut Tahrir’in de ‘Köklü Değişim’ adıyla katılarak sonrasında hilafet çağrısı yayınladığı ve hilafet bayraklarının açıldığı ‘Filistin’e destek’ kılıfıyla yapılan gerici gövde gösterisi, hilafetçiliği ve irticayı meşrulaştırma çabasıdır. Açılan hilafet bayraklarının El Kaide, El Nusra ve Taliban gibi cihatçı terör örgütlerinin siyasal simgesi olduğu hatırlanmalıdır.
“LAİKLİK MECLİSİ, 3 MART’I LAİKLİK GÜNÜ OLARAK KUTLAMAYI KARAR ALTINA ALMIŞTIR”
Bu gövde gösterisi Anayasa’ya, onun temel hükmü olan laikliğe aykırıdır ve açıkça saldırıdır. Buna karşı herhangi bir hukuki işlem başlatılmaması, Türkiye’de yargının siyasetle bağını ve siyasi iktidarın yargı krizinden yararlanarak yeni anayasa hedefinin altında yatan temel olgunun laikliğin tasfiyesi olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Hilafet çağrıları münferit değildir, bütünlüklü bir saldırının parçası olduğu bilinmelidir. Hilafetin meşrulaştırılması ve laikliğin ayaklar altına alınması kabul edilemez. Laiklik Meclisi, hilafetin ve Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırıldığı, Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu’nun çıkarıldığı 3 Mart’ı 100’üncü yılında Laiklik Günü olarak kutlamayı karar altına almıştır. Laiklik özgürlüktür. Laiklik yurttaşlıktır. Yurttaş haklarıyla vardır. Eşit ve özgür bir toplumun hayatı dönüştürme, değiştirme iradesinin temeli de laikliktir. Laikliğin tasfiyesi, önüne arkasına sıfatlar getirilerek aşındırılması bu iradeyi en hafif deyimiyle zedeler, zayıflatır, ortadan kaldırır.
“İLERİCİ BÜTÜN KİTLE ÖRGÜTLERİNİ VE YURTTAŞLARI LAİKLİK MÜCADELESİNE ÇAĞIRIYORUZ”
Yoksullukla çaresiz bırakılan toplumumuz, gericilikle teslim alınmak istenmektedir. Ancak, ülkemizin ilerici birikimi bu saldırıyı dirençle püskürtecek, eşit ve özgür bir geleceği laiklik temelinde kuracak iradeye sahiptir. Karşı karşıya olduğumuz tablo, laiklik mücadelesinin yaşamsal olduğunu göstermektedir. Bu büyük tehlikeye karşı ülkenin ilerici birikimi ayağa kalkmalı ve safları sıklaştırmalıdır. Laiklik Meclisi olarak ilerici, yurtsever bütün kitle örgütlerini ve yurttaşları laiklik mücadelesine çağırıyoruz. Bu gerici kuşatmaya alışmayalım. Eşit ve özgür bir ülke için, gelecek kuşakları için laiklik mücadelesini hep birlikte büyütelim.”
“EYLEMLERİMİZİ PLANLAMALIYIZ ARTIK”
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek şöyle konutşu:
“45 yıl devlet üniversitelerinde hizmet verdim. Hayatım laiklik mücadelesi vererek, özgürlük mücadelesi vererek ve bunun bedelini ödeyerek geçti. Şimdi artık dibe vurmuş yerdeyiz. Tabii ki mücadele edeceğiz, tabii ki bilgi temelli mücadelemiz olacak. Ben ülkenin her boyuttan işgal altında olduğunu düşünüyorum. Askeriyle polisiyle, içlerinde tabii temiz insanlarımız ve hayır diyenler var. Örneğin her ne kadar AYM’yi kendileri atadıysa da içinden halen hukuk fışkıran azıcık insanlarımız çıkıyor, tabii ki var. Bence eylemlerimizi planlamalıyız artık. Tabii ki yazıyoruz, çiziyoruz. Bunlar okuduğunu anlamıyor mu? Anlıyor ama umursamıyor. Eylem planları yapmalıyız diye düşünüyorum.”