92. kez kapılarını açıyor
Yeni Kiraz Gazetesi’nden Simge Akcan’ın haberine göre, yıl 1923… Savaştan yeni çıkmış Türkiye'nin gündeminde 'Ekonomi' vardı....
Yeni Kiraz Gazetesi’nden Simge Akcan’ın haberine göre, yıl 1923… Savaştan yeni çıkmış Türkiye’nin gündeminde ‘Ekonomi’ vardı. Cumhuriyetin ilanı beklenmeden 1. İzmir İktisat Kongresi toplanarak, “Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir” kararı alındı. Kararı destekleyen ilk uygulama İzmir’in merkezinde ulusal bir pazar sergisi açılmasıydı. Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, ekonomik savaşın da ilk kurşun İzmir’de atılacaktı.
Kongrenin hemen ardından 1923 Eylül’ünün ilk haftası bir sergi düzenlendi. Hasat zamanına denk gelen bu tarihin seçilmesi tesadüf değildi. Temel geçim kaynağı tarım olan Anadolu halkının mahsulünü satabilmesi amaçlandı.
DÖRT YIL ARAYLA İKİ SERGİ
İlk sergiden 4 yıl sonra, 1927’de Dokuz Eylül Sergisi ilk defa uluslararası olacak şekilde düzenlendi. Bu sergiye, 195 Türk firması, 71 ticaret odası, borsalar, resmi ya da yarı resmi kuruluşlar ile Rusya, Amerika, Polonya, Almanya,İngiltere, İtalya, Fransa, İsviçre ve Macaristan’dan 72 firma olmak üzere toplam 338 firma katıldı.
Yıl 1929… Bir sonraki serginin 1931’de düzenlenmesine karar verildi ancak ekonomik nedenlerle sergi toplanamadı. Ekonomik buhran tüm dünyayı vurdu. Sergiye 1933 yılına kadar ara verildi.
1933’te günümüzde Swissôtel Büyük Efes’in bulunduğu yerde 9-30 Eylül tarihleri arasında yirmi üç yabancı şirket, yüz otuz yerli şirket ile yirmi ticaret ve sanayi odasının katılımıyla İzmir Millî 9 Eylül Panayırı gerçekleştirildi. Panayır bir sonraki yıl 26 Ağustos-15 Eylül tarihleri arasında İzmir Beynelmilel 9 Eylül Panayırı adıyla düzenlendi. 1935 İzmir Arsıulusal 9 Eylül Panayırı, dönemin İktisat Vekili Celâl Bayar tarafından 21 Ağustos’ta açıldı. 311.000 kişinin gezdiği panayır, bugünün organize uluslararası fuarının öncüsü oldu.
O yıldan itibaren hız kesmeden devam eden bu organizasyon 2. Dünya Savaşı’nda dimdik durmayı başaracaktı.
1936 yılına gelindiğinde dönemin Belediye Başkanı Behçet Uz’un girişimiyle, ‘Büyük İzmir Yangını’na sahne olmuş 360 bin metrekarelik eski Ermeni Mahallesi yenilenerek Kültürpark adıyla fuar alanına dönüştürüldü. Ve bugünkü İzmir Enternasyonel Fuarı adını aldı.
İşte genç Türkiye’nin dünyaya dönük yüzü ‘Fuar’ böyle doğdu…
Yabancı ülkelerin odağı haline gelmeye başlayan organizasyon tüm hızıyla devam ederken dünyayı sarsan o olay gerçekleşti. Almanya, Polonya’yı işgal edince 2. Dünya Savaşı baş gösterdi. Fakat İzmir Fuarı hiç beklenmeyen bir duruş sergiledi.
2.Dünya Şavaşı bütün dünyayı kırıp geçirirken Fuar katılımcısı ülkelerin birçoğu savaşa dahil oldu. Savaş meydanlarında kan döken ülkeler İzmir’in büyülü havasında sanki savaştan bihaber gibi dostça ticaret yaptı. Savaşın can düşmanları Almanya ve İngiltere yan yana pavyonlarda dönemin teknolojilerini sergileyip el sıkıştı…
İzmir, savaşın ilk yıllarında barışçıl duruşunu korusa da 1942 uluslararası organizasyona ara verdi, ulusal mahiyette 1947 yılına kadar devam etti. Hemen o yıl İzmir Enternasyonal Fuarı, Uluslararası Fuarlar Birliği’ne (UFI) üye oldu. Bu üyelik, 1950 yılından sonra kesintisiz devam etti.
PRESTİJ GÖSTERGESİ: İZMİR FUARI
Fuar, 50’li yıllardan sonra artık hızını aldı ve giderek popülerleşmeye başladı. İktisadi emellerle kurulan bu oluşum zamanla kendi içinde sosyal, Kültürel ve tarihsel bir yapıya dönüştü. İzmirliler değil Türkiye’nin her yerinden vatandaş haftalar öncesinden Fuar tarihlerine plan yapardı. Çoluk çocuk eş dost kalabalık gruplar halinde Fuar’a akın ederdi.
Hiç abartısız, binlerce insanın aktığı İzmir mahşer yerine döner, şehir dışından gelen insanlar İzmir’de kalacak yakınları yoksa en yakın otele ve pansiyona gider şansına boş oda varsa hemen yerleşirdi.
Tabi ki yer bulabilen talihlilerin sayısı bir elin parmağını geçmezdi. Bir ay boyunca İzmir’in birçok yerinde oteller ve pansiyonlar hınca hınç dolu olurdu. Yer bulamayan insanlar ise Fuar’ın yemyeşil peyzajına uzanır sabahı Fuar’da eder ve diğer gün kaldıkları yerden devam ederdi.
GİRİŞİMCİLERİN MEKANI “ÜLKE PAVYONLARI”
Biz yeni nesiller pavyon deyince anlam veremiyoruz tabi. Ülke pavyonu da neymiş? dediğinizi duyar gibiyiz. En ünlüsü, Mimari yapısından dolayı Pakistan Pavyonu olmakla birlikte Alman Pavyonu, Amerikan Pavyonu İngiliz Pavyonu. Macaristan, İtalya İran Çin… Size İzmir Fuarı içinde dünyayı gezme fırsat veren pavyonlar sanıldığının aksine eğlence değil ticaret merkezileriydi. Ülkelerin yeniliklerini ve gelişmelerini sergilediği, son teknoloji ürünlerin tanıtıldığı, ürünlerin satışını sağlayarak Türkiye pazarına soktuğu yerlerdi.
Türkiye ticaretine giren ürünler yalnızca sermaye oluşturmakla kalmaz Dönemin gençlerine ve çocuklarına büyülü deneyimler yaşatırdı. Televizyon yoktu, internet yoktu. Sinema filmlerinde ve gazetelerde resimleri görülen ve ulaşılması imkansız sayılan ne varsa bir anda gerçeklik kazandığı yerdi Fuar. O yıllarda masalsı ve büyülü olan her şey bir anda ayağımıza geliverdi…
ABD ve SSCB pavyonları en hararetli yerlerdi. Soğuk savaş döneminde ABD ve Rusya’nın arasındaki uzay savaşına İzmir Fuarı sahne oldu. Sovyetlerin Sputnik’i (o zamanlar Rusya SSCB idi) Amerikanların Apollo 11’ini Aya ilk ayak basan adam Yuri Gagarin’i Astronot kıyafetlerini. Uzay mekiklerini hayatımızda Fuar aracılığıyla girdi. Tabi bu kadar da değil, ziyaretçilerin uzay ve evrene daha da yakın olması için ‘Planetarium’ isimli yıldız gözlemevinde özel gözlüklerle ‘Feza’yı’ seyredebilirlerdi
Fuar Türkiye’nin dünyaya açılan kapısıydı. İlk kez dünya halklarıyla karşılaşan Anadolu halkı dünya vizyonunu burada yakaladı.
Mini Tren’in 2 kilometrelik yolculuğu, Sütsan dondurmaları, kaçmasın diye sıkı tutulan uçan balonlar, dedava makarna dağıtan makarnacı, paraşüt atlama kuleleri, kuğulu göldeki kuğu bisikletleri bir de geceleri ışıl ışıl yanan lunapark.
Lunapark bambaşka bir yerdi çocukların yanında büyüklerinde oyuncaklarda eğlendiği palyaçoların ve tahta bacakların etrafta gezdiği adeta bir ‘Mad Max’ evreni gibiydi. Işıl ışıl tabelaların arasında adrenalini zirveye çıkaran oyuncaklar binenlerin yüreğini ağzına getiren dönemin en çılgın eğlencesiydi.
YENİ TÜRKİYE’YE YENİ EĞLENCE: GAZİNOLAR
50’li yıllarda genişleyen talep, yeni bir sektöre ihtiyaç yarattı. Gelen ziyaretçilerin eğlence ve dinlence isteği üzerine çevredeki çay bahçeleri ve gazinolar her yıl daha fazla rağbet görmeye başladı.
20 Ağustos ve 20 Eylül tarihleri arasında açık kalan Fuar 60’lı yıllar geldiğinde Fuar, sanatçı akınına uğramaya, Türkiye’nin diline dolanan ‘Fuar Geceleri’ de yaşanmaya başlandı.
Ayla Çay Bahçesi’nde Safiye Ayla’nın sahneye çıkışı büyük olay oldu. Amerikan Pavyonu’nda ülkenin hava kuvvetlerinin ‘Ambassadors’ isimli orkestrası sahne aldı. Sosyete de fuara akın etti. Çılgınca eğlenceler de baş gösterdi.
Çamlık Senar Gazinosu “1967 yılı kadrosuyla ilgi odağı haline geldi. Kimler mi?
‘Türk sanat Musikisi’nin asil değeri Nesrin Sipahi, halkın sesi Tanju Okan, popüler sanatçı Adnan Şenses, dans ve film yıldızı Leyla Sayar, seçkin ekibiyle Nuray Akın, çilingir ustası Celal Şahin…’
1970’li yıllarda ayrı bir anlam taşır. Gazinolardaki assolist savaşı gazetelere taşınır.
Marylin Monroe havalanmış eteğiyle poz veren Fatma Girik, Muazzez Abacı, Bülent Ersoy ve Gönül Yazar aynı gazinoda çıkar. Filiz Akın ile Hülya Koçyiğit ayrı gazinolarda boy gösterir.
TRT yasaklıları Ferdi Tayfur alt kadrosu Seyyal Taner, Nazan Şoray, Bedia Akartürk, İnci Şanlı, Ümit Tokcan, Mine Koldaş ile sahne alır. Güngör Bayrak, dönemin Belediye Başkanı Burhan Özfatura ile ‘Don polemiği’ yaşar…
70’li yıllar Fuar’ın sanatçı akınına uğradığı yıllardı, 90’lara kadar da devam etti
Zeki Müren, Cem Karaca, Edip Akbayram, Erkin Koray, Şükran Ay, Emel Sayın, Sezen Aksu, Necla Nazır, Metin Akpınar, Zeki Alasya, Halit Kıvanç, Ercan Turgut, İbrahim Tatlıses, Meral Küçükerol, Mine Koldaş, Bedia Akartürk, Barış Manço, İzzet Altınmeşe, Hulusi Kentmen, Müjdat Gezen, Nurhan Damcıoğlu, Huri Sapan, Zerrin Özer, Müjdat Gezen, Zerrin Egeliler, Perran Kutman, Fuar’da sahneye çıkar, tarihe adını yazdırır, Müthiş bir kalabalığı peşinden sürüklerdi. Gazino seyircisi yadsınamaz bir kitleydi Patronlar halktan gelen talebi karşılamakta zorlanır, 3 bin kişiye yakın kapasitesi olan mekanlar kapalı gişe çalışmasına rağmen ağzına kadar dolar taşardı. Sanatçılar henüz gazinoya gelmeden Hayranları kapının önünde beklemeye başlar araçla mekan önüne geldiğini gören kalabalıklar arabaların önüne atlardı.
Her sanatçının kendine has bambaşka kitleleri vardı birbirinden bağımsız milyonlarca insanı gazinoların etrafına toplamayı başaran sanatçıların başarılarının ardında dünyayı yakalayan müzikleri ve marjinal görünüşleri yatardı.
Hele ki Müslüm Baba konserleri vardı ki en aykırı ve acılı geçenler onlardı.
Cem Karaca sahneleri vardı bir de, Anadolu Rock ezgilerinin epik dünyasında taçsız bir kraldı. Koskocaman yüzükleri uzun saçlarıyla daracık pantolonlarının üzerine Metal tokalı kemerler takardı. Dönemin yaşayışı düşünüldüğünde Bu tok sesli adam adeta Zeus tasvirine benziyordu.
1987 yılına kadar aralıksız İzmir Fuarı’nda sahne alan Cem Karaca 87 yılına gelindiğinde son kez Fuar sahnelerine çıktı. Zaten o yıllarda Fuar alevi yavaş yavaş sönmeye başladığını hissettiriyordu. Karaca, daha sonraları İzmir içi organizasyonlarda ve farklı mekanlarda zaman zaman sahne aldı.
Dönemdaşları olan Erkin Koray ve Tanju Okan, Edip Akbayram gibi büyük isimler de aynı ekoldendi popüler müzik jargonuna sahip isimler arasında Erol Büyükburç, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nükhet Duru gibi İsimler de İzmir fuarının gazino afişlerinde büyük fontlarla yer bulurdu. Tanju Okan hafif müzik tarzıyla aralarından biraz sıyrıldı.
Edip Akbayram o dönem ‘Edip Akbayram ve Dostlar’ ismi verdikleri bir saz grubuyla sahne alıyorlardı.
O yıllarda sempatik grup isimleri modaydı, Saz grupları müziklerine, sahne şovlarına ve ya stillerine uygun samimi isimler seçerdi ‘Beyaz Kelebekler’ ‘Ersen Dadaşlar’
Gazino sahneleri sadece şarkıcıları ya da tiyatrocuları değil sinema sanatçılarını da ağırlıyodu. Müjde Ar o yılların en asi ve özgür kadın modeliydi büyük küçük herkesin gözünde ‘özgür kadın’ı simgelerdi. Sinema filmlerinde şöhreti yakalasa da hayranları onu gazino sahnelerinde de görmek istiyordu.
Türk sanat musikisi o dönemki Türk halkının tüketim odağında baş köşeleri süslerdi. Muazzez Abacı Müzeyyen Senar, Gönül Yazar Zeki Müren gibi isimler Türk sanat müziği icra ederdi. Kitlesi de aynı şekilde diğerlerinden çok farklıydı. Biraz daha klasik ve marjinallikten uzak kalmayı tercih eden ziyaretçiler batının elitizmini yansıtan bu sahneleri dolduruyordu. Bambaşka jargonlara sahip müzik türleri ve kitlesi, bir kültürler atlası olan İzmir Enternasyonel Fuarı’nda bir aradaydı.
İZMİR ONA, O İZMİR’E AŞIK: MÜZEYYEN SENAR
Müzeyyen Senar İzmir sahnelerinde büyük şerefle ağırlanırdı, Fuar’ın İzmir Arsıulusal Fuar’ı olduğu zamanlardan ölümüne kadar İzmir sahnelerini süsledi. Hayata gözlerini yumduğundan dahi İzmir’deydi.
Türkiye’de assolistlik geleneğini başlatan Senar, Zeki Müren gibi İzmir Fuarı’nda sahne alan ilk seslerden biriydi. Fuar’da Behçet Uz döneminde başlayan çalışmalar bünyesinde önce Şehir Gazinosu, sonra da Göl Gazinosu açıldı. Müzeyyen Senar, buralarda sahne aldı. 1950’li yılların sonlarında; kendisi Kuvay-ı Milliyeci olan ve “Kürt Beşir” olarak anılan Beşir Üge, Fuar’da Çamlık Beşir’i çalıştırmaya başladı. Beşir Üge, gerçek bir Müzeyyen Senar hayranıydı. Her yıl Fuar döneminde mutlaka sahneye çıkarırdı. Müzeyyen Senar’ı dinlemek isteyenlerin adresi belliydi‘Çamlık Beşir’
Hatta takip eden yıllarda çıktığı mekana ismini verdi. Meşhur Çamlık Senar gazinosunu Beşir Üge işletirdi. Büyük bir Müzeyyen Senar hayranıydı. Açıldığı yıllarda adı çamlık Beşir olan gazinosunun adını Müzeyyen Senar’ın adına atıfta bulunarak Çamlık Senar Gazinosu olarak değiştirdi. Beşir Üge’nin hayranlığını asla karşılıksız bırakmayan bırakmayan Senar ve Üge arasında her zaman yılların pekiştirdiği mükemmel bir dostluk baki kaldı.
Haber Merkezi