Aladağ: Dünyadaki her dil matematikle ilgilidir

Matematik öğretmeni, yazar Nurdan Aladağ ile gerçekleştirdiğimiz samimi sohbette matematik ve dil arasındaki bağdan konuştuk. Aladağ,...

TAKİP ET

Matematik öğretmeni, yazar Nurdan Aladağ ile gerçekleştirdiğimiz samimi sohbette matematik ve dil arasındaki bağdan konuştuk. Aladağ, 'Aileden gelen genetik mirasa bağlı olarak çocukluğumdan itibaren edebiyat hep yanı başımdaydı. Oyuncaklarımla oynamak yerine büyüklerimin masallarını dinlemeyi tercih ederdim. Üniversite sınavında edebiyat sorularının çoğunu doğru cevaplandırarak matematik bölümünü kazanmış olmam ben dahil herkese sürpriz oldu.Matematik eğitimi alırken panolarda hayatla ilgili şiirler yazan nadir öğrencilerden biriydim. Bu sayede adımı bilmeyen yoktu' dedi.

'Yol uzun yaşam kısa bir okur bile olsa yazmaya değer'' diyen matematik öğretmeni, yazar Nurdan Aladağ ile yaptığımız söyleşinin detayları…

Tuğçe Yerdelen: Sayın Nurdan Aladağ, sizi Yeni İzmir gazetesi okurları adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Okurlarımıza kendinizden söz eder misiniz?

Nurdan Aladağ: Yeni İzmir Gazetesi okurlarına sevgiyle merhaba. İnsanın kendinden söz etmesi kolay gibi görünse de doğru sözcükleri seçerken bazen zorluk yaşayabiliyor. Kısaca kendimi tanıtacak olursam; Alaçatı doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi İzmir'de tamamladım. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü mezunuyum. Sivas ve Eskişehir'de öğretmenlik yaptım. Halen İzmir'de bir proje okulunda matematik öğretmeye devam ediyorum. Evli ve iki kız annesiyim. Yaşam enerjisi yüksek olduğumu söyleyenleri haklı çıkartmak istercesine hareketli bir yapıya sahibim. Çocukluğumdan bugüne kadar öğrenme merakıyla koşar adım yol aldığımı söyleyebilirim. Zamanın değerini bize öğreten salgın günlerinde ertelediğim hayallerimi gerçekleştirmek istedim.  'Yol uzun yaşam kısa bir okur bile olsa yazmaya değer'' diyerek ilk öykü kitabım Çantanın Gizemi'ni çıkardım. Yazandan yazarlığa geçebilmek adına kalemimin mürekkebini doldurmaya çalışıyorum. Hayatın telaşı içerisinde kurgu yapmamı sağlayan olayları gözlemliyorum. Şiirin büyülü gücüyle yol alarak öykülerimi yazarken matematik anlatmaya da devam ediyorum.

'HER NEFES ALIŞIM ŞİİR VE ÖYKÜ'

T:Y: Edebiyat ile nasıl tanıştınız?

Aileden gelen genetik mirasa bağlı olarak çocukluğumdan itibaren edebiyat hep yanı başımdaydı. Oyuncaklarımla oynamak yerine büyüklerimin masallarını dinlemeyi tercih ederdim. Hayal dünyamın renkli olmasının başlangıcı o günlere dayanır.Meraklı ve hayatı sorgulayan bir çocuktum. İlkokulda kalemi yanlış tuttuğum için yazımın kötü oluşu yazma aşkıma engel olamadı. Okul sonrası arkadaşlarımla bir aradayken uydurduğum hikyeleri anlatınca  'masalcı kız'' lakabını almıştım. Mahalle kütüphanesine gittiğimde şiir kitaplarını okumaya tercih ederdim. O yıllardan itibaren  'hikye hikayeyi doğurur'' tezini öne çıkarmak istercesine anılarımı kaleme almaya başladım.  Lisede yazdığım şiirin birinci seçilmesi ödül olarak kitap verilmesi şiirimi kürsüde okuyup alkış almamla birlikte edebiyat en yakın yol arkadaşım oldu. Tarih yazılısında ceza verileceğini göze alarak yazılı kğıdına anneler günü için öğretmenime şiir yazdım. Yıllar sonra aynı okulda birlikte çalıştığım müzik öğretmenime kaybetmesin diye mendile şiir yazıp hediye ederken görenlere duygusal anlar da yaşattım. Öğretmenlerimin sevgi odağı olmamı sağlayan şiire duyduğum aşk beni bugünlere taşıdı. 'Şiir kitabı çıkarmalısın'' diye öneride bulunan matematik öğretmenimdi. Okul arkadaşlarımla beraber  ' 5Fen E'nin sesi'' adlı Edebiyat Dergisini çıkartarak dergi yazarlığına ilk adımımı attım. Üniversite sınavında edebiyat sorularının çoğunu doğru cevaplandırarak matematik bölümünü kazanmış olmam ben dahil herkese sürpriz oldu.Matematik eğitimi alırken panolarda hayatla ilgili şiirler yazan nadir öğrencilerden biriydim. Bu sayede adımı bilmeyen yoktu. Öğretmen olarak görev yaptığım okullarda sunuculuk görevine gönüllü olurdum. Öğretmenler gününe özel tiyatro oyunu yazdığımda, oratoryo için sahneye çıktığımda edebiyatın beni asla bırakmayacağını anlamıştım. Şimdilerde her nefes alışım şiir ve öykü.

T.Y:Matematik öğretmeni olarak edebiyat ile matematik arasında bir bağ kuruyor musunuz?

Edebiyat ile matematik arasında sıkı bir bağ olduğunu düşünüyorum. Bu konu üzerinde geniş çapta araştırmalar yaptım. Halen görevime devam ettiğim için öğrenciler üzerinde gözlemlerim kalıcı bilgilere ulaşmamı sağladı. Öykü kitabımı çıkarttığım süreç ve sonrasında yazar şair dostlarla bilgi alışverişinde bulundum. TÜBİTAK projesi olarak matematik ve şiir ilişkisini ortaya koyan projeyi bilim şenliğinde öğrencilerimle birlikte sundum. Mersin'de özel bir lisede, ' Matematik Sevilmez Mi?'  başlığı altında konferans verirken edebiyatla matematiğin bağlantısını anlattım. Matematik bir dildir. Dünyadaki her dil matematikle ilgilidir. Matematiğe en yakın dil eklemeli olduğu için Türkçe' dir. Bilgisayar yaratıcısı bile  'Türkçe bilseydim bilgisayarı Türkçe dilinde yazardım' demiştir. Bilinenden, bilinmeyene ışık tutup, doğada zaten var olan şeyleri açığa çıkaran, matematiktir.  Evrenin kullandığı dil ve harfler ( üçgen,daire ve diğer geometrik şekiller ) bilinmediği sürece anlaşılamayacağından evreni anlamak için matematiğin dili önemlidir. Dolayısıyla bir dili öğrenmenin kolay olmadığı gibi matematiği öğrenmek de kolay değildir. Matematik aklın mantığın ve düş gücünün şiiridir. Evrenin gizli şifresini barındıran ise şiirdir. Matematiğin derdi aynen şiir gibi soyut zihinsel kurgulardır. Şiirdeki derinliği gören matematikteki derinliği de görmüş olur. Şiir ve matematik birbirine paralel iki alan, sadece matematiğin gerçeklik payı ön plandadır.

T.Y:Öğrencilerinize matematik dersi anlatırken, edebiyat ve matematiğin toplumca bilinmeyen ortak noktalarından bahsediyor musunuz?

Yazılı metin içinde verilen mesajı göremeyen bir kişi matematik sorusunu çözerken de zorlanır. Paragraf içindeki soruyu anlama kavrama çözümleme ve doğru sonuca ulaşmak için iyi okur olmak gerekir. Edebiyatın matematik için önemi burada ön plana çıkıyor. Z kuşağı biraz sabırsız olduğu için kısa yoldan sonuca ulaşmak istiyor. Matematik dersi müfredatında mantık, kümeler ve problemler başlığı altında toplanmış hayatla iç içe yer alan konular var.Yeni nesil sorulara bakıldığında matematik dersi sayılarla yapılan dört işlem ya da denklem çözümünden ibaret olmadığını görülmüş olur. Mesleğimin ilk günlerinden bu yana öyküleme yöntemiyle matematik dersini daha iyi anlatma ve anlaşılmasını sağlamaya çalışıyorum. Anlatılacak konuya dikkat çekmek adına merak uyandıran atasözleri ve deyimlerin kullanılması bilginin kalıcı olması sağlıyor. Ünlü matematikçilerin hayat hikyelerine yer vererek matematik Nobel ödülü alanlardan söz etmek de matematik dersi için yararlı oluyor. Örnek olarak Ömer Hayym yaşadığı dönemde matematik, astronomi ve felsefe alanında büyük bir üne sahipken şair yönü de vardır. Hayyam'ın edebiyat tarihinin en büyük şairlerinden biri olarak anılmasına yol açan 'Rubiyat'tır. Hayyam yumuşak ve akıcı bir dille ve son derece gerçekçi bir üslupla yaşadıklarını, gördüklerini, çevresinden ve zamanın gidişinden edindiği izlenimleri hiçbir yapmacığa kapılmaksızın, olduğu gibi dile getirmiştir. Geçmişte yaşamış birçok ünlünün aksine Ömer Hayyam'ın doğum tarihi günü gününe bilinmektedir. Bunun sebebi, Ömer Hayyam'ın birçok konuda olduğu gibi takvim konusunda da uzman olması ve kendi doğum tarihini araştırıp tam olarak bulmasıdır.

Ülkemizin 'gerçek' bir bilimcisi ve en büyük matematikçilerinden Cahit Arf ,'Matematik endüktif (tümevarımsal) bir bilimdir ve bu endüktif bilim sonsuz kümeler için geçerli. Bu sonsuzlukları endüktif bir şekilde kavrıyoruz ve kavradığımız zaman da o sonsuzluğu hissediyoruz yani sınırsızlığı. Ve bu bize mutluluk veriyor çünkü ölümü unutuyoruz.  'Herkes ölümsüz olduğunu hissettiği alanda çalışmak ister. Ben de matematikte kendimi ölümsüz hissettim.''derken  edebiyat ve matematik dersinin kesişme noktasını ortaya koymuş oluyor.

T.Y:Deneme, öykü, yol günlükleri, gezi yazılarına kadar geniş bir yelpaze ile okurlarınıza sesleniyorsunuz, peki neden öykü ağır basıyor? Öykü yazmaya nasıl başladınız, sizi teşvik eden ne oldu?

Deneme, öykü yol günlükleri, gezi yazılarımın ortak noktası insan.Her insanın iki hikyesi var: Birini herkes bilir. Bir de her insanın gizli hikayesi vardır. Ben o hikyenin peşindeyim. Bunu kavranmayan insan, insanların derinliğini kavrayamaz.  Sorun insan, sorunsalları olan da insan. O zaman insan kokulu hikyeler yazmanın gerektiğine inandım.  Herkesin gizli hikyelerinin içindeyim. Başımı göğe kaldırsam da yeryüzünün dibine insem de insandan izlerle karşılaşmaya devam ediyorum. Elime kalemi alır almaz yazmak istediğim çok öykü var.

'SU AKMIŞ ÇANTANIN GİZEMİ, ÇATISI ALTINDA YERİNİ BULMUŞTU'

'Öykü yazmaya nasıl başladınız?' sorusunu cevaplamadan önce usumda gezinen hikyelerin dışarı çıkmak için sabırsızlandığını fark ettiğimi söyleyebilirim. İnsanın kendisiyle yaptığı konuşmalar çok sesli koro gibi. Ben de gördüklerimi ve kurguladıklarımı sürekli düşünmekten yorulunca yazmaya başladım. İlk gezi yazımı,Erasmus için İtalya'da okuyan kızımın yanına gittiğimde yazdım. Yorganın altında herkes uyurken telefonun ışığı ile yazımı kaleme aldım. Yazımı, sosyal medyada paylaştığım zaman çok beğenildi. 'Ekmek'  adlı ilk deneme yazım 'Mavi Ada' dergisinde yayımlandıktan sonra kırk yaşını çoktan geçmiş hayatı sorgulayan bir insan olarak deneme yazılarım  'Gürültülü Sessizlik' olarak yol aldı. Otobüs yolculuklarımda yaşadığım ilginç olayları merak edici bir dille kaleme alışımın beğeniyle okunması yazma coşkumu artırdı.Basılı edebiyat dergileri ve internet dergilerinde çıkan yazılarıma Seçkin Zengin'in (Şeytan Diyor ki, Annem Babam Usulü, İlk göz ağrım, Yazarıma Mektuplar) adlı derleme kitaplarındaki yazılarım da eklenince kendime güvenim arttı.Başta Veysel Çolak olmak üzere yazar ve şairlerle yaptığım söyleşiler,zincirin halkaları gibi birbirine bağlanınca kitap yazma isteğime hızla ilerledim. 'Öykülerimin gün ışığına çıkmasının zamanı artık geldi' dediğimde su akmış Çantanın Gizemi,  çatısı altında yerini bulmuştu.

T.Y:Karşıyaka Belediyesi Çarşı Kültür Merkezi'nde Veysel Çolak ile şiir atölyesinin aktif katılımcılarından birisiniz, şiir atölyesiyle nasıl tanıştınız? Şiir atölyesi size ne kattı?

2020 yılı Ekim ayının ikinci haftasıydı.Şiir Kalbimizde grubunun şair anma etkinliğine ilk defa katılmıştım.Şiire olan merakımı gören Canan Gürtunca Sanlı Cumartesi günleri saat 14.00 ile 16.00 saatleri arasında halka açık ücretsiz devam eden Şiir Atölyesi'nden söz ederek beni davet etti. Maske –Mesafe-Hijyen kurallarına dikkat ederek katıldığım ilk derse geç kaldım. En arka koltuğa sessizce oturup dersi dinlerken sesini kapatmayı unuttuğum telefonum çalınca herkes varlığımdan haberdar oldu. Salgın tüm hızıyla devam ederken karantina günleri başladı. Evlerimize kapanınca WhatsApp grubundan dersler devam etti.Veysel Çolak hocamızın öncülüğünde  'Kentin Şiir Kıyısı'  ve ' Usta Şairlerin PoetikasıÜzerine Söyleşiler'  adlı ortak kitaplarda yer aldım.Yazılarımda şiir diliyle yazılan hikye tadı olunca şiir tutkusundan güç alarak öykü yazmaya karar verdim. Yazı/Şiir yaratımı atölyelerinde hiç kimse romancı ya da şair olmaz. Atölye insandaki yeteneği ortaya çıkarır ve geliştirmesine olanak sağlar. Çünkü burada ortaklaşa düşünce var.Şiir yazmak için gerekli bilgi hikye içinde gerekli. Sanat disiplinlerini ayıramayız. Atölyenin kazanımlarından birisi de toplumu daha iyi çözümleyerek anlamayı sağlamasıdır. İnsanın kendine ve sanat adına sorduğu sorulara cevap araması için bana göre atölye doğru adres.  Evime uzak mesafede olmasına karşın severek geldiğim Şiir Atölyesi sayesinde zamanla olaylara bakış açım değişti. Okumayı hayal ettiğim ikinci bir üniversite düzeyindeki atölyenin katılımcısı olmaktan mutluyum. Her cumartesi öğrendiğim yeni bilgiler zenginliğim oldu. Şiirle beslenirken öykülerime esin kaynağıolabilecek anlara tanıklık ediyorum. Özet olarak, insana ve topluma özgü ne varsa elimin altında.

T.Y:Şiir yerine, öyküyü seçmenizin özel bir nedeni var mı?

'Şiiri yazmak kadar şiiri fark etmek de şairliktir. Bunun olabilmesi, insanın şiir için eğitilmesine bağlı'  der Veysel Çolak.Bir şiir yazıldığında arkasında sağlam bir duruş olmalı. Şiiri yazdım oldu bitti demekle olmuyor. Geleceğe kalan şiirler yazmak için harcanan çaba çok önemli. Bizden önceki ustaların ve günümüz şair dostların şiir anlayışını kavramak parmak izi olan şiirler yazmak göründüğü kadar kolay değil. Şiir yerine öyküyü seçtim diyemem aslında. Şiirle yola çıktım ve devam ediyorum. Kapıyı öyküyle araladım belki.Şiir işçisi olmak şiire hizmet etmek özveri gerektiriyor. Öykü, şiirle el ele verince güzelleşiyor. Şiir olmazsa olmazım.

'ÖYKÜ YAZARKEN KALEMİMİN HIZINA YETİŞEMİYORUM'

Yürürken ayaklarımız kendiliğinden gider, hangi ayağınızı atacağınızı düşünmezsiniz. İşte ben de öykü yazarken kalemimin hızına yetişemiyorum. Bilinç akışı, duygu yoğunluğu çağrışım yapan sözcükler derken olayın kahramanları bir olup öyküyü yazıyorlar. Yaşanan kurguyu merakla seyrederken yakalıyorum kendimi. O anda öykü yazma isteğim sevinçle çoğalıyor. Öykülerimin bana anlattıklarını dinlerken yazdıklarımın da okunmasını heyecanla bekliyorum.

T.Y:Sizce her eline kğıt-kalemi alan, şiir, öykü, deneme yazabilir mi? Yazmak için ne gerekli?

Eline kalem kğıt alan herkes yazamaz. Yazdığını sanabilir. Yazmak için daha doğrusu yazdıklarının bir karşılık bulabilmesi için ölçütler sıralansa da yeterli gelmeyebilir. 'Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım' diyen Sait Faik Abasıyanık bu soruya ilk cevabı vermiştir. Bu bir yazarlık tavrının göstergesidir. Yazmak için Yetenek şart. Geleneğe rağmen gelenekle yol almak. Okumak.Yazma disiplini, yoğunluğun artması, dile olan hkimiyet, özgünlük, hayal dünyasının gerçek yaşamla savaşımı, sosyolojik olaylara duyarlılık, özneyi iyi tanımak ve hırslı olmak yazmak için gerekli unsurlar olarak sıralanabilir.

Bakmadan Geçme