‘Çingenesin dediler 10 numarayı vermediler’

Ahsen Demircioğlu- Dünyayı 'biz' ve 'ötekiler' olarak kavrayanların, kendisi gibi olmadığını düşünerek yarattıkları yapay dünyadan itilen...

TAKİP ET

Ahsen Demircioğlu- Dünyayı 'biz' ve 'ötekiler' olarak kavrayanların, kendisi gibi olmadığını düşünerek yarattıkları yapay dünyadan itilen çocukların coğrafyası…

Öteki görülen, dışlanan ve hayallerini bırakanların mahallesi Tepecik dosyamızın ikinci hikayesi Engin Demirkol…

Henüz çocuk yaştayken verdiği var olma mücadelesinde tişörtü tel örgülere takılmış bir çocuk. Başarı merdivenlerini alın teri ve yeteneğiyle aşmaya çalışırken çevresi tarafından roman olduğu için dışlanmış biri. Gerçek bir hayat hikayesi…

Demirkol, içindeki ateşi hiçbir zaman söndürmedi. Her zorluğun üstesinden gelmeye devam etti ve hayatını değiştirmek için çabaladı.

Bir sözle yaşamı bir anda değişen, belki de başarılı bir futbolcu olacakken her şeyi yarıda bırakan ve içine kor gibi oturan 'O çingene niye 10 numarayı giyiyor' cümlesini hala ilk günkü etkisiyle hissedip, gözyaşlarına mani olamayan Engin Demirkol, hikayesinin ilk bölümünü şöyle anlattı:

İlkokula gidiyordum. 9-10 yaşlarında futbolu çok seviyordum. O zaman altyapıda Toros'taydım. Yaklaşık 11-12 yaşına kadar oradaydım. İlkokulu bitirdim, ortaokula gideyim-gitmeyeyim, babamın yanında çalışmam da lazımdı. Babam tek başına çalışıyordu, kadın ayakkabı imalatında. İki tane kız kardeşim vardı. Annem, 'gitsin okusun', babam 'yanıma gelsin' derken git-geller yaşadık. Başladık ortaokula ama bugünkü gibi bizim dönemimizde devletin hiçbir katkısı yoktu. Kitap desteği gibi mesela… Okula giderken ya matematik kitabım eksikti ya da aylık dergiler almamız gerekirdi, alamazdım, dergim yoktu. Çalışmam için yan taraftaki arkadaşım bitirecekti, ondan alacaktım sonra ben yapacaktım. Sıkıntılı süreçlerden geçtik.

BAŞARISI KEŞFEDİLDİ

Evin haline baktığım zaman babamın yanında çalışmam gerekiyordu. Ortaokul ikiye kadar gittim, bırakmak zorunda kaldım. O yaştan sonra hem çalışıp hem de futbola adapte olmaya başladım. Bir süre sonra TorosgücüSpor Kulübü'nden bir alt mahalleye geçtim. 14- 15 yaşında, Kaleçamlık'a gittim. Akşam 7'ye kadar babamın yanında çalışıyor, sonra da işten çıkar çıkmaz idmana gidiyordum. 16-17 yaşlarıma geldiğimde maçtayken kravatlı bir abi geldi. O gün de Allah var çok iyi top oynamıştım. Hocam bana 'Seni takip edenler var, sen yan tarafa geç. Ben sana haber vereceğim' dedi. Meğer o gelenler Karşıyaka Spor Kulübü'ndenmiş.

Bir hafta geçti babamla beni kulüp başkanı çağırdı. Orada bir pozitif ayrımcılık yaşadım. Gittiğimde Karşıyaka tesislerinde bir yönetici vardı. Bizim mahalledeki konjonktürü bilince dedi ki 'gerçekten Engin'in durumu iyi'. Karşıyaka'da başladım. Yönetimden Cihan abi, 'Engin sen evine gitme, tesislerde kal. Biz seni buradan okula da gönderelim' dedi.

 'DIŞLANMAYA BAŞLADIM'

Engin Demirkol, tesisin kendisine sağladığı imknların ilk başlarda fayda sağlayacağını düşünürken ilerleyen süreçlerde yaşadığı ayrımcılığı şöyle ifade etti:

Benim çok hoşuma gitmişti aslında bu durum. Hem okuyayım hem de Karşıyaka'da oynayayım diye düşündüm. Tabii Karşıyaka'ya gitmem de çok büyük olaydı. Bütün mahalle ayağa kalkmıştı. 2-3 sene sonra A takımına çıkabilirim, para kazanacağım sürece başlayabilirdim aslında. Bir ay kadar geçti. Bir şeyler yaşanmaya başladı. Bir zengin çocuğu vardı. Babası ciple gelip alıp gidiyordu. İkinci haftanın sonunda bir kadro çıkardı hoca. 10 numarayı bana verdi, o çocuğu da yedek oturttu. Ben orada çok büyük tepki aldım. Çocuğun yanına oturacağım, çocuk yanımdan kalkıp gidiyordu. Onlar zaten 8 yaşından beri altyapıdalardı. Ben ise sonradan geldim, orada dışlanmaya başlandım.

Tesislerde bir çift laf edecek arkadaş bulamadım. Zengin çocuğun babası gelip '10 numaralı formayı bir çingeneye veriyorsunuz. Benim oğlum senelerdir burada. Benim bu kulübe yapmış olduklarımı göz ardı ediyorsunuz'. O noktadan sonra 10 numara elimden alındı. Yedek kalmaya başladım. O lafları duyunca dedim ki 'benim Karşıyaka'da işim bitti'.

Hoca bir gün geldi, kafamı okşayıp 'Engin, ben bunu yapıyorum ama mecbur olduğum için…' dedi. O gün eve gittim, evde durumlar çok sıkıntılıydı; elektrik saatimizi sökmek üzereydiler. Oturdum, annem bana sarılıp 'ne yapacağız Engin?' diye ağladı. Anne dedim, 'gitmeyeceğim artık ben' dedim.

Pazartesi oldu, işe gidecekken yönetici geldi arabayla. 'Engin neden gelmedin?' dedi. Yaşadığım olayları anlattım. 'Bin arabaya gidiyoruz' dedi. Gelmeme konusunda ısrar ettim bir süre. Gitmedim, çarşamba günü bir daha geldi. Bir yanım gitmek istiyor çünkü 2 sene daha sabredersem buradan ekmek yiyeceğimi biliyorum.

 ZORLU DÖNÜŞ SÜRECİ

Demirkol, sahalara tekrar döndükten sonra ayrımcılığın devam ettiğini şu şekilde açıkladı:

U-19'un hocası beni seyrettiğinde bir üst klasmanda, benim için direktifler verdiğini biliyorum, duyuyorum. 'Engin'i bizim 19 idmanına almamız lazım' dediğini de duyuyorum. Gelişimim açık, biraz daha idmanla yoğrulsam çok başarılı olacağımı da biliyorum.

Bizim takım o zaman iyiydi ama ben hepsinden iyiydim ve bunu görebiliyordum. Çarşamba günü oldu, yönetici tekrar geldi, tekrar gelmemi istedi. 'Cihan abi geleceğim ama burada istenmiyorum. Evimin durumu da bu' dedim. O zaman Cihan abi, Allah razı olsun, bizim evimizin elektrik sorunlarını halletti. Ondan sonra bana destek oldu, dönüşümü sağladı.

Kulüpten ayrıldığım için bayram edenler beni tekrar görünce garipleştiler. Burada benim için uğraşan insanlar var, kendim için ben de mücadele ediyorum, geldiğim yer belli. 1-2 sene sabretmem lazım. Ernur abi vardı eski futbolcu. Ona anlattım, 'Engin sabret bir süreçten geçiyorsun', onu dinledim. O da İzmirspor'da oynamıştı. Benim rol modelimdi. Ben 8 yaşındayken Ernur abinin maçlarına çok giderdim. Üstümde emeği çoktur. Mücadele etmem gerektiğini o öğretti bana. Bu 'çingene' olayı biraz yıpranmıştı beni ve bütün takıma da yansımıştı. Herkes bana karşı doluydu.

'BENDEN NE İSTEDİNİZ?'

Yaşadığı haksızlığın nedenlerini kendi içinde sürekli sorguladığını ve cevabını bulamadığını dile getiren Demirkol konuşmasını şöyle sürdürdü:

Yaptığım bir şey de yoktu, kimseyle tartışmıyordum bile. İdmanıma maçıma çıkıp gidiyordum. O yaşlarda bana yapılanı da tam olarak kavrayamıyordum. Sadece kendimi sorguluyordum, birisiyle kavga etmiyorum, bir sıkıntı yaşatmıyorum, neden beni istemiyorlar. Hala sorarım kendime. O günkü insanları yakalamış olsam, o çocuğun babasını görsem, 'benden ne istedin o gün?' diye sorarım.

8 numara Yasin vardı. Yasin'in babası bana karşı iyiydi. Sonraları o da kötü olmaya başladı. Bugün o adamı bulsam o adama da derim, 'Yasin amca benden ne istedin sen?'

Bu sefer benim yanımda duran adam onu da ekarte ettiler. Üstten başkan, 'Sen bu işlere karışma' deyince ben de toparladım çıktım, geldim. Bu yaşananılar o yaştaki bir çocuk için yeterince heves kırıcıydı ve motivasyon düşürücüydü. Aynı zamanda gelişimimde en büyük engeldi.

17 yaşına kadar oynamaya devam ettim. Transfer süreçlerim oldu. Sonrasında hocalık süreçlerim başladı. Ailemle ilgilenmeye başladım. Kendimi ayrımcılığı nasıl kırabiliriz, buna adadım. Amatör futbol takımı kurduk. Dernek çalışmalarımız var. Mahalledeki çocuklar hayatlarında ayrımcılığa maruz kalmasınlar diye uğraşıyoruz.

*Akademisyenler tarafından çingene sözcüğü dünyaya dağılmış bir halkın tümünü kast ederken roman kelimesini kullananlar daha çok Avrupa'da yaşayan ve Romani dilini kullanan toplulukları işaret ediyor.

Özel Haber

Bakmadan Geçme