Dijital Köleler: Biz kimin öğretmeniyiz?
Şevvalnur Arıkan – Özel Sektör Öğretmenleri, 2014 yılında kaldırılan taban maaş uygulamasıyla mağdur edildiklerini dile getiriyor....
Şevvalnur Arıkan – Özel Sektör Öğretmenleri, 2014 yılında kaldırılan taban maaş uygulamasıyla mağdur edildiklerini dile getiriyor. Özel sektördeki emek sömürüsüyle mücadele edebilmek, haklarını aramak, kendilerini ifade edebilmek için özel sektördeki öğretmenler, 2021 yılında bir araya gelerek 'Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası'nı kurdu. Binlerce öğretmene destek olmaya başlayan sendika, öğretmen hakları için mücadele ediyor.
Eğitimde parasal döngü
Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası İzmir İl Temsilcisi Tülay Apak, 'Son 20 yılda özel sektör öğretmenleri artmaya başladı. Bunun da ana kaynağı eğitimin kamudan çıkarılarak, paralı eğitime evrilmesidir. 2014 yılında taban maaşın kalkmasıyla sömürü düzeni arttı, kurs merkezleri, anaokulları, rehabilitasyon merkezleri, kolejler eğitim kurumu olmanın dışında ticarethaneye dönüştü. Eğitim kökenli olmayan, eğitimden hiç anlamayan kişiler eğitim kurumları açtı. Bunlar ağırlıklı tekstil ve inşaat gibi farklı sektörlerden gelerek öğrenciyi müşteri gibi gören bir zihniyet oluşturdular. Ticarileşen eğitimle emek sömürüsü de peşinden geldi. 2014 yılında taban maaş uygulaması kaldırıldı. Özel sektör öğretmeni, kamuda çalışan bir öğretmenin aldığı en az maaş kadar bir maaş alıyorken, artık asgari ücret seviyesindeki maaşlara çalışıyor. Kamuda çalışan birisi kadar maaş veren kurum sayısı İzmir'de bir elin 3 parmağı geçmez' dedi.
Her bakandan gelen çıban eziyeti
Sendikanın İzmir İl Temsilcisi Apak, Millî Eğitim Bakanlığında her bakanın değişmesiyle yeni bir yükle karşılaştıklarını belirtiyor. Öğretmenlik Meslek Kanunu'ndaki eksikliklerinin yeniden derlenip yeni bir kanun çıkarılmasına dikkat çekti. Apak, 'ÖMK içerisinde Özel Sektör Öğretmenleri'ni ifade eden herhangi bir ibare, madde geçmiyor. Esamemiz okunmuyor. Türkiye'de ise 400 binden fazla özel sektör öğretmeni var. Bizler sektörde yerle bir maaşlara ve ağır sözleşme koşullarıyla çalışırken, özlük haklarımız için mücadele ederken, bakanın bizi 'KPSS'yi kazanamamış öğretmenler.' olarak tanımlaması, yetersizmişiz gibi bir vurgu yapması inanılmazdı. Anlam veremediğimiz bir açıklama oldu. Bizim de bağlı olduğumuz bakanlık MEB'dir. Atamalarımız MEB'e yapılır. Bu denli değersizleştirilmiş, bu denli yok sayılmış ve ötekileştirilmiş olmak çok ağır. Kamuda çalışanlara 'Benim öğretmenim!' diyen bakana biz de soruyoruz o zaman 'Biz kimin öğretmeniyiz?' Sektördeki pek çok öğretmenin kamuda çalışmayı tercih dahi etmeyeceği, şaibeler yüzünden sınava girmeye niyet bile etmedikleri hiç mi akıllarına gelmez? Yeterlilik ölçmekten ziyade mülakat denilen ne olduğu belirsiz, kısıtlı bir atama sisteminin içinde var olmak istemeyeceğimiz, hiç mi akıllarına gelmez? Sadece bakanlık değil, yaşadığımız şehrin belediyesi dahi bizi öğretmen olarak görmeyip ayrıştırıyor. Kamu öğretmenlerine 'Öğretmen indirimi' yapan ESHOT, bize yapmıyor. Bunun için bile mücadele etmek durumunda kalıyoruz' dedi.
Bonservisli öğretmen transferi
Apak, 2014 yılına kadar özel sektörde çalışan öğretmenlerin koşullarının çok daha iyi olduğuna işaret etti. Bu kadar çok mezun yığılması olmadığından, özel sektör eğitim kurumları sahipleri çalışacak öğretmen bulabilmek için kamuda çalışan öğretmenleri takip edip, kendi özel eğitim kurumuna transfer ettiğini anlattı. Apak, 'Bu da tıpkı futbolcu transferi gibi yapılırdı ve ciddi ücretlerle öğretmenleri kurumlarına alırlardı. Öğretmen değerliydi. Şimdi ise bambaşka bir yere geldik' dedi.
Pandemide eğitimin çöküş dönemi
Pandemi döneminde evden çalışmaya geçildi ve tüm işler öğretmenlere yüklendi. Çocuklar ise ekran karşısında herhangi bir dijital kullanım eğitimleri almadan, öğretmenlere ise gerekli teknolojik destek sağlanmadan eğitimde aksaklıkların yaşandığı görüldü. Apak, 'Ders saatlerimiz azalmadı. Sürekli kurum içi online toplantılar yapıldı. Daha fazla efor sarf edip daha az para kazandık. Kısa çalışma ödeneğinde sigortalarımız az yattı, bazılarının ise hiç sigortası yatmadı. Maaşlarımızın ise neredeyse üçte birini alabildik. Kurumlarınsa evden çalışma imknıyla yemek, elektrik, su, kırtasiye malzemeleri, internet gibi hiçbir harcamaları olmadı. yüzde 90'nı veliden ücretlerini tam alıp, öğretmeni tam çalıştırıp, devletten 'Kısa Çalışma Ödeneği' alıp, öğretmeni uzun uzun çalıştırarak, sigorta primlerini eksik yatırarak karlarına kar kattılar. Öğretmenlerin sırtına bir dağ gibi yüklendi tüm bu olumsuzluklar. Ekran başında dijital köleler gibi çalıştırıldık' dedi.
Kanun buna karar veremedi
Özel Sektör Öğretmenleri, hangi kanuna tabii olduklarını bilemediklerini belirtiyor. 4857 sayılı iş kanunu, 5580 sayılı özel öğretim kanunu ve cezada ise 657 sayılı devlet memurları kanunu arasında sıkışıyorlar. Sendikanın İl Temsilcisi Apak, 'Hukuksal bir yola girdiğimizde yargı, karar verme sürecinde nereye isterse o kanuna atıfta bulunarak karar verme mekanizması geliştiriyor. Bazen hangi kanuna göre karar vereceklerini bilemiyor. Kendimizi savunacak kanun bulamıyoruz. Ve bu da biz öğretmenleri umutsuzluğa sürükledi. Asgari ücret artışlarından sonra 'Ben bu mesleği bırakacağım' söylemleri arttı. Bu da her geçen gün mesleğini bırakanların sayısının artmasına sebep oldu. Ama biz sektör değiştirmek değil, sektörü değiştirmek için mücadele etmeye devam edeceğiz ' dedi.
Yapay zek öğretmenlik yapamaz
Yapay zekanın revaçta olduğu dönemlerde öğretmenlik mesleğinin askıya kalabileceği öngörüsüne açıklık getiren Apak, 'Yapay zek da artık inanılmaz bir noktaya geldi. Video oynatma platformlarından, sosyal medyadan ve diğer alanlardan bilgiyi edinmek artık çok kolay. Teknoloji doğru ve yerinde kullanıldığında müthiş bir şey. Öğretmenlerin de bu donanıma sahip olması gerekliliği artık çok elzem. Mesele aslında sistemin bozukluğuyla ilgili. Ezberci bir sistemi yaratmayalım dedikçe, sınav ve var olan sistemle çocuklar ezberlemenin dışında öğrenmeye yönelik hiçbir şey yapamıyor. Bizim, öğrencilerimizin öğrenme merakları noktasında tetikleyici olmamız gerekiyor. Bu noktada öğretmene ihtiyaç vardır. Yapay zekanın duygusal zekaya sahip olmadığını unutmamak gerekir. Duygulara anlık cevap vermede, problemlere çözüm üretmede, temas kurmada, sohbet etmede, empati kurmakta ve pek çok durumda, insanca ve pedagojik bir yaklaşımla, öğretmene ihtiyaç vardır' dedi.
Sözleşmelerde tazminat cinayeti
Özel Sektör Öğretmenleri'nin kıdem tazminatı alabilmesi için 12 ay fiili çalışması gerekiyor. Sözleşmelerin 8-10 ay hazırlandıktan sonra asgari ücretlerin artışlarının sözleşmeye yansımadığından mağdur edildiklerinin altını çizen Apak, 'Süreli sözleşmeler en büyük sorunlarımızdan biri. 8-10 aylık yapılan sözleşmeler öğretmenin yazın maaş alamamasına, SGK priminin az ödenmesine, böylece tazminat hakkının da ortadan kalkmasına neden oluyor. 12 sözleşmelerde ise, yenilenme zamanı geldiğinde tazminat ödememek için, komik artışlar teklif ediyorlar. Öğretmen bu rakamı kabul ederse büyük kar sayıp devam ediyor, etmezse istifa etmiş sayıldığından tazminat vermekten kurtuluyorlar. Her iki durumda da O'nlar karda, her iki durumda da öğretmen zararda. Böylelikle bizler sürekli 'Bu yıl sözleşmem yenilenecek mi? İş bulabilecek miyim?' kaygısı ve stresi yaşıyoruz' dedi.
Hukuk dışı maaş faaliyeti
Sendikal faaliyetlerde asgari ücretin artışlarında da öğretmenlerin alacağı maaşa dikkat çektiklerini ifade eden İl Temsilcisi Apak, özel kurumların sözleşmelerde asgari ücretin artışında tekrar maaş artışının yatırılacağını belirtmediğine işaret ediyor. Sözleşmede ek maddenin koyulmadığını anlatan Apak, 'Ocak'ta yapılan asgari ücret artışında bunu çok yoğun yaşadık. Öğretmenlerimizin maaşları asgari ücret altında kaldı. Kurumlar bankaya asgariyi yatıracaklarını; ama aradaki farkı elden geri vermelerini istedi. Bu tümüyle hukuk dışı! Özel sektörün yüzde 50'si bunu yaptı. Sendika bu noktada gelen ihbarları ve duyumları teyit ederek gerekli müdahaleleri yaptı, mücadele etti' dedi.