Hanri Benazus kimdir? Atatürk ile yolları nasıl kesişti?

27 Mart 1930 tarihinde İzmir’de doğan Hanri Benazus’un kökeni 513 yıllık İzmirli bir aileye dayanmaktadır. İzmir...

27 Mart 1930 tarihinde İzmir'de doğan Hanri Benazus'un kökeni 513 yıllık İzmirli bir aileye dayanmaktadır. İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdikten sonra maddi zorluklar nedeniyle yüksek öğrenimini tamamlayamamıştır. Uzun yıllarını iş hayatında geçirdikten sonra, 1988 yılında emekli olmuştur. Altay Spor Kulübü'nde uzun süre yöneticilik ve başkanlık yapmıştır.

Hayatının önemli anlarından biri, 1937 yılında Aydın'ın Ortaklar beldesinde Atatürk ile karşılaşması ve onun masasındaki leblebileri paylaşmasıdır. Her zaman 'Fanatizm derecesinde bir Atatürk hayranı ve Atatürkçülük felsefesinin tutkunu olduğunu' ifade etmiştir.

Türkiye'nin en büyük Atatürk fotoğraf koleksiyonlarından birine sahiptir, toplamda 4500 adet fotoğraf bulunmaktadır. Bu koleksiyonun 3500 fotoğrafını Çankaya Köşkü'ndeki Atatürk Müzesi'ne bağışlamıştır. Uzun yıllar boyunca orta dereceli okullar, üniversiteler ve çeşitli kuruluşlarda yakın tarih, Atatürk ve Atatürkçülük konularında konferanslar vermiş, sergiler açmıştır.

ESERLERİ:

  • Sarıkamış Gerçeği: Beyaz Ölüm 2021
  • Vahdettin ve Mustafa Kemal: Saltanattan Cumhuriyete 2010
  • Mehmet Akif'i Anlamak 2022
  • Dünya Milletlerinin Gözüyle Atatürk 2022
  • Bir milletin yeniden doğuşu: Türk kadınının uyanışı 2005
  • Ulusal Kurtuluş Savaşına Toplumsal Katkı Sağlayan Mitingler 2022
  • Sarıkamış faciası 2006
  • Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde Din Adamlarımız 2014
  • İçimizdeki sessizlik: ego/özben çatışması 2000
  • Ben kimim siz kimsiniz: insanı tanıma sanatı 1996
  • Pırıltılar Kıpırtılar 2004
  • Kanla yazılan destan, Çanakkale 2006
  • Belgelerle Mustafa Kemal ve Vahdettin 2005
  • Düşüncenin ıstırabı 1997
  • Ölümün pembe yüzü 1998

Hanri Benazus'un Atatürk ile olan hikayesi ise şu şekilde: 

Atatürk, Nazilli'de bir basma fabrikası açılışının ardından Aydın'da çeşitli ziyaretlerde bulunur. Ortaklar'a da uğrar. Onu karşılayan heyette istasyon müdürü, muhtar ve incir kooperatifinin katibi vardır. Katibin oğlu da babasının paçasına yapışarak, 'ben de Atatürk'ü karşılamaya geleceğim der' ve buluşma gerçekleşir.

'Atatürk'ün geleceği söylendi ve karşılama heyeti oluşturuldu. Okur yazar olan istasyon müdürü, muhtar ve babam heyetteki isimlerdi. Ağladım, sızladım, babamın eteklerine yapışıp zorla ben de karşılamaya gittim. Tren geldi ve kendisi indiler. Köylülerin arasına girdi. Ortaklar köylüleri ve civardaki diğer köylerden gelenlere hitap etti. Çocuk aklımla yaptım, iyi ki de yapmışım, babamın elini bırakarak yanına gittim. Atatürk de, o zaman kıvır kıvır olan saçlarımla oynadı ve elimden tuttu. Konuşması bitince beni de trenine bindirdi. Terene bindik, kompartımanına gittik, camını açtı ve ben karşısında oturdum. Rakı ve beyaz leblebi getirdiler. O zaman bizim için leblebi çok büyük nimetti. Atatürk kadehini kaldırarak köylülere 'senin şerefine, senin şerefine' derken, ben de leblebilerini yürüttüm. Kendisi fark etti ve bir işaretle garson yeni kase getirdi. 2. kase, 3. kase derken benim ceplerim dolmuştu.

O zaman 7.5 yaşındaydım, 2. sınıfa gidiyordum. Okulda ve evde hep Atatürk konuşulurdu. Benimle sohbet etti, okulu, öğretmenleri ve eksikleri sordu. Çocuklara çok düşkündü. O kadar ki onların her yaptığıyla ilgilenirdi. Neredeyse her gün ne yiyip içtiğimizi soracak kadar ilgi gösterdi.

'Kimin çocuğusun, ne yapıyorsun, babamın işi ne, kaçıncı sınıftasın' diye sordu. İşte burada her zaman her yerde anlattığım Atatürk'ün en güzel tarafını gördüm. Adımı sordu, Hanri dedim. Neden Ahmet, Mehmet, Mustafa değil demedi. Bu beni o günden itibaren tam anlamıyla Türklüğe terfi ettirdi. Ben Türküm. Kendimi Türk olarak görüyorum ve artık öyle lanse ediyorum. Başka türlü düşünmem mümkün değil.

'BİR DEV GÖRMEYE GİTTİM'

O gün, çocuklukla ilgili bir şey bu, duyduklarımdan hareketle ben bir dev görmeye gittim. Çocuk kafamda düşmanı denize döktü, vatanı kurtardı, Cumhuriyet'i ilan etti ya, o bir devdi. İlk gördüğümde hayal kırıklığına uğradım; herkesin boyunda normal bir insandı. Bunun yanında bir özelliği vardı. O kalabalığın içinde yalnız onu görüyordunuz. O gün, yanından ayrıldıktan sonra gerçek devliğin ne olduğunu anladım.

Bir karar sonrası fotoğrafları toplamaya başlamadım. 17 yaşındaydım ve bir Atatürk fotoğrafı aldım. İkinciye rastladım aldım ve almaya devam ettim. İş hayatımda imkanlarım vardı, iki fotoğraf için ABD'ye bile gittim, negatifleriyle birlikte aldım ve döndüm. 17'de başladım ve yıllardır topluyorum.'

Haber Merkezi

Bakmadan Geçme