İmamoğlu: CHP değişecek Türkiye değişecek!
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ülke Politikaları Vakfı (ÜPV) ve Reform Enstitüsü tarafından, İstanbul Kongre...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ülke Politikaları Vakfı (ÜPV) ve Reform Enstitüsü tarafından, İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen, '100. Yılında CHP' başlıklı panelin açılış konuşmasını yaptı.
CHP'nin köklerinin, 1918 sonrasının büyük olaylarına, büyük mücadelelere dayandığına işaret eden İmamoğlu, şunları söyledi:
Yüz sene önce bugün, Kurtuluş Savaşı'mızı zafere ulaştıran kurucu liderimiz Mustafa Kemal ve arkadaşları, o zamanki adıyla Halk Fırkası'nın programını 9 umdeye (ilke ve prensip) dayandırdılar ve partimizi kurdular. Unutmayalım, kurulan bir partiden öte, bir ay kadar sonra ilan edilecek genç Cumhuriyet'in de ilk sesi. Bu anlamda egemenliğin hanedandan millete geçişinin ta kendisiydi. Partimiz, ülke tarihimizin çok özel bir döneminin içinde doğdu. Dünyada çok nadir böyle eşleşmeler görürüz. Cumhuriyet tarihinin çok önemli bir dönemini biçimlendirdi. Öyle ki 1918'le 1923 arasındaki küllerimizden yeniden, hep birlikte doğduğumuz o beş sene ve 1923'le 1946 arasındaki çeyrek asırlık CHP'yi anmadan anlaşılamaz, anlatılamaz. Malum, CHP'nin kökleri, 1918 sonrasının büyük olaylarına, büyük mücadelelere dayanıyor. Sivas Kongresi, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri, Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'mız ve nihayet ilk Meclis'teki Birinci Grup. Kuruluşumuza uzanan yolun kilometre taşlarıydı bunlar.
CHP, ülkemizi, vatanımızı 1. Dünya Savaşı'nın yarattığı büyük yıkımdan kurtaran askeri ve siyasi süreçte hayat buldu. Sivas Kongresi'nden ve Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinden süzülerek ortaya çıkan CHP, Kurtuluş Savaşı'nı takip eden çeyrek asrın da en önemli siyasi aktörü oldu. CHP'yi kuranlar, Cumhuriyet'i de kurdular. Uzun lafın kısası; 1923'ten beridir, yasalar önünde herkesin bir diğeriyle eşit vatandaş olduğu bir Cumhuriyet'te yaşıyor olmamızda CHP'nin imzası var. Bu çok gurur duyulacak bir şey. Millet iradesine dayanan bir devletin ve vatandaşlık esasına dayalı bir milletin inşa edilmesinde de CHP'nin imzası var. CHP'yi ve Cumhuriyet'i kuranlar, devleti gerçek anlamda güçlendirmenin en temel yolunun, özellikle güçlü ve milli bir ekonomi yaratmak ve toplumun refahını yükseltmek olduğunu gayet iyi biliyorlardı. 1923'te, daha Cumhuriyet yeni kuruluduğunda İzmir İktisat Kongresi'ni yaparak, 1929'da ise dünya ekonomik krizine anında ve doğru tepki vererek, milli bir ekonomiyi oluşturdular ve kurdular. O günün koşullarında mucize sayılabilecek bir şeyi gerçekleştirdiler. Ülkede, sermayenin çok ama çok kıt olduğu koşullara rağmen, ulaşım alt yapısını oluşturdular ve temel ihtiyaçların üretimi için fabrikalar, bankalar, ekonomi teşekkülleri kurdular. Bu bir sıçrayarak kalkınma hamlesiydi. Tam anlamıyla bir ulus için çağ atlamaydı.
Dünya milletlerine sadece bağımsızlık mücadelemizle değil, ama aynı zamanda ekonomik, toplumsal ve idari alanlardaki devrimciliğimizle de ilham kaynağı olduk. İki dünya savaşı arasında bu topraklarda yaşananlar, bu partinin vizyon ve uygulamalarıyla liderlik ettiği, dünyanın en devrimci ilerlemelerinden birisiydi. Cumhuriyet tarihimizde, yalnızca bir kez yapabildiğimiz ve şimdi yeniden yapmak zorunda olduğumuz, çok büyük bir hamleydi. Tarihin o büyük zorlukları altında yapılanlar sayesinde, ülkemizle dünyanın güçlü ve gelişmiş ülkeleri arasındaki fark azaldı. Ülkemiz, dünya siyasetinde bağımsız bir ülke olarak yerini aldı. Yalnızca büyük sıçramayı değil, aynı zamanda çok partili demokratik rejime geçişi de CHP sağladı. İkinci Dünya Savaşı'nın vahşi dehşetinden ve yarattığı büyük yıkımdan da CHP yönetiminin sayesinde uzak durabildik. Çok tarihi bir duruştur. 80 milyon kişinin öldüğü o büyük global yıkımdan, CHP yönetiminin diplomatik ferasetiyle, hasarsız çıkmayı başardık.
Cumhuriyet'in ilk çeyrek asrının her anına damgasını vuran CHP, 1950'den sonra iktidarda olmadığı dönemlerde de ülke siyasetine yön vermeye devam etti. 1970'lerde dünyada yükselen eşitlik ve özgürlük dalgasının, ülkemizde 'ortanın solu' konumlandırmasıyla sosyal demokrasi anlayışı olarak tecelli etmesinde, yine CHP'nin imzası var. 1970'lerde 'Toprak işleyenin su kullananın', 'Ne ezilen ne ezen, hakça düzen' diyen CHP oldu. Yine 1970'lerde MSP'yle koalisyon kurarak, farklı toplum kesimlerinin aynı ideal etrafında buluşabileceğini, ulusal meselelerde ayrışma yerine birleşmenin mümkün olabileceğini de CHP bu ülkeye gösterdi. 1974'te Kıbrıs Barış Harekatı'nı yaparak hem müttefiklerimize hem de hasımlarımıza, güç ve kararlılık gösteren devletimizin direksiyonunda yine CHP vardı. 9 Eylül 1923'te kurulan CHP, geride kalan 100 senenin en önemli partilerinden, en önemli siyasi aktörlerinden oldu.
PARTİMİZİN TÜRKİYE'YE KATKISI ÇOK UZUN SÜREDİR NE YAZIK Kİ ANA MUHALEFET OLMAKLA SINIRLI: Tahmin ediyorum, kıymetli panel ve forum katılımcılarımız da biraz sonra CHP'nin geride kalan 100 sene içerisinde, doğrusuyla yanlışıyla neler yaptığını detaylarıyla anlatacaklardır. CHP, geride bıraktığımız 100 senenin en önemli aktörlerinden biri oldu olmasına ama, malum çok uzun zamandır da iktidarda değil. Partimizin Türkiye'ye hizmeti ve katkısı, yerel yönetimlerde ortaya koyduğu çok değerli performansı bir yana bırakırsak, ülkenin ne yazık ki ana muhalefeti olmakla sınırlı. Bu bir gerçek. Fakat gelgelelim deyim yerindeyse, yavuz hırsız çoğu zaman ne yazı ki ev sahibini bastırıyor. 1950'den beri, neredeyse gerçek anlamda hiç iktidar olmamış CHP, çok uzun yıllardır sanki ülkeyi o yönetiyormuş ve olup biten tüm olumsuzluklardan o sorumluymuş gibi bir algının da öznesi yapılıyor. Bunda da CHP'liler olarak kusurluyuz aslında. Mensubu olmaktan gurur duyduğum CHP'nin bu durumu üzerine düşünmemiz, hep beraber bu durumu değiştirmenin yollarını bulmamız gerekiyor. Bu toplantının buna vesile olacağına ve katkı sunacağına yürekten inanıyorum. Panel ve forumumuzun kıymetli katılımcılarının bu konuda bize ilham vereceklerine, bizi bu konuda üzerine etraflıca düşünmeye sevk edeceklerine de eminim.
İzninizle, kıymetli katılımcılarımızı dinlemeye geçmeden önce bu konudaki kişisel kanaatlerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Naçizane kanaatim şu: CHP, son 43 yıldır, zihni ve fiili bir değişememe sorunu yaşıyor. 1980'den bugüne, dünya ve Türkiye, muazzam biçimde değişirken, bu değişime ayak uyduramayan CHP, kendisini adeta ebedi ve ezeli muhalefet partisi konumuna oturttu ve hapsetti. Halbuki 600 yıllık bir imparatorluk çökerken, 1923 şartlarında dünyanın en devrimci hareketlerinden birini yaratıp, doğrusunu yapanların partisi olarak kurulan CHP, 1960'larda ve 1970'lerde dünyanın ve Türkiye'nin değişimine ayak uydurarak da doğruyu yapmıştı. Ne var ki 1980'den sonra aynı kabiliyeti gösteremedi. Dünya ve Türkiye değişirken, CHP, atalete düştü.
Geçmişteki başarılarıyla avunur ve sadece o başarıları savunur bir noktaya geriledik. Geçmişteki başarılarıyla avunduk. Elbette gurur duyuyoruz. Ama avunamayız ve sadece o başarıları savunan bir noktaya geriledik. Geçmişi konuşmak, geçmişle avunmak bir CHP'liye, devrimci bir partinin evlatları olarak bizlere yakışmaz. Bizim geleceğe umut taşımamız lazım. Ne yazık ki atalete düşmemizin maliyeti büyük oldu. Türkiye'nin yönetilmesinde etkin olamadığımız gibi, Türkiye'yi adım adım otoriter bir iktidara teslim ettik. Birbiri peşi sıra iş basına gelen iktidarlar, gelir dağılımını bozdu, Cumhuriyet'in en önemli gücü ve dayanağı olan yetenekli ve girişimci kitlesini, orta direği eritti. Hatta yok etti seviyesine indirdi. Bugün toplumun yüzde 10'u, ulusal zenginliğin yüzde 70'ine sahip olacak bir noktaya geldiyse, bizim de kusurumuz var. Yani sorumluluğu iktidara yük edecek bir anlayıştan farklı düşünen birisi olarak, iktidar olmayı başaramamış isek, o suçun bir ölçüde ortağı da biziz demektir. Atalete düştüğümüz değişimi başaramadık. Emeğin asli temsilci olarak, CHP'nin iktidar olamayışının bedeli, halkımıza ve milletimize bu denli ağır oldu maalesef.
Atalete düştüğümüz, değişimi başaramadığımız için, kuruluşunda bu kadar büyük bir rol oynadığımız Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına, köklü kurumları zayıflamış bir devletle, işlevsizleşmiş bir Meclis'le, beceri kaybına uğramış bir bürokrasiyle, çökmüş bir adalet sistemiyle, demokratik dünyadan uzaklaşmış bir ülkeyle, yarısı yoksulluk sınırının altında bir nüfusla giriyoruz. Vatandaşlarımızı, 'yerli ve milli olanlar ve olmayanlar' diye ayrıştıran, muhalefete tahammülsüz, hukuku paramparça etmiş, eğitimi çökertmiş, borç batağına batırdığı ülkemize eşi daha önce görülmemiş bir hayat pahalılığı yaşatan bu iktidarla giriyoruz. Ancak şunu da eklemem lazım: Cumhuriyet'imizin ikinci yüzyılına, sadece vatandaşlarını ayrıştıran, adaletsiz, baskıcı, ehliyetsiz, beceriksiz, otoriter bir iktidarla girmiyoruz. Vatandaşlarımıza, iktidarın değişebileceği inancını veremeyen bir CHP'yle ve muhalefetle giriyoruz Cumhuriyet'imizin ikinci yüzyılına. Aynı zamanda, iktidarın değişebileceğine inancın azaldığı bir toplumsal ruh haliyle de giriyoruz.
Bu hali kabullenemeyiz. Ben, kabullenmiyorum. Ülkemin de partimin de bundan daha iyisini yapabileceğine tüm kalbimle inanıyorum. CHP'nin de Türkiye'nin de değişeceğine inanıyorum. CHP değişirse, Türkiye değişir… En çok da buna inanıyorum. CHP'nin bu duruma katkısıyla yüzleşmek zorundayız. Bu güzel ülkeye karşı, tarih huzurunda sorumluyuz ve ben partimin bundan daha iyisini yapabileceğine tüm kalbimle inanıyorum. CHP'nin de Türkiye'nin de değişeceğine inancım tam. Neyin değişmesi gerektiğine ilişkin görüşlerimi de paylaşmak istiyorum. CHP'de değişimin iki ekseni, iki esas boyutu olmalı. Partinin hem vizyonu hem de işleyişi değişmeli. Parti işleyişindeki değişimin nasıl olması gerektiğine dair düşüncelerimi başka vesilelerle, parti içi toplantılarda paylaşırım. Bu toplantıda, CHP'nin yeni vizyonunun ne olması gerektiğine odaklanmak istiyorum.
Uzatmadan, bir çırpıda söyleyeyim: Değişimin yeni vizyonu; CHP'yi, dünya ölçeğinde ideolojik politik bir kriz yaşayan sosyal demokrasiye ilham veren, küresel seviyede saygın ve güçlü bir parti haline getirmek olmalıdır. Dünyanın en eski sosyal demokrat partilerinden birisi olan CHP'nin böyle iddialı bir vizyonu ortaya koyma sorumluluğu vardır. Değişimin yeni vizyonu; bu ülkeye bir kere daha çağ atlatarak, gelir dağılımını kökten düzelterek, yetenekli ve girişimci insanlara adil fırsatlar sunacak mekanizmalar kurmak olmalıdır. Biz, bunu yapabilecek irade ve vizyona sahip tek partiyiz. Bunu birlikte başarmamız şart. 1923'lerin CHP'si, dünyanın tüm mazlum milletleri için ilham kaynağı olmuştu. Bunu bir kez daha tekrar etmeliyiz. Etmeliyiz; çünkü, dünyamızda ağır yaralar açan vahşi kapitalizmi, yalnızca kamu aklını ve bilimi yeniden insani kalkınmanın motor gücü ilan eden bir siyasetle dönüştürebiliriz. 70 yıldır borçla büyüyor, krizle sarsılıyor ve dünyanın hızlı ilerleyişi karşısında her gün biraz daha geride kalıyoruz. CHP'nin yeni misyonu, bu tekerrüre son vermektir. CHP, bu tekerrürü kırmak ve buna bir son vermek için mutlak bir değişim, dönüşüm göstermek zorundadır.
Vatandaşlarla yaptığım temaslardan, okuduğum raporlardan ve çalışmalardan gördüğüm şu: Ne yazık ki benim partim, yeterince kapsayıcı, yeterince icraatçı ve reformcu bir parti olarak görülmüyor. Böyle görmüyor insanlarımız. Büyük bölümü böyle görmüyor. 1950'den beri iktidar olamadığımızdan ve 1980'den sonra da kendimizi yenileyemediğimizden, vatandaşlarımızın önemli bir kısmı, bizim icracı bir ekibe sahip olmadığımızı düşünüyor. Tek yapabildiği muhalefet etmek olan bir parti olarak görüyor. Vatandaşlarımızın çok az konuda, 'CHP bu işi daha iyi yapar' diye düşündüğünü gözlemliyoruz. Artık vatandaşlarımızın karşısına, kapıları sonunda kadar açık, kapsayıcı, reformcu ve icraatçı bir siyasetle çıkmamız lazım. Değişimin temeli; Türkiye'yi sıçrayarak kalkındıracak güçlü bir planı, insanlarını seferber eden bir planı ortaya koymaktır. Bunun için CHP'yi, kamu aklını Türkiye'nin ve dünyanın dehasıyla bir araya getiren, daha kapsayıcı, icraatçı ve reformcu bir parti kılacak şekilde değiştirmeliyiz.
İlk yapmamız gereken şey; vatandaşlarımızı dikkat ve empatiyle dinlemektir. Onlara kulak verdiğimizde duyduğumuz insanlarımızın zengin, güçlü, itibarlı bir ülkede özgürlük ve refah içinde yaşamak istedikleridir. Kutuplara bölündüğünü, kimlik ve aidiyetlerine sıkıştığını zannettiğimiz tüm vatansever insanlarımız, aslında yeni bir hikaye duymamanın ve muhalefete bir türlü güvenememenin bezginliğine sıkışmış durumdalar. Kızıyorlar bize. Herkes milletimizin ferasetine güvenmelidir. Şundan eminiz ki bu aziz millet, Türkiye'yi zengin, güçlü ve adil kılacağına inandığı bir muhalefeti desteklemeye hazırdır. Gerçekten bir değişim istiyorsak; bunu nasıl yapacağımıza dair modelimizi güven verici bir biçimde topluma izah etmek durumundayız. Bu modelde Türkiye'nin ihtiyacı olan büyük sıçramanın motor gücü, kamunun kaynakları ile ülkenin ve dünyanın dehasının birleşmiş gücü olmalıdır. Burada vurguyu devlete değil, kamu aklına yaptığımızın altını özenle çizmek isteriz. Zira biz milleti, devletin üstünde, onun sahibi olarak görüyoruz. Kamu aklını, devleti de içine alan, milletin bütününün ortak aklı olarak anlıyoruz.
Öte yandan, bu noktada bir olmazsa olmazın altını çizmek zorundayım. Zengin olmayanın gücü olmaz. Doğru. Ama adaleti olmayanın gücü zulme çıkar. Bu sebeple; zengin, demokratik, güçlü ve adil bir ülkenin vazgeçilmezi, eşit yurttaşlıktır. Değişim bahsinde diğer önemli bir mesele, CHP'nin politika üretme yöntemine dairdir. İnsanlarımızın beklentilerini ve taleplerini sorgulamayan, kulağını millete vermeyen, kendi doğrusunu millete dayatan politika yapma alışkanlıklarımızı değiştirmek zorundayız. Partinin yapısı ve alışkanlıkları, halkın siyasete olan güvensizliği ve yaratılan korku birleşerek, siyasete katılımın kapısını ne yazık ki kapatıyor. Oysaki bugün, toplumsal muhalefetin büyük katkısına ve yepyeni bir insan kaynağına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. İhtiyacımız olan insan kaynağı, yalnızca politikaya katılmak konusunda en cesur olanlar değiller. Aynı zamanda, en bilgili ve en yaratıcı insanlarımız da içine katmalıyız. Onlara da ihtiyacımız var. Partinin kapısının bu insanlara açılması, onların katılımının teşvik edilmesi şarttır. CHP, Türkiye'nin en yaratıcı zihinlerinin, tüm yenilikçi projelerinin ilk adresi olmalı, onlara kapılarını ardına kadar açmalı, onları önemsediğini hissettirmeli, bu sadece kişisel tavırla değil, uygulamasıyla, prensipleriyle, ortaya koyacağı kurallarıyla net olarak ifade edilmeli ve hissettirilmelidir. Bunu başarmanın şart olduğunu unutmayalım. Bunu başaramayan bir CHP'nin iktidar şansının da olmadığını unutmayalım.
Bütün bunlar kadar önemli, tüm kötülük ve olumsuzlukların anası olan bir meselemiz daha var. Türkiye, fakirlikle boğuşuyor. 200 yıl önce, kişi başına düşen milli gelir açısından Almanya ile neredeyse eşittik. 200 yıl sonra, Almanya ile aramızdaki fark, neredeyse 6 katına, ABD ile 7 katına çıkmış durumda. Son 21 yıldır, ülkeyi yönetenler açısından baktığımızda, istikrar koşulları altında yönetiliyoruz. İstikrarsa istikrar, iktidarsa iktidar, yetkiyse yetki, güçse güç. Ama sonuç ortada. Biz, gerilemeye, yoksullaşmaya, paramızın pul olmasına doğru gidiyoruz. 'Bizi fena halde kıskananlar' ise farkı açmaya devam ediyor. Gelecek, ağır bir beka sorununa işaret ediyor. Çok ciddi bir beka sorunuyla karşı karşıyayız. Batıyla aramızdaki fark, git gide bir uçuruma dönüşüyor. Bizim ıskaladığımız, baş döndüren bilimsel gelişmelerin sonuçları şunu gösteriyor: Eğer hemen harekete geçmezsek, milli gelir açısından batıyla aramızdaki fark, bugünkünün iki katına hızlıca çıkabilir. Aramızda böyle bir farkın oluşmasına izin verirsek, Türkiye, küresel seviyede kendine yeten, onurlu devletler ligine tutunmakta büyük zorluk içine düşer. Kendilerinin dışındakileri gayrı milli ilan etmeye çok meraklı olan ve ağızlarından beka sorununu düşürmeyenlerin dikkatini çekmek isterim ki; asıl beka sorunu budur.
Ya yeniden sıçrayıp, bu ülkeye bir kez daha çağ atlatarak en kısa sürede onlara yetişeceğiz ya da gelecekte bekamızı korumakta büyük zorluk çekeceğiz. O yolculuğu tarifleyeceğiz, o stratejiyi bu toplumun önüne koyacağız ya da gelecekteki bekamızı korumakta çok büyük bir zorluk çekeceğiz. Ya değişerek, yeni bir ilerlemenin asli motoru olacağız ya da aynı ataletle yerimizde sayacağız. Türkiye'nin sıçrayarak kalkınması bahsinde, ilerde yapacağımız konuşmalarda daha detaylı şeyler söyleyeceğiz. Şimdi şunu söylemekle yetineyim: Türkiye'nin gelişimi konusunda kaçırdığımız ve hala binmemekte ısrar ettiğimiz en büyük tren, temel bilimler trenidir. Bu treni kaçıran, gelişim trenini de kaçırmış demektir. Bizi geri bıraktıran ikinci sebepse; toplumsal ve kültürel çeşitliliğimizi, eşit yurttaşlığa dayalı çoğulcu bir demokrasiye kavuşturamayışımızdır. Meselelerimizi çoğulculuk, eşitlik ve dayanışma içinde çözemediğimizde, adalet duygusun zedelendiğini hep birlikte tespit etmeliyiz. Toplumun çeşitli kesimleri, kendilerini karar mekanizmasının dışında hissediyor ve ortak vatan duygusu, derinden hasar görüyor. Şimdi bu iki sorunla da olgunlukla yüzleşmek ve yeni çözümler geliştirmek zorundayız. Zenginleşmek için sıçrayarak kalkınmaya, zenginliğimizi adil paylaşmak için demokratik, güçlü ve sosyal bir devlete çok ama çok ihtiyacımız var.
Dünya siyaseti ve ekonomisinin altüst olup, yeniden şekillendiği zamanlarda, yeni risk ve fırsatlar ortaya çıkar. Küresel ekonominin büyük ülkeleri haline gelmiş olanlar, yenilikçi fırsatlarını en iyi değerlendirmiş ve içselleştirmiş ülkelerdir. Geçtiğimiz yüzyılda birçok ülke, çok gerilerden gelerek, çok büyük dönüşümlere sahne olmuş ve bugün dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmiş durumdadır. Savaştan yıkılarak çıkan Almanya, bugün bizim ekonomimizin 5 katından daha büyük bir ülke haline gelmiştir. Yine savaştan nükleer bir yıkımla çıkan Japonya, bizden tam 7 kat daha büyük bir ekonomiye sahiptir. 1960 yılında bizim ekonomimizin dörtte biri büyüklüğünde bir ekonomiye sahip olan Güney Kore, bugün bizim 2 katımızdan büyük bir ekonomi haline gelmiştir. Savaşlardan çıkarak büyüyen bu üç ülkenin ortak bir özelliği var: Teknoloji üretiyor ve satıyorlar. Dünya ekonomisinin de belkemiği durumundalar. Bugün bizim de böyle büyük bir sıçramaya, milletimizin büyük bir uyanışına, gençlerimizin yaratıcılığının ve üretkenliğinin önünün açılmasına ihtiyacımız var.
Doğru; bugün millet, CHP ve onun liderliğindeki muhalefete iktidar vizesi vermedi. Ancak, başka bir doğru daha var: Bu millet, Türkiye'yi sıçratarak zenginleştirecek, güçlü ve adil bir Türkiye'yi inşa edecek bir muhalefeti gördüğünde, yürekten inanıyor ve biliyorum ki tereddüt etmeden iktidara taşıyacaktır. İşte milletin CHP'yi değişime zorlamasının nedeni budur. Bizim en önemli ve acil görevimiz, hep beraber bu muhalefeti, bu güçlü muhalefeti, Türkiye'yi değiştireceğine halkını inandıran, milletini inandıran muhalefeti hep birlikte var etmektir. Bunu yaratmanın yolu, ülkenin tüm vatanseverlerini birleştiren yeni, kapsayıcı ve güçlü bir vizyonun hikyesini yazmaktır. Türkiye'nin çoğulcu demokrasiye ve sıçrayarak kalkınmaya ihtiyacı vardır. Türkiye'nin ikinci yüzyılına girerken değişmeye, bunun için yeni bir hikayeye ihtiyacı vardır. Biz de bu milletle bu hikayeyi, hep birlikte yeniden yazacağız. Bir tespit, bir de vaatle bitireyim. Tespitim şu: CHP değişirse, Türkiye değişir. Vaadim de net: CHP değişecek, Türkiye değişecek.
Haber Merkezi