Madde kullanımı saldırganlığı tetikliyor
Madde kullanımının saldırganlık ya da şiddet davranışıyla arasında yakın bir ilişki bulunduğuna dikkat çeken Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, uzun süreli madde kullanımının, ön beynin işlevini bozarak kişinin odaklanma, dürtü kontrolü, planlama, organizasyon, muhakeme, empati ve iç görü işlevlerini etkilediğini söyledi
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, alkol ve madde bağımlılığı ile şiddet arasındaki ilişkiyi değerlendirdi. Başkalarına yönelik şiddet davranışının fiziksel, cinsel ya da öldürmeye kadar da uzanabileceğine dikkat çeken Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Şiddet başka bir kişiye karşı fiziksel güç ya da kuvvetin tehdit ya da fiili olarak kasıtlı kullanılmasıdır. Eğer şiddet davranışı kişinin kendine yönelik olursa bu da intihara varabilir” dedi.
Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Alkol ya da madde kullanan insanların çoğu şiddete başvurmayabilir ancak birçok şiddet olayında hem suçlular hem de kurbanların alkol ya da madde kullanıcıları. Bu psikoaktif maddeler ile şiddet arasında bağlantı var. Aalkolle ilgili deneysel çalışmalara bakıldığında şiddette nedensel rol oynadığını görüyoruz. Yasaklı madde ve uyarıcıların, psikofarmako dinamiğinde yine kişilerin şiddet davranışına katkıda bulunacağını söyleyebiliriz” açıklamasını yaptı.
Şiddette rol oynayan birkaç psikososyal faktör bulunduğunu aktaran Prof. Dr. Dilbaz, “Saldırgan davranış kalıplarında madde bağımlılığıyla, gelişimin erken dönemlerinde iç içe girdiğini görürüz. Şiddet gösteren, madde kullananların hayatına baktığımızda birinci derece yakınları arasında şiddet davranışı, şiddete maruz kalma, alkol, madde kullanımının yaygın olduğunu söyleyebiliriz” dedi.
Bu olgularda şiddetin nörobiyolojisinde biyolojik faktörlerin önemli rol oynadığını dile getiren Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Beyinde bulunan bazı maddelerin, serotonin ve dopamin gibi beyinde bulunan Nörotransmitter düzeyinde değişiklikler oluşmaktadır. Şiddetin en sık alıntılanan basitçe biyolojik karşılığı düşük seratonin düzeyi diyebiliriz. Uzun süreli madde kullanımı, ön beyin dediğimiz prefrontal korteksin işlevini bozarak birçok hareketin denetlenmesini maalesef engelliyor. Üniversite çağında gelişen beynimizin ön bölümü yönetici işlevlerden sorumlu olup odaklanma, dürtü kontrolü, planlama, organizasyon, muhakeme, empati ve iç görü işlevlerini kontrol eden merkezdir. Madde kullanımına bağlı olarak beynin bu bölgesinin yeterince çalışmadığını düşünün. Bu kişilerin dürtü kontrolü, muhakemeleri ortadan kalkıyor. Empati kuramıyor, başkalarını nasıl üzdüklerini, onların duygularını anlamakta, kendilerini onların yerine koymakta zorlanıyorlar. Özellikle en büyük dürtülerden biri olan saldırganlık dürtüsünü kontrol edemez hale geliyorlar. Bunun için madde kullanımının saldırganlık ya da şiddet davranışıyla arasında bu kadar yakın bir ilişki bulunuyor.”
Madde kullanımı ve şiddet açısından risk etmenlerini değerlendiren Prof. Dr. Dilbaz, “Bireye ve aileye özgü risk etmenleri var. Madde kullanımı, kullanılan madde türlerinin hızla artması, çocukluk çağında yıkıcı davranışların varlığı, saldırganlık, akademik performans, riskli davranışların oluşması, mizaç bozuklukları, dikkat süresinin kısalığı ve dürtüsellikte artış bireye özgü risk etmenleri. Bu bireylerde madde kullanımı riski yüksektir. Bunlar ayrıca şiddet ve saldırganlıkla aynı risk etmenleridir” dedi.
Ailesel olarak bakıldığında disiplinin var olmaması olduğunu belirten Prof. Dr. Dilbaz, “Ailede madde kullanımı ya da aile içi şiddetin olması, aile içinde ayrılmaların sıklığı, çocuklarda uzak ailelerin olması, ilişki bağlarının zayıf olması maalesef ailesel risk etmenleri olarak karşımıza çıkıyor” şeklinde konuştu.
“Maddenin yer almadığı, olumlu yaşama değerlerinin öne çıkarılması, sağlık ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi, madde kullanmadığı için bireylerin gurur duymalarını sağlayarak onlara destek olmak olunması gibi adımlar atılabilir.” diyen Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, bağımlılık yapan maddelerin tüm dünya da halk sorunu olarak tanımlandığına dikkat çekti.
Çocukluk yaşlarında suç ve şiddet davranışları sergilenmesinde etken faktörlerden birisinin madde kullanımı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, sözlerini şöyle tamamladı: “Önemli unsur suç işleme potansiyelindeki çocukların baştan saptanması ve eğitimlerle suç işlemenin önüne geçmek olmalı. Çocuklukta madde kullanmaya başlayan kişilerin ilerde madde kullanma riski yüksek. Riskli grupların belirlenerek özel program uygulanması gerekir. Madde kullanıyorlarsa tedaviyle birlikte rehabilitasyon önemli olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde madde kullanıcılarının tedavi sonrası rehabilitasyonları ile ilgili çok önemli eksiklikler olduğu düşüncesindeyim. Bu konunun profesyonel ekipler tarafından gerçekleştirilmediği ilaçsız, tedavi adı altında kişilerin ilaçlarının kesilerek hastanın hem madde kullanımı hem de şiddet davranışının riskinin artırıldığı görülmektedir. Rehabilitasyon tedavinin devamı değil ayrı programmış gibi ele alındığı saptanmıştır. Rehabilitasyon hizmetlerindeki eksiklikler nedeniyle madde kullanımının tekrarladığı veya devam ettiği ya da suça yönelmenin daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Çocukluk ve ergenlik döneminde madde kullanımı ve bağımlılığa itilme nedenleri arasında güçsüz ve zayıf kişilik yapısı, benlik saygısının ve özgüveninin düşük olması, iş denetiminin gelişmemiş olması yani dürtüselliğin fazla olması, aile problemlerinin fazla olması ile çocukluk çağı ihmal ve istismarı sayılabilir.”