Mardin'de kadından toprağa uzanan bir başarı hikayesi
Mardin'de dünyaya gelen Ebru Baybara Demir, misafirlerine yemek yedirecek bir restoran bulamayınca, etkisi suya atılan taş gibi büyüyen bir kadın projesi başlattı. Bir restoranla başladı, bugün tarımsal kadın kooperatifi ile büyümeyi sürdürüyor
Gastronomi'nin Nobel'i sayılan Basque Culinary World Prize'da iki yıl üst üste dünyanın en iyi 10 şefi arasına giren ilk ve tek Türk şef olan Ebru Baybara Demir, Marmara Üniversitesi Turizm Rehberlik Bölümü'nde lisans eğitiminin ardından 1999 yılında Mardin'e yerleşti. Mardin'i turizmle tanıştırma hayaliyle yola çıkan Demir, yarattığı değişimle şehrin ilk turistik işletmesi olan Cercis Murat Konağı'nı kendisine inanan 21 kadınla beraber açtı. Kadınlarla birlikte kurduğu Topraktan Tabağa Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ile 36 bin metrekare alanda Sorgül buğdayını üretiyor. 2023 yılında dünyanın en iyi şefi ve BM Gıda ve Tarım Örgütü Dünya Gıda Kahramanı seçildi.
Mesleğini 'sosyal gastronomi şefi' olarak isimlendiren Ebru Baybara Demir, Mardin'de ailesinin 3. kız çocuğu olarak dünyaya geliyor. Babası, çevresi tarafından ona oğlan doğuracak yeni bir kadınla evlenme konusunda baskılansa da o üç kızını en iyi şekilde yetiştirmeyi seçiyor ve üniversite eğitimi aldırıyor. Üniversite bitip Mardin'e döndüğünde ne yapabileceğini planlamaya karar vermiş. O yıllarda Mardin'in istihdam sorunu yaşadığını belirten Baybara Demir, 'Kadınlara yapacak bir iş yoktu, erkekler de iş bulmakta sorun yaşıyordu. Bir iş nedeniyle Mardin'de ağırlamam gereken bir gruba yemek yedirecek restoran bulamadım. Bir grup Mardinli kadın bana yemek yaptı. Bu kadınlarla şehrin ilk restoranını açtık. Bu çok kolay olmadı aslında. 24 yaşındaydım. 24 yaşındaysanız hiç birşey kolay değil. Yel değirmenlerine karşı savaşıyorsunuz. Amacım, insanların en iyi bildiği şeyi ekonomiye çevirmekti. Yaptığımız şey Mardin'de o güne kadar hayal edilmiş birşey değildi. O tarihte Mardin'de tesis sayısı 11'di, yatak sayısı 220'ydi. Bu şehir göçle uğraşıyor. Bu şehir için yapılabilecek çok şey yok aslında. Bu şehir için tek kurtuluş, bireysel becerileri turizme yönlendirmekti. Bunları birleştirerek yola çıktık. 2024 yılı Mart ayı verilerine göre kente gelen turist sayısı 4 milyonun, yatak kapasitesi 250 binin üzerinde' diye anlatıyor.
EN İYİ YAPTIĞIMIZ ŞEYİ EKONOMİK KAZANCA DÖNÜŞTÜRDÜK
Mardin'i ve bölgesini zor olarak nitelendiren Ebru Baybara Demir, çalışmaları için cesareti nereden aldığını şöyle açıklıyor; 'Orada biri hapşurduğunda tüm dünya nezle olabiliyor. Bu nedenle orada insanların kendini kurtarabilmesi için en iyi bildikleri şeyleri yaptırıp, ekonomiye kazandırmak, ekonomik kazanca döndürmek. Benim ve Mardinli kadınların hikayesi böyle başladı. Geçen hafta Yale Üniversitesi ile çalışmaya başladım. Amerika'daydım. Onlara bir kadının Mardin'den çıkıp, neler yapabileceğinin hikayesini anlattım. Çocuklara soruyorsunuz ne yapacaksın diye. Yurtdışına gideceğim diyor. Gitmeyin, gitmeyin. Çok kıymetli bir ülkedeyiz. Bunu Mardin'den çıkan bir kadın söylüyor. Ben gastronomi sektöründeyim. Bu işin merkezi İstanbul ise, İstanbul'dan değil, Mardin'den bir kadın Yale Üniversitesi'ne gidiyorsa, 2023'de dünyanın en iyi şefi seçiliyorsa, bana bunu bu ülkenin sağladığı şanstan elde ediyorum. Bunu iyi görmek lazım. İzmir İktisat Kongresi bana her zaman ilham oldu. İzmir çok kıymetli. Atatürk, savaş zaferlerini iktisadi zaferle taçlandıramazsak, başa döneriz demişti. Sürdürülebilirlik için önemli. O dönemde iki şey vardı elinde insan kaynağı ve toprak. Atatürk insanları bir araya getirdi, tarım işletmeleri kurdu ve iktisadi başarı kazandı. Sürdürülebilir bir şeylere sahip olduğumuzu bildiğimiz için sürdürülebilirliği çok konuşuyoruz. Sürdüremeyeceğimizi anladığımız noktada da elimizde olanlara bakmak zorunda kalıyoruz. Atatürk'in elinde inan ve toprak vardı ve onları birleştirdi. Gerçek sürdürülebilirlik, eldeki kaynakların başkaları için de faydalı hale dönüştürülmesi durumu. Bu olayda politika da eldeki kaynakların sağlam temellere bağlı olarak kullanılmasını sağlayacak politikalar üretmek demek.'
ATATÜRK'ÜN NAZİLLİ BASMA FABRİKASINI MODEL ALDIM
Restoran yatırımının ardından Topraktan Tabağa Kadın Tarımsal Kalkınma Kooperatifi'ni kuran Ebru Baybara Demir, kooperatifin kuruluş öyküsünü anlatırken, 'Kızının sağlık sorunları nedeniyle özel beslenmesi gerekiyordu. Bölgemizin Sorgül buğdayının üretimini geliştirmek istedim. Mardin'de 2018 yılında kurduğu Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Atatürk'ün Nazilli'de kurduğu basma fabrikasının aynı modeli alınarak kurgulandı. Ömrü vefa etseydi, Türkiye'nin her yerine aynı modelde kooperatifler, işletmeler kuracaktı. Önce içerde, sonra dışarıya doğru insan refahını hedefledi. Biz de kendi kooperatifimizde net fayda sağlayacak sistemler kurduk. 64 çalışanımız var. 172 çiftçi ile sözleşmeli tarım yapıyoruz. 36 bin dönümde Türkiye'nin en eski Mezotamya buğdayı olan Sorgül'ün soyunu çoğaltıyoruz' diye konuşuyor.
TEKNOLOJİYE ÇOK İNANMIYORUM
Dünyanın neresinde dünyaya geldiğimizin çok önemli olduğunu ifade eden Baybara Demir, herkesin hayatın merkezine teknolojiyi aldığına dikkat çekerek, şöyle devam ediyor; 'Ben teknolojiye çok inanmıyorum. Teknoloji bir yere kadar. Önce kaynaklarımız ve sosyolojimizle ilgili projeler üretelim. Tarıma dayalı bir ekonomimiz var. Şimdiden teknoloji konuşmak çok sağlıklı değil. Ben 3. sanayi devriminin tamamlanmadığını düşünenlerdenim. Dijitalleşme, internet, bilgisayar, yapay zeka. Kaç kişi erişebiliyor. Önce yerel kalkınmanın sağlanması lazım. Dünyanın yüzde 60'ı internete, bilgisayar iletişimine erişemiyor. Buna erişeceğiz diye diğer tarafları ihmal edemeyiz. Önce elimizdeki kaynakları tespit etmeli ve bunları ne kadar uzun süre kullanabileceğimizin hikayesini yaratmalıyız. Susuzluk nedeniyle bir tarım projesi geliştirdik. Konya ovasında buğday üretimi yapıyoruz. İnsanların sağlıklı gıdaya ulaşması gerekiyor. 3 çocuk annesiyim ve 2010 yılına kadar gıdanın kaynağını sorgulamamışım. Farkına vardıktan sonra Mardinli kadınlar bana yol gösterdi. Kimyasal kullanmadan toprağı nasıl ekip biçeceğimi, nasıl iyileştirebileceğimi öğrendim. En önemlisi 1999'da 150 metrede bulduğumuz su, bugün 850 metrede bulunamazken, tarım çok ciddi sorunlar yaşıyorken, susuz tarımı keşfettik. Bir kadın projesi olarak 2 dönümde başladık, 350 kadının sahada çalıştığı 36 bin dönüme ulaştı.'
KONYA OVASI'NDA OBRUK SAYISI BİNE YAKLAŞTI
İklim krizine ve susuzluğa dikkat çeken Ebru Baybara Demir, '2019'da sayıları 360 olan Konya'daki obruklara her gün yenisi ekleniyor. Bugün bine yaklaştı. Endüstriyel tarım daha fazla su, daha fazla enerji demek. Tarım Orman Bakanlığı'nın desteği ile susuz tarım konusunda proje başlattık. Konya'da yürütüyoruz' diyor.
GÖNÜL MUTFAĞI 70 BİN KİŞİYE YEMEK VERİYOR
Kadınların duygusal zeka ve hassasiyetine inandığını vurgulayan Demir, 6 Şubat depremlerinde proje başlatmış. 'Duygusal zekamız gelişmedikçe algımız da gelişmiyor' diyen Baybara Demir, 'Bu duyguyu kadınlarla yakalıyoruz. 6 Şubat depremlerinde Gönül Mutfağı'nı kurduk. Osmaniye'de başladı. İskenderun'da devam ediyor. Günlük 70 bin kişiye yemek veren sistem kurduk 4 bin gönüllü ile. Yüzde 99'u kadın. Sıcak yemek ve su verebiliyorduk. İnsanlar koltukları birleştirip yatarak yemek yaptılar. Şu anda İskenderun'da 15 bin çocuğun öğle yemeğini gönüllü arkadaşlarla veriyoruz. Birilerinin yapması, birilerinin duyması gerekiyor. Gitmek değil, kalmak çözüm. Çocuklarımız için mücadele etmeliyiz. Burada en çok pay kadınlara düşüyor. Biz başarılıyız. Herkes kurtarıcı, lider bekliyor, devlet yapsın diyor. Devletten beklemektense kendi kaynaklarımızın farkına varalım. Başkasının yanlışını bulmak yerine, kendi doğrularımızı hayata geçirelim. Başkalarının doğruları yol haritamız olmalı. Ülkemin kadınlarına Atatürk gibi ben de inanıyorum. Ülkeme inanıyorum. Üretmekten çok tüketmeye alışmışız. Bu da aidiyet duygumuzu yok ediyor. Ben bu projeyi İrlanda Üniversitesi'nde anlattığımda herkes gözyaşları içinde alkışlamıştı. Aynı projeyi geçen hafta Yale Üniversitesi'nde anlattım, hiç tepki verilmedi. Herkes ihtiyacına göre algılıyor ve tepki veriyor' diye konuşuyor.