Meniere hastalığı yaşamı nasıl zorluyor?
Bu hastalık nasıl gelişiyor ve tedavi yöntemleri neler? Yaşam tarzı değişiklikleri gerçekten atak sıklığını azaltabilir mi? Hastalığın gizli tehlikeleri nelerdir?
Meniere hastalığı, iç kulakta sıvı dengesizliğinden kaynaklanan, baş dönmesi ve işitme kaybına yol açan bir rahatsızlıktır. Bu hastalık, ani baş dönmesi atakları, kulakta çınlama ve işitme kaybıyla kendini gösterir. Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Cemal Yumuşakhuylu, hastalığın iç kulakta sıvı artışından kaynaklandığını belirtiyor.
HASTALIĞIN SEBEBİ: ENDOLENF SIVISI ARTIŞI
Prof. Dr. Yumuşakhuylu, Meniere hastalığının endolenf sıvısının fazla birikmesinden kaynaklandığını ifade ediyor. İç kulakta üretilen bu sıvının, denge kanallarından geçtikten sonra endolenfatik kese tarafından boşaltılması gerekiyor. Ancak sıvı üretimi arttığında ya da bu sıvı boşaltımı engellendiğinde, Meniere hastalığı ortaya çıkabiliyor.
MENİERE HASTALIĞININ BELİRTİLERİ
Meniere hastalığının en yaygın belirtileri baş dönmesi, kulakta çınlama, işitme kaybı ve kulakta dolgunluk hissidir. Prof. Dr. Yumuşakhuylu, baş dönmesinin 24 saate kadar sürebileceğini, bu durumun hastaların günlük yaşamlarını olumsuz etkilediğini belirtiyor. Baş dönmesinin yanı sıra mide bulantısı ve kusma da yaşanabilir. Ataklar başladığında, kulakta çınlama ve dolgunluk hissi önceden belirti verir, ardından baş dönmesi gelir.
İŞİTME KAYBI VE DENGE KAYBI: ATIKLAR ZAMANLA KALICI OLABİLİR
Meniere hastalığının ilerleyen aşamalarında, sık tekrarlayan ataklar nedeniyle işitme kaybı kalıcı hale gelebilir. Bunun nedeni, yüksek endolenf basıncının kulak salyangozundaki işitme hücrelerine zarar vermesidir. Sıklıkla tekrarlayan baş dönmesi atakları, hastaların işitme yetilerini etkileyebilir.
STRES VE DÜZENLİ UYKU: ATAK SIKLIĞINI ARTIRAN FAKTÖRLER
Hastalığın kesin nedeni tam olarak bilinemese de, stres ve uyku düzensizliği gibi faktörlerin atak sıklığını artırdığı biliniyor. Prof. Dr. Yumuşakhuylu, sigara içmenin, kahve, çikolata ve yağda kızarmış gıdaların fazla tüketilmesinin de hastalığın seyrini kötüleştirebileceğini vurguluyor. Meniere hastalığına sahip olan kişilerin bu risk faktörlerinden uzak durması önemlidir.
TEDAVİ SÜRECİ: HAYAT TARZI DEĞİŞİKLİKLERİYLE BAŞLIYOR
Meniere hastalığının tedavisi, atak sıklığını azaltmak ve hastaların yaşam kalitesini artırmak amacıyla uygulanır. İlk olarak, hastaların yaşam tarzlarında değişiklikler yapılması önerilir. Düzenli uyku, stresin yönetilmesi, tuzsuz beslenme ve sigaradan uzak durulması tedavinin temel unsurlarındandır. Ayrıca, hastaların düzenli olarak yarım saatlik yürüyüşler yapmaları önerilmektedir.
İLAÇ TEDAVİSİ VE CERRAHİ YÖNTEMLER
Hayat tarzı değişiklikleriyle atak sıklığı kontrol altına alınamadığında, ilaç tedavisine başvurulabilir. Ancak bazı hastalar için cerrahi müdahaleler de gerekebilir. Prof. Dr. Yumuşakhuylu, ilaç tedavisi ve cerrahi yöntemlerin, hastaların yaşam kalitesini artırmayı hedeflediğini belirtmektedir.
TUMARKİN KRİZİ: KONTROLÜ KAYBETME RİSKİ
Meniere hastalığının en zorlayıcı durumlarından biri de 'Tumarkin krizi' olarak bilinen ve hastaların bilinç kaybı yaşamadan düşmesiyle sonuçlanan krizdir. Bu durum, hastaların ciddi yaralanmalara yol açabilir. Baş dönmesi ataklarının tekrarlamasıyla, hastaların iletişim ve günlük aktivitelerini sürdürmesi zorlaşabilir. İşitme kaybı arttıkça, hastalar evden çıkmaktan kaçınabilir, iletişimde zorluklar yaşayabilir.
PSİKİYATRİK SORUNLAR: DEPREZYON VE YORGUNLUK
Sık tekrarlayan ataklar, Meniere hastalarında yorgunluk, bıkkınlık ve depresyon gibi psikiyatrik sorunlara yol açabilir. Bu hastalar, sık baş dönmesi atakları nedeniyle iş, okul ve sosyal yaşamda zorluklar yaşayabilir. Bu noktada, hastaların psikolojik destek almaları önemlidir.
UZUN DÖNEMDE TEDAVİNİN HEDEFİ: ATIKLARI AZALTMAK
Meniere hastalığının tedavi süreci, kısa ve uzun dönemli olmak üzere iki aşamaya ayrılır. İlk aşama, akut atak sırasında hastayı rahatlatmayı amaçlar. Uzun dönemde ise atak sıklığının azaltılması ve hastaların normal hayatlarına dönmeleri hedeflenir. Tedaviye rağmen ataklar devam ederse, cerrahi müdahale gerekebilir.