RTÜK, gündüz kuşağı programlarını görmüyor mu?
Gündüz kuşağı programları için harekete geçen RTÜK'ün, yayın kuruluşlarına uyarıda bulunmakla yetindiği söyleyen Üsküdar Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı Doç. Dr. Esennur Sirer, geleneksel yayıncılık koşullarının hakimi olduğu Türkiye'de program yapımcılarının toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket etmesini önemine dikkat çekti
Üsküdar Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı Doç. Dr. Esennur Sirer, gündüz kuşağı programları ve RTÜK'ün gündüz kuşağı programları için harekete geçmesini değerlendirdi.
Gündüz kuşağı realite programlarının, düşük maliyetle ilgi çekici içerik üretmek için daha fazla yer bulduğunu belirten Doç. Dr. Esennur Sirer, “Tecimsel televizyon kanallarının gündüz kuşaklarını dolduran bu programlar, tematik televizyonların içeriklerinin şekillenmesinde rol oynadı. TV8 örneğinde olduğu gibi tamamen realiteye dayanan televizyon kanalları kuruldu” diye konuştu.
Reality programların, televizyon yayıncılığının doğasına uygun kurgusal üretilen ama gerçek kişi ya da olaylara dayalı yapımlar olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Sirer,“Sıradan insanın öyküsü, gündelik akışta yer aldığı durumlar çarpıcı anlatı ile formatlanır. Mahalle ya da köyden tanıdığımız bireyler televizyon figürü olarak ekrandaki kurmacanın öznesi olur. Onlar her şeyi hızlı tükettiğimiz postmodern dönemin ünlüleridir. Gündelik hayatta varoluşlarının nedeni değil temsiliyetleri konuşulur” dedi.
Televizyon ile hızlı tüketim toplumunun günlük hayatına katılan kişi ve yaşam öykülerinin toplum için pragmatik alan yarattığını ifade eden Doç. Dr. Sirer, şöyle devam etti: “Yaşadığı zorlu hayat koşulları içindeki bireyin televizyon aracılığıyla edindiği deneyimler kendini güvende hissetmesine neden olur. Gündelik hayat deneyimleri günceli yakalama ve fikir beyan etme konusunda bireyi ayrıcalıklı kılar. Bireyin toplumsal aidiyet hissinin beslenmesi kendini mutlu hissetmesi, toplumsal uzlaşı için önemli. Televizyon üzerine çalışmalar yapan Raymond Williams televizyon ile toplum arasında sosyo-kültürel ilişkiler bulunduğunu belirtiyor. Reality programlardaki insan hikâyeleri kamusal alanda görünürlük ve tartışma yaratır. Bu yapımcıları daha fazla reality program üretmeye yöneltir. Yapım maliyeti özellikle dizilere göre ucuz olan bu programlar öne çıkar, basit döngü sürüp gider.”
Daha önce evlilik programlarına bel bağlayan yapımcıların yıllarca evlilik kurumunun her safhasını değerlendirdiklerini kaydeden Doç. Dr. Esennur Sirer, “Bir kadın ile erkeğin birbirini tanıma aşaması ‘bir çay içelim' olarak hafızamıza kazınırken, gelin- kayınvalide, gelin- görümce, damat-gelinin ailesi arasındaki ilişkiler maddi ölçütler üzerinden şekillendirilmiş, geleneklere bağlılık adı altında yapılan israf eğlenceleri televizyon programları kanalıyla meşrulaştırılmıştı. Bu bağlamda daha önce de 2017 yılında televizyon kuruluşlarıyla görüşülerek Eylül ayında başlayan yeni yayın döneminde evlilik kurumunu yıpratıcı programların yapılması RTÜK tarafından yasaklanmıştı” şeklinde konuştu.
Diğer taraftan az maliyetli program türlerinin hedef kitlesi ev kadınları ve çocuklardan oluşan gündüz kuşağı ya da öğleden sonra kuşağı olarak adlandırılan yapımlar için kurtarıcı niteliğinde olduğunu dile getiren Doç. Dr. Esennur Sirer, şunları kaydetti: “Realite programlar içerisinde de alt tür olarak suç ve adli programlar yapılan çalışmalarda baskın olarak öne çıkmaktadır. Ülkemizde de kayıp bir kişinin bulunması, bir cinayetin fail ya da faillerinin aranması amacıyla yapılan programlar sonuçta bireysel insan hikâyeleri üzerinden ailenin kamusal alanda tartışmaya açılması ve aile içi ilişkilerin sorgulanarak yeniden şekillendirilmesine sebep olmaktadır. Buluşacağı izler kitlenin sorumluluğunu taşımadan yapılan bu tür programlar toplumsal yapının zarar görmesine neden olabilmektedir. Programcılık dinamikleri dikkate alınmadan reyting uğruna ekrana çıkarılan kişiler ve sözde uzmanlar izleyiciler üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmektedir.”
Program formatı üretip satma genç nesillere iş kapısı açacaktır!
Doç. Dr. Esennur Sirer, program çeşitliliğinden çok, tutan yapımların benzerlerinin üretilmesi şeklinde ilerleyen yayıncılık anlayışının biraz daha profesyonelce ele alınmaya muhtaç göründüğünü belirterek, sözlerini şöyle tamamladı: “Hâlâ geleneksel yayıncılık üzerinden şekillenen piyasa koşullarının hâkim olduğu ülkemizde bu alana daha fazla özen gösterilmesi gerekmektedir. Program yapımcılarının da toplumsal sorumluluklarının bilinciyle hareket etmesi önemlidir. Dramatize edilen yaşam öyküleri ve anlatım biçimi yerine yenilikçi bakış açısıyla bireylerin hayattan keyif almasını ve sıkıntılarını unutup hoşça vakit geçirirken bilgi sahibi de oldukları yapımlar üretmek televizyon yayıncılığının ana amacıdır. Bu amaçtan sapmadan üretim yapmak beğeniyi de arttıracaktır. Ülkemizin dizi sektöründeki başarısını program formatı üretip satma konusunda da elde etmesi genç nesiller için önemli bir iş kapısını aralayacaktır. Yoksa RTÜK'ün gündüz kuşağı programlarla ilgili tedbirler alması ve bu tedbirlerin de yasakçı zihniyet olarak değerlendirilmesi eskilerin' havanda su dövmek', yeni neslin de ‘boş yapmak' olarak değerlendirdiği bir çaba olacaktır.