Özgür Özel'den 'askıda vekil' çıkışı: Bu uygulamaya son verin!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında gündem ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) grup toplantısında yaptığı konuşmada, milletvekili transferleri konusuna sert tepki gösterdi. Cumhur İttifakı'nın ortaklarından MHP lideri Devlet Bahçeli'nin gündeme getirdiği 'askıda buğday' kampanyasına göndermede bulunan Özel, 'Önce askıda vekil uygulamasına son verin' dedi.
CHP Lideri Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
Son grup toplantımızın ardından ziyaretlerimizi sürdürdük, DEVA, Demokrat ve saadet Partisi'ne hayırlı olsun ziyareti yapmıştık. Bu hafta da Gelecek Partisi'nin genel Başkanı Erkan Baş'ı İYİ Parti'nin genel Başkanını, muhalefetin parçalanmaya çalışıldığı ağır bir saldırı altında olduğu tüm imkanlarla maddi manevi rasyonel yasal yasadışı her türlü faaliyetle muhalefete saldırdıkları ama biizm bir ve birlikte olmamız gerektiği konusunda ortak mutabakatımızı teyit ettik. Ben kendilerine önseçim, genel seçim için tatbikatlarını, nasıl Türkiye'nin yarınlarını yöneteceğimizi parti programımızın, verileri nasıl dereliğimizi, önümüzdeki günlerde bu parti programını değiştirip bütün Türkiye'ye çözüm olarak vereceğimizi ve aday belirleme sürecinde karşılaştığımız yargı tacizlerini konuştuk. Tüm genel başkanlar, tek hedefin tekrar bu ülkenin hukuk devleti ile tanıştırmak gerektiği konusunda birbirilerimize katkılarda bulunduk.
'MAHKEMELER YETKİSİZDİR DEDİ'
Bu hafta, sadece üç genel başkan ziyaret etmedim, dört genel başkan ziyaret ettim bunlardan biri Silivri'deydi. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ. İstanbul Cumhuriyet Başsavcınınsın yaptığı iş İstanbul ile hiç ilgisi olmayan, olmaz bu dedik cezaevi dışında da ifade ettik. Sonra mahkeme karar verdi. Mahkeme karar verdi Ümit Özdağ için İstanbul'daki mahkemeler yetkisizdir dedi. O da biliyor du yetkisiz olduğunu, o yüzden tüm bu işlemleri yapıp Kayseri'deki bir oya üzerinde tutuklama yapmıştı. Şimdi onu bekliyoruz. Yetki Kayseri'de şimdi öbür mahkeme yetkisizsin diyecek. Ama bir partinin genel başkanını küçük düşürme çabalarına şahitlik ettik. Genel başkanların hukuku diğer genel başkanlara emanettir. Bir genel başkan partisinin kurultayını yapacak esecek gürleyecek. Onunla rekabet edecek birini zindanda tutacak. Bu tepedekinin korkaklığı ve acizliğidir.
'BUGÜN 35. GÜN. İLK GÜN BOLU'DAYDIK'
Şimdi böyle keyifli, umutlu bir konudan herkes unutsa bizim unutmayacağımız, unutturmayacağımız, içimizi yakan, kavuran bir konuya geliyoruz. Bolu'daki yangın faciası. 36'sı çocuk, bebek 78 canımızı kaybettik. Bugün 35. gün. İlk gün Bolu'daydık. 7. gün buradan hatırlattık. Her hafta hatırlatıyoruz ve her hafta rezaletin yeni bir perdesini aralıyoruz. Bugün 35. gün. 'Ucu nereye giderse gitsin.' diyenler hep beraber dün kongreye gittiler. Ucu başı birbirine değiyordu dün. 21 Ocak'ta bir bilirkişi heyeti oluşturmuşlardı. Bilirkişi heyeti bu. Bu bilirkişi heyetine görev vermişlerdi. Sayısını burada söylemiştim. 2025'e 962. Bu bilirkişiye 'korsan' dediler.
'BAKANLIĞI ÇIKAR ORADAN DEDİLER'
Bu bilirkişinin raporuna 'korsan' dediler ve bilirkişi raporunu teslim almadılar. Sonra da bu bilirkişi raporunu teslim almama meselesinin kanıtını bulamayacağımızı söylediler. 'Yok öyle bir şey.' dediler. 'Korsan.' dediler. Önce bilirkişiyi takviyelerle güçlendirdik dediler ama bu belgenin bize geleceğini tahmin etmediler. Önce şunu göstereyim. Bu bilirkişinin raporunda sorumlular, Bolu Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü, yeni adı Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Müdürlüğü, Bolu İl Özel İdaresi, söz konusu otelin işletmecileri ve turizm işletmesi belgesi düzenleyen kurum olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı yazmışlardı. Bu bilirkişiye 'Bakanlığı çıkar oradan' dediler.
'Bunlar' dedi 'çıkaramayız.'. 'Burada Bolu Belediyesi yok.' dediler. 'Kanuna göre sorumlu değil, yazamayız.' dediler. Bunun üzerine bu bilirkişiye 'Raporu almayız.' dediler. Ankara'dan gelen telefonu açanı, Bolu'da açanı, Ankara'dan arayanı sonra savcılığa baskı yapanı söyledim. Bunları sanki iftira atıyormuşuz gibi susup 'korsan' deyip üstünü kapattılar. Bakın, 'korsan' dedikleri 7 kişilik bilirkişinin görevlendirme yazısı burada. Yazının tarihi 21 Ocak 2025. Bu 7 kişiyi görevlendiriyorlar. Diyor ki: Elektrikçi bilirkişi, adı burada TC'si kapalı. İnşaatçı bilirkişi, yangın bilirkişisi, makine bilirkişisi, iş sağlığı güvenliği bilirkişisi.
'3 GÜN SABAHLARA KADAR ÇALIŞIP YAZMIŞLAR'
Görevlendirenler başsavcı ve savcılar, altında bilirkişilerin imzaları var ve diyor ki: 21 Ocak 2025 günü dahil 3 gün süre veriyoruz, rapor hazırlayın diye. 3 gün. Hazırlanan rapor tam 3. gün, 21 22 23 oluyor, yazılıyor ve teslim edilmeye çalışılıyor. Diyorlar ki: Belediyeyi dahil et, bakanlığı çıkar. Bu beyefendiler mesleki ve kişisel namuslarına sahip çıkıyorlar.
O zaman diyorlar ki: Affınızı isteyin. 21'inde görev vermiş, 3 günde yaz demiş. Bu fotoğraf o ilk günün gecesinden. 3 gün sabahlara kadar çalışıp yazmışlar, 24'ünde teslim etmişler, bunlar teslim almamış ve azillerini istemiş. Alın size azilname yazıları. 1 2 3 4 5 6 7. Tarih 24, 23 23 23 23 23. Raporla aynı tarih. Saat 19.00. Rapor teslim edilmeye çalışıldı, 17.00'ye kadar süre var, almadılar. Saat de yazmışlar.
'Görevden azlimi talep ediyorum.'. Kimi diyor ki: Sağlığım müsait değil. Kimi diyor ki: Ailevi sebepler. Kimi diyor vaktim yok. 3 gün çalışmış gece gündüz yapmış ve bu manidar, tarihe şerh düşen bahanelerle, 3 günlüğüne görevlendirildikten 3 gün sonra, teslim süresi dolduktan 4 saat sonra saat yazarak görevden azillerini istemişler.
'İNSAN İÇİNE ÇIKACAK DURUMLARI YOK'
Bu bilirkişilerin utanacak hiçbir şey yok. Bolu'da, sokaklarda başları dik, alınları açık geziyorlar. Onlara 'korsan' diyenler siyasi gerekçelerle yazdıkları raporu teslim almayanların insan içine çıkacak durumları yok, insan içine.
'HEPSİ ELİMİZDE DURUYOR'
Bu işin peşini bırakmayacağız. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 'korsan' dediğin bilirkişilerin de, 'korsan' dediğin raporun da altında imzalarıyla savcının da, onların yazdığı raporun da, azil yazıların da hepsi elimizde duruyor. Bundan sonra mahkeme sürecinde bu bilirkişiler, geçmişteki bu bilirkişiler şahit olsun da her şeyi anlatsınlar da, şimdi anlatamazlarsa yarın kurulacak mahkemelerde anlatsınlar da Adalet Bakanlığı eliyle korsan faaliyet neymiş sen de gör, kurtarmaya çalıştığın Turizm Bakanı da görsün.
'100 LİRALIK İÇKİNİN 62 LİRASI VERGİ DİYORUM'
Maalesef sahte alkolden ölümler devam ediyor. İstanbul'da 70, Ankara'da 65 kişi, toplam 135 kişi öldü. İki ilde, iki hafta içinde. Bu raporu, bir komisyon kuralım, bu sorunu inceleyelim diye geçen dönem teklif ettik, reddettiler. Yine teklif ettik, yine reddettiler ama örneğin Kartal'da, Kaya'da ölenlerin iki katı öldü burada. Soma faciasında ölenlerin yarısı öldü sadece bir olayda. Geçen sene 500 kişi ölmüştü sahte alkolden. Kurmak istemiyorlar. Niye? Siyasi sebeplerle. Niye? Kurduğunda biliyor ki gittiğimiz hastanelerde yatanlar ya da ölenlerin yakınları, niye içti dediğimizde %80 parasızlıktan, alkolün pahalılığından diyor. Ben çıkıp bunu araştıralım diyorum. Burada 100 liralık içkinin 62 lirası vergi diyorum. Kesiyor onu, grup toplantısında oynatıyor. Bakın diyor, rakı hesabı yapıyor grupta diyor. Canın hesabını yapıyorum ben burada. Ayrıca rakı meselesi, alkol meselesi dokunulmaz değildir. Senden, ondan, bundan gizlenilecek bir şey değildir. Utanılacak bir şey değildir. Bu insanlardan aldığın fahiş vergiler, hayat tercihi vergileri ve yaptığın bu vergilerin tamamının ideolojik olması ayıptır. Ne içki içen suçludur ne de sen onu yargılayacak makamdasın. Bunların hepsinin hesabını sen vereceksin.
Sen kimsenin tercihini, yediğini, içtiğini, giydiğini, giymediğini sorgulayacak makamda değilsin. Bunu sorgulamak haddin değildir. Sana sorulacak soru şudur: Kimsin sen? Kimsin sen bunu sorguluyorsun? İnsanların yaşam biçimini sorguluyorsun.
Sen esas vereceksen OECD ülkeleri içinde Türkiye'nin gıda enflasyonunda birinci olduğunun, gıda enflasyonunun yüzde 44 olmasının, 38 OECD ülkesindeki ortalamanın yüzde 4 olmasının hesabını ver.
Koalisyon ortağın, ittifak ortağın askıda 9 gülek buğday kampanyası başlattı. Hoş, Sayın Genel Başkanları rahatsız, bir kez daha acil şifalar diliyorum. Aradık, bizim arkadaşlar sordular, sordurdular. Çünkü faydalı bir iş yapılıyorsa destek olalım, görünür kılalım. İç Anadolu'da aradığımız Milliyetçi Hareket Partisi il yönetimlerinin, ilçe yönetimlerinin hiçbirinin kampanyadan haberi yoktu ilk gün. 'Genel merkeze soracağız.' dediler. Genel merkeze soruldu, bilgi yok, biz size dönelim dediler. Mesele kampanya şundan ibaret; eğer elinde buğday kaldıysa çiftçinin bu tarihte, gidilecek çiftçiden 9 gülek yani 18 kova...
İki kova, 36 kilo buğday alınacak, askıya asılacak. Yoksul birisi de gidecek askıdan iki kova buğdayı alacak, kendine bir değirmen bulacak, buğdayı değirmende öğütecek, un yapacak, eve gidecek ekmek yapacak. Kampanya bu. Ama şu kadarını söyleyeyim; kampanyanın kendisi ittifak ortağının diğerini afişe etmesi, insanların olmayan buğdaya, alınıp da asılacak iki kova buğdaya, onu alıp da öğütüp un yapmaya, o undan ekmek yapmaya muhtaç hale geldiğinin itirafından başka bir şey değildir. Benim
'ASKIDA VEKİL UYGULAMASINI SONA ERDİRİN'
Milliyetçi Hareket Partisi'nin değerli grubuna, milletvekillerine önerim şudur: Bu askıda buğday işi tutarsa biz de yürekten destekleyelim ama daha kolay bir yolu var. Askıda vicdan uygulamasını sona erdirin. Askıda vekil uygulamasını sona erdirin. Askıya koyduğunuz milletvekilliğini ve vicdanınızı alın, hep beraber bu memleketin sorunlarını konuşalım.
Çiftçiye gayrisafi milli hasılanın %1'i dağıtılacakken binde ikisi dağıtılıyor. Muhalefet bunu konuşuyor, arkadaşlar askıda buğday güleği diyorlar. Askıda gülek yapalım, içine buğday koyalım, diyorlar. O yüzden gerçekten çiftçinin sorunlarını çözeceklerse bu hafta verilecek önergelere, muhalefetin her kanun görüşülürken milletten yana verdiği önergelere destek versinler. O günden sonra seçim bölgelerine rahat giderler. Tarımla çok ilgili Milliyetçi Hareket Partisi'nin milletvekillerinin seçmenlerinin yanına varamadığı, yüzüne bakamadığı bir süreci yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Onun için yapılacak şey askıdaki milletvekilliğini alıp sırta geçirmek, askıya bırakılan vicdanı, Tayyip Erdoğan için askıda tutulan vicdanı oradan alıp kuşanmaktan geçiyor. Eğer onu yaparlarsa bu ülkenin önünü çok hızlı bir şekilde açabiliriz. Bunun için sadece ve sadece milletvekili olduğunun ve Anayasa'ya bağlı olarak yemin edildiğinin hatırlanması yeterli olacaktır.
'ŞU ANDA PİDENİN KİLOSU 80 LİRA'
Ramazan asgari ücretlinin emeklinin yokluk ayı olarak korkuyla bekleniyor. Geçen sene 900 liraya satılan Ramazan kolileri 1600 liraya çıktı. Şimdi pide. Asla uygulanmayacağını bildiğimiz, fiilen 30 lira civarı satılacağını bildiğimiz pideyi yine de 20 liradan hesaplayalım. 2002 yılında Ramazan pidesi 2 liraydı ve pidenin kilosu 2 liraydı. Şu anda pidenin kilosu 80 lira yüzde 4 bin artış var. 1 TL'ye 200 gramlık pideden 2,5 tane alınıyordu. 2018'de 3 çeyrek pideye düştük. 1 lirayla tırnak kadar pide alınıyor. 12,5 gram. Bir dilim ekmeğin 20 gram olduğu yerde Tayyip bey diyor ya nereden nereye. 500 gram bide almaktan 12,5 gram pide almaya. Ramazan geliyor nerden nereye.
'YURT DIŞINA ÇIKMASININ YASAK OLDUĞUNU GÖRÜYOR'
Erdoğan, 'Ben ekonomistim' diyor. Gözdesi Başsavcı Akın Gürlek. Ne gazeteci bıraktı, ne siyasetçi, ne akademisyen, en son borsaya da el attılar. Aslında Akın Bey SPK'ya yabancı değil. Değerli eşleri Sermaye Piyasası Kurumu'nda üst düzey yönetici zaten, yönetim kurulunda. Görev onların. Borsada bir şey varsa SPK devreye girer, araştırmayı yapar. Bir suç varsa, o suç hakkında da gider savcılığa suç duyurusunda bulunur. Ama emir Tayyip Bey'den gelince eşini, eşinin kurumunu bile beklemeye tahammülü yok. Gitmiş, geçen cuma günü borsa düştü diye soruşturma başlatmış ve başsavcılık fiyat hareketliliği konusunda haber yapan, yayan kişiler hakkında da soruşturma başlatmış. Tam bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Ya hu, bir gün önce TÜSİAD başkanını alıp da polis eşliğinde götüren sen. TÜSİAD yöneticisini polis eşliğinde götüren sen. Bütün dünyaya Mehmet Şimşek para bulmak için sunum yaparken o fotoğrafı sunan sen, Türkiye'de patronların birlikteliği diye ifade edilen, sermayenin birlikteliği diye ifade edilen TÜSİAD'ın başkanı diyor ki: 'Yurt dışına çıkış yasağı koymayın. 80 ülkeye ihracatım var' İhracat yapmak kadar bu ülkenin şu anda ihtiyacı olan bir şey yok. 80 ülkeye ihracatı olan adama yurt dışına çıkış yasağı koyuyor. Bütün dünyadaki muhatapları, hiç değilse o 80 ülke, kendisine ihracat yapan kişinin Türkiye'de hükümeti eleştirdiğini ve bunun için gözaltına alındığını görüyor. Adli kontrolle imza attığını görüyor. Yurt dışına çıkmasının yasak olduğunu görüyor. Sonra borsa niye düşüyor? Borsa niye düşer? Güven ortamı yoksa düşer. Tedirginlik varsa düşer. Hukukun üstünlüğüne inanç sarsıldıysa düşer. Borsada yabancı niye çıkar? Türkiye'deki ortamdan endişeliyse çıkar. Ne zaman gelir? Türkiye'nin yarınlarına inanıyorsa gelir. Şimdi bunların hepsini bir tarafa bırakmışlar. Borsa düştü diye hesabı borsadan soruyorlar.
'BİR YILDA KONUTUNUZA GEÇECEKSİNİZ'
Tansiyon hastasının tansiyon aletini kırması gibi. Yiyor, içiyor, tuzlu yiyor, yağlı yiyor, tansiyon çıkınca aleti kırıyor. Böyle bir şey olur mu? Böyle bir anlayış olur mu? Bu yüzden gerçeğe aykırı bilgi diye bir suç icat ettiler ve Sayın Erdoğan, 'Ben bilirim.' diyerek ekonomide yaptığı deneyle yoksuldan aldı, zengine verdi ve bunun sonunda ülkede her şey birbirine girdi. Ama sorun kötü yönetilen ülkede kötülükleri haber yapmak. Eğer kötü yönetiliyor, ülke kötüye gidiyor, sorumlusu hesap vermiyor, haber yapan gazeteci içeride. Buna muhalefet eden, muhalefet partisinin genel başkanı içeride. Ana muhalefet partisinin belediye başkanları içeride. Tweet atan akademisyenler içeride ya da bu konuda fikir söyleyen sendikacılar içeride. Rahatsızlığını dile getiren TÜSİAD başkanı ifadede. Ondan sonra dönüyor dolaşıyor, düşen borsadan hesap sormaya, bundan işlem yapmaya kalkıyor. Gerçeğe aykırı bilgi veren varsa, bir yılda 650.000 konut yapacağım diye söz verip üçte birini yapıp, iki yılda üçte birini yapıp, onun da onda birine bile konteynerde kalanları taşıyamayan Recep Tayyip Erdoğan, seçim kazanmak için, 'Bir yılda konutunuza geçeceksiniz' demişti. Depremzedelerin %90'ı halen daha konteynerlarda kalıyor. Kendisini üzmeyen istatistik kurumuna aralıkta enflasyonu %1 ilan ettirip %4 maaşlardan zam çalıp, ocak ayında 5,5 ilan edenler gerçek dışı bilgiyi yayıyorlar.
Loto oynar gibi enflasyon hedefini iki üç ayda bir yükseltip halkı yanıltıyor ama zammı yanlış hesaplanan hedef enflasyona göre veriyorlar. Dillerine pelesenk olan tek haneli enflasyon, hatta Mehmet Şimşek'in hedefi %5'ti. %5 yapmaya geldi. Şu anda enflasyon ortada, Mehmet Şimşek ortada yok. Dünyayı geziyor para bulmak için. Eskiden emekli ikramiyesiyle ev alınabiliyordu, araç alınabiliyordu. Bugün Türkiye'de iktidarın yarattığı sorunların başında barınma ve konut geliyor.
'BARINMA SORUNUNU GETİRDİĞİ NOKTA ORTADA'
Bir yılda 650.000 konut vaadi iki yıl sonunda bir yalan oldu, söylediğim gibi. Ama bir yandan o konutu vermek için bile depremzedenin önüne boş senet koyuyorlar, bir de anahtar. 'Konutunu alacaksan boş senete imza at.' Depremzede konut çıksa dahi o senete imza atacak cesareti olmadığından, gittiği konuttaki 800 lira aidata gücü olmadığından, işi olmadığından, elektrik, su, doğal gaza verecek parası olmadığından konteynerda kalmaya devam ediyor. Şimdi kazançlı yatırım kampanyası diye orta sınıf için bir kampanya başlatıyorlarmış. Aradık, sorduk. Avcılar'da 1+1, değil öyle 3+1, 1+1, 7,5 milyon. Orta sınıf için konut kampanyası.
Bu konuta 5 yıl boyunca 180.000 lira faiz, taksit ödeyebilenler sahip olacak. Türkiye'de 5 yıl üst üste, hem de başladığı fiyatla değil her yıl zamlanarak 180.000 lirayı aylık ödeyebilenin Avcılar'da 1+1 konut alabildiği, buna da orta sınıf için kazançlı yatırım kampanyası dedikleri bir ülkeye geldik. Asgari ücret 22.000 lira. Biz hesap ettik. 8 asgari ücretli birleşirse, 5 yıl bütün maaşlarını bunlara verirse bir tanesi 1+1 konuta geçebiliyor. Emekli için ise 13 emekli her ay aldıkları maaşı bir araya getirip 13 emekli maaşını 5 yıl Tayyip Bey'e verirse, 5 yılın sonunda 1+1 konut veriyor Tayyip Bey. Emekliyi getirdiği nokta, asgari ücretliyi getirdiği nokta, Türkiye'de barınma sorununu getirdiği nokta ortada. Bakan Kurum, zenginlere hitap eden bu kampanyayı açıklarken bir de '2025 sonunda yeni sosyal konut projeleri de yapacağız.' dedi, utanmadan sıkılmadan. Bu Bakan Kurum, biliyorsunuz 'Biz deprem konutları yaptık.' diyen, 'CHP bunların maketini de yapamazdı.' deyip, CHP'nin bir yeri yönetmek için ancak maket yapabileceğini söyleyip CHP'yi küçümseyen kurum ne yapıyor evde akşamları, biliyor musunuz? En son seçimde nereye adaydı bu? İstanbul'a. İstanbul'un maketine bakıyor akşamları, maketine. İstanbul'un maketiyle oynuyor. Bakan Kurum, o bütün cesametiyle ve girmediği kavgada gösterdiği cesaretiyle, bizim Adıyaman Belediye Başkanı, depremde Adıyaman'da 'Hayat normale döndü.' diyen dönemin Ulaştırma Bakanı'nın iki yapasına yapışmıştı, iki yakasına.
Ben bu arkadaşın kardeşinin çocuğunu, karısını, bebesini elleriyle gidip köyüne gömüp ağlaya ağlaya gelip diğer enkazların başında uyumadan nöbet tuttuğu günlerden biliyoruz biz bu arkadaşı. Adıyaman'da sorun kalmadı deyince o günlerde, o günün Ulaştırma Bakanı'nın valilikte yakasına yapıştı. 'Sen bunu dersen buraya kurtarma gelir mi, yardım gelir mi, aş gelir mi, insan gelir mi?' diye. Bir yerde yeri geldi dedim ki: 'Abdurrahman'ın hikayesi siyaset hikayesi değil, insanlık hikayesidir.' diye. 'Adıyaman onu o yüzden seviyor.' diyor. Bu kurum da vakti zamanında yanlış yerlerde yanlış açıklama yapmış, 'Hayat normale döndü.' diye. Kişi kendinden bilir işi. Video çekmiş. İşte Abdurrahman onun yakasını tutmamış diye. O koca cesametiyle ve hayali cesaretiyle konuşan kurum bir atanmış ya, bir seçilmiş değildir.
'100.000 KONUTUN MAĞDURLARI MECLİSTE GEZİYORLAR'
Onu İstanbul'a teklif ettiler, İstanbullular seçmedi. Elinin tersiyle itti. Dediler ki: 'Bize israf edecek adam lazım değil.' Dediler ki: 'Bize hizmet edecek adam lazım.' Dediler ki: 'Bize helikoptere binip Tayyip Bey kupon arkaları not ettirirken şunu Katarlı'ya söz verelim, şunu Arap Emirliği'ne, şunu Suudlulara derken not tutacak adam değil, vatandaşın gözüne bakıp hizmet edecek adam lazım.' dediler. O yüzden İmamoğlu'nu seçtiler. Bu kurum 2019, 20 ve 22'de de sosyal konut kampanyaları ifade etmişti, davet etmişti. 2019'da 100.000 konut projesi için Erdoğan, 'Azami 1 ila 1,5 yılda teslim edeceğiz.' demişti. Bakın, 1 ila 1,5 yıl. 6 yıl geçmiş, meclis, meclis koridorları, Meclisimizin koridorları buradan konut hakkını alamayan mağdurlarla dolu.
Geziyorlar. 2022'de 500.000 konutluk projede Erdoğan, 'Söz veriyorum, iki yılda yarısı bitecek.' dedi. Erdoğan'ın sözünün üzerinden 2 yıl geçtikten sonra TOKİ, '2024'te ihaleler başlayacak.' dedi. Şimdi de haziran 2025'e kadar ihaleler bitecek diyor.
Vatandaşlarımıza sesleniyorum. 2022'de iki yılda konutu vereceğiz diye kandırdıkları 2025 oldu, daha ihalesi yapılmadı. 2019'daki 100.000 konutun mağdurları Mecliste geziyorlar. İyisi mi sosyal konut isteyen, ucuza konut isteyen gidip de bunların kapısını çalmayın, gidip sandığa varın, bunları değiştirin, sosyal konuta da kavuşun, hakçı bir iktidara da kavuşun.
'SİZ ARKADAŞLARINIZIN BEDDUASINI ALMIŞ ADAMSINIZ.'
Türk Silahlı Kuvvetleri'nden Mustafa Kemal'in askerleri, 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz.' diye and içen 5 teğmeni ihraç ettiler, biliyorsunuz. Orada Disiplin Kurulu'nun başkanı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı'ydı, Korgeneral Tevfik Algan. Bu ihraca, bu ihraca şerh koydu, itiraz etti. Ardından Algan'ın bu tutumundan rahatsız olanlar Algan'ı sürgüne yollamak istediler. Algan onlara gerekli cevabı istifa dilekçesini basarak verdi. Ben buradan sadece şunu söylüyorum: O süreçte Algan'a kimin baskı yaptığını, o süreçte teğmenlerin ihracı için kimin çırpındığını, bu sürecin medyada köpürtülmesi için kimin uğraştığını biliyorum ve onlara, onlara isimlerini vererek sadece şunu söylüyorum: Kara Kuvvetleri Komutanı Selçuk Bayraktaroğlu ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Ercüment Tatlıoğlu, ne yaptığınızı biliyorum ve Hulusi Akar'a söylediğimi size de söylüyorum. Siz arkadaşlarınızın hayır duasını değil, bedduasını almış adamsınız.
'NASIL MOBBİNG UYGULADIĞINI BİLİYORUM'
Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın kimin yerine geçmek istediğini, kimin kuyusunu kazdığını ve gayrinizami harp denebilecek bir psikolojik savaşla teğmenlerin ihracını nasıl kışkırttığını, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın nasıl, komutanının nasıl mobbing uyguladığını biliyorum. Silah arkadaşlarımdan duyuyorum. Günü gelince hesabını sormak üzere bir tarafa not ediyorum.