Bağışçılara öncülük ediyor

Kızılay Ege Bölge Kan Merkezi Müdürü Dr. Barış Dolaş, bugüne kadar yaptığı 97 kan ve trombosit bağışı ile toplumsal algıya öncülük etme misyonu da üstleniyor

Kızılay Ege Bölge Kan Merkezi Müdürü Dr. Barış Dolaş, bireysel kan ve trombosit bağışlarıyla bu konuda öncülük ediyor. Bugüne kadar 97 kez bağışta bulunan Dr. Barış Dolaş, düzenli kan bağışını arttırmaya yönelik çalışmalarını yoğun olarak sürdürüyor.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi 2006 mezunu olan Dr. Barış Dolaş, 15 yıldır Kızılay'da çalışıyor. 8 yıl mobilize sağlık ekiplerinin amirliğini, bir süre de laboratuvar yöneticiliği yapmış. Alınan kanların testlerinin ve ayrıştırılmasının yapılması ve hastanelere gönderilmesinden sorumlu olmuş.

Üç tane hekim 1868 yılında yaralı ve hasta askerlere yardım cemiyeti olarak kurduğu Kızılay'ın hala aynı dernek olduğunu belirten Dr. Dolaş, "Sadece binalarımız değişti, teknolojik imkanlarımız gelişti. Ayakları yere basar hale geldik ama hala derneğiz. Tüm hizmetler hala hekimler ve sağlık çalışanları tarafından yürütülüyor. Bu işte tüm teşekkür o iyi yürekli insanlara. Kızılay tek çatı altında olsa da içinde birkaç yapılanma var. Kan Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve gönüllülük faaliyetleri. Arkamızda bakanlık yok, hiçbir yere bağlı değiliz. Biz Ege Bölge Kan Merkezi Müdürlüğü olarak faaliyet gösteriyoruz. Bir de Afet Bölge Müdürlüğü var. Onlar sadece gıda ile alakalı çalışıyor. AFAD barınma ve çadır konusundan sorumlu. Bizim bir de Kızılay şube başkanlıklarımız var. Onlar daha çok sosyal faaliyetleri yürütürler" dedi.

"Biri derse ki gönderdiğiniz kandan hastama hastalık bulaştı. Bunun takibini de biz yapıyoruz" diyen Dr. Dolaş, geçmişte böyle bir vakanın yaşandığını hatırlatarak, "90'lı yıllarda Karabağlar'da bir çocuğa kandan HIV bulaşmıştı. Kızılay'ın doğrudan hatası yoktu. Her kanı tarıyoruz. Her bağışçının her bağışı için prosedür uygulanır. İki bağış arasında ne yaptığı belli değil. Test yapsak da hastalıkların kuluçka dönemi var. Bağışçı bulaş ihtimalini belirtmemiş. Test yapılırken hastalık kuluçka dönemindeymiş. İki ay önce de böyle bir iddia ortaya atıldı. Bir çocuk HIV nedeniyle öldü. Çocuğa biz kan vermemişiz. Çocuğun babası aylar önce kan vermek istediğinde HIV tanısı konmuş. Kan vermekten men edilmiş. Ben kan vermedik diye konuşup dursam ne olacak annenin acılarını tazeleyeceğim. Bu çocuğa nasıl HIV bulaştığı konusunda da hassas olmak gerekiyor" diye konuştu.

Bağışçılara öncülük ediyor

"HAYAT KURTARAN BİZ DEĞİLİZ BAĞIŞÇILARIMIZ"

Kan ihtiyacının hasta yakınları değil, düzenli bilinçli bağışçılar üzerinden elde edilirse çözüleceğini vurgulayan Dr. Dolaş, "Kan bankacılığı ile ilgili Türk toplumunun örtüşmediği noktalar var. Duygusal bir toplumuz. Birçok yerde bunun faydasını görsek de bu kadar hayati meselede sıkıntısını yaşıyoruz. İzmir Depremi oldu. Ertesi gün kapıda 3 bin kişi vardı. Bu durum çok yüz güldürüyor. Bu 3 bin kişiyi aldık, 9 bin bileşen haline getirdik ve hastanelerin tamamına gitti. İzmir depremi ya daha geniş alanda olsaydı. Bizim için önemli olan stoklardaki hazır kandı. Çünkü biz aldığımız kanların testlerini çalıştık, ısılarını düşürdük, bileşenlerine ayırdık. Torbaladık, hastaneye gönderilir hale getirdik. Ne kadar hızlı çalışsanız 16 saat. Maraş depreminde gördük. 16 saatte yüzlerce, binlerce, onbinlerce can kaybı oldu. Depremde hayat kurtarmak için doğrudan ampütasyon gerekiyor. Ampütasyon yapıldığında hastaya 100 ünite kan gerekebiliyor. Onlarca insana ampütasyon yapıldı. Yoğun ihtiyaç olduğunda düzenli kan verenlerin sağladığı stokla karşılayabiliyoruz. Biz sadece alıyoruz, işliyoruz. Emanetçi gibiyiz. Asıl hayat kurtaran o bağışçılarımız. Bağışçılar vermezse, hiçbir yerde üretemeyiz" dedi.

Bağışçılara öncülük ediyor

"RAMAZAN'DA KAN BAĞIŞINI GECE KABUL EDİYORUZ"

Ramazan'da ilk 10 gün bağışların ciddi anlamda düştüğünü ama hastanelerin ameliyat yükünün düşmediğini hatırlatan Dr. Barış Dolaş, kan ihtiyacını şöyle açıkladı; "Hastaneler ameliyatlarını erteleyemiyor. 3 aylık ameliyat programları dolu. Ramazan'da tıbbi olarak biz de kan alma zamanlamamızı değiştiriyoruz. Kan almak için tokluk hissine muhtacız. Bu nedenle sabah saatlerinde gelirse alıyoruz. Yoksa bağış sonrası şeker ve tansiyon düşer. Ramazan'da kan alma ekipleri gece çalışıyor. İftardan sonra başlarlar. Artık insan ömrü uzadı. Yaş skalaları değişti. Bu nedenle kan ihtiyacı da arttı. Eskiden hastalıklar yüzünden daha hızlı ölümler vardı. Artık tıp insanları uzun yaşatıyor, pek çok hastalık tedavi ediliyor. Organ nakilleri yapılıyor. Bu da kan ihtiyacını arttırıyor."

Bağışçılara öncülük ediyor

"EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİMİZ İLKOKUL ÖĞRENCİLERİ"

İlkokul öğrencileri ile kampanya yaptıklarını anlatan Dr. Dolaş, kampanya ile ilgili şu bilgileri paylaştı; "Her öğrenci iki kişi getirdi, kan bağışı yaptırdı ve geçen yıl bu sayede 38 bin ünite kan bağışı aldık. 300 bin yıllık hedefimizin yüzde 10'dan fazlasını onlar sayesinde topladık. Türkiye çocuk egemen kültüre geçti. Çocukları geri çevirme şansımız yok. Onlar geleceğimiz. Çocuk egemen kültürünün bize yansıması 38 bin ünite kan oldu. İzmir, Manisa ve Aydın milli eğitim müdürleri düzenli bağışçımız. Öğretmenler büyük oranda bağışçımız. Milli Eğitim lokomotifimiz, göz bebeğimiz. İlkokulda bağışçı getiren çocuklar kan bağış yaşı olan 18'i doldurduklarında çok büyük oranda kan bağışçısı olacak. Bu çocuklar pek çok konuyu görev edinmekte bizden başarılı. Manisa'da 2500 ünite kanı tek günde aldık. İlkokul çocukları organize etti. Biz sadece çadırlarda bekledik. İikinci lokomotifimiz askeri birliklerdi ama şimdi asker sayısı azaldı. Emir komuta zincirine bağlı olmuyor. Gönüllülük esasına bağlı olduğu için onlara eğitim vermek, kan bağışının önemini anlatmamız gerekiyor. Eğitim önemli. Sürekli eğitim veriyoruz. Öğretmenler, doktorlar, gazeteciler, askerler gibi pek çok meslekte sayısal karşılığı alamasak da eğitim vererek, çevrelerine bu konuda öncü olmalarını istiyoruz.

"8 DAKİKALIK BİR İŞLEMLE BİR HAYAT KURTARABİLİRSİNİZ"

Bir ünite kan vermenin 8 dakikalık bir işlem olduğunu belirten Dr. Dolaş, süreci şöyle açıkladı; "43 soruluk bir testimiz var bunu dolduruyor. Önce kan değerlerine bakıyoruz. Kadınlarda 12,5-16,5 erkeklerde 13,5-18 aralığında hemoglobin arıyoruz. Bu değerlerin altı ya da üstü çıkanlardan kan alamıyoruz. Önceliğimiz bağışçının sağlığı. Kronik hastalıkların tamamı, ilaçlar, cinsel hayatı, uyuşturucu kullanıp kullanmadığı, yurtdışı seyahatlerini soruyoruz. Kronik hastalıklar, astım, şeker, tansiyon, guatr kan vermeye engel değil. Bu hastalıklar nedeniyle kullanılan ilaçlar engel değil. Anjiyo yapılan, stent takılan hasta kan veremez. Endoskopi olan hastalardan 1 yıl sonra alabiliyoruz. Şeker hastası ilaç kullanıyorsa verebilir, kontrolsüz seviyelerdeyse veremez. Botoks yaptıranlar, hacamat yaptıranlar 1 yıl boyunca kan veremez. Kan verme testlerinden geçen kişi sedyede en fazla 8 dakika süren işlemle 480 ml kan verir. İkramlarını alır. Biz kanla başbaşa kalırız. Bizim o kanı testlere tabi tutmamız gerekiyor. Bizim o kanlara hepatit B, C, sifilis, HIV testlerini uygulamamız gerekiyor. En büyük sıkıntımız kuluçka dönemindeki hastalıkları tespit edememek. Bunun için de beyan arıyoruz, belli yaşam koşulları ve tıbbi müdahaleleri belirleyip, bağış almıyoruz ya da aldığımız bağışları imha ediyoruz. Türkiye'de yüzde 2-5 oranında hepatitli var. Giderek azalıyor ama maruz kalanlar var. O kanı üçe ayırırız. Sarı, beyaz, kırmızı diye tabir edilen trombosit letrosit ve plazma. Bunları torbalarız. Farklı ısılarda saklarız. Hepsinin saklanma süresi farklı. Kanın bir ömrü var. Lösemi hastaları trombosit afirizini en fazla 5 gün saklayabiliyoruz. Bu yüzden acelemiz var. Bölgemizdeki 5 hastaneye düzenli göndermemiz gerekiyor."