Birgören: Ben sanatta engel tanımadım, siz de tanımayın
Engelleri sanatın gücü ile aştığını dile getiren ressam Sevcan Birgören ile samimi bir söyleşi yaptık. Ressam...
Engelleri sanatın gücü ile aştığını dile getiren ressam Sevcan Birgören ile samimi bir söyleşi yaptık. Ressam Birgören, “Ben vazgeçmedim ve inanın oluyor. Mutlaka sizin de mucizeniz var, onu bulup bir yerlerden çıkartın … Ben sanatta engel tanımadım. Siz de kendiniz için tanımayın…” dedi
Ressam Sevcan Birgören ile gerçekleştirdiğimiz söyleşinin detayları…
Tuğçe Yerdelen: Resim ile yolculuğunuz nasıl başladı, biraz anlatır mısınız?
Sevcan Birgören: Bildik bir cevap vereceğim ama kendimi bildim bileli çizerim. Çocuk yaştan itibaren hayatımın hep ortasında sanat oldu, annemin tiyatroda çalışması,babamın öğretmen oluşu ve güzel yazıya merakı,edebiyata yazıya, şiire tutkum,bale,müzik, piyano, bütünde sanatın evimizin tam ortasında yer alması kaçınılmaz sanat yolumu açtı. Özellikle çocuklukta tiyatroya sevgim hep başkaydı, orada kostüm var ,peruklar var,dekor var,konuşmalar hepsi bir rüya gibiydi ve ben bunu çok sevdim, şimdi de bir tiyatro oyunu yazıyorum,hatta perde aralandı diyebilirim. Resim ise bütünde hepsini bana anlatandır, içinde toplayan bir nevi,rengiyle ışığı ile muhteşem hissettirir. Sevgim var her birine resmi, çamuru sesi sahneyi hepsini ayrı ayrı çılgınca severim.
“RESİM KOCA BİR KAĞIT PARÇASINA SIÇRATTIĞIMIZ KENDİ ÖZ BENLİĞİMİZDİR”
Tuğçe Yerdelen:Resim sanatı; “ özlem, düşünce ve duyguların estetik tüm kuralların çerçevesinde iki boyutlu bir düzleme aktarılması” şeklinde tanımlanıyor, sizce resim sanatı nedir?
Sevcan Birgören:Duygu aktarımı, evet ancak kurallar dendiğinde yaratıcılığı,özgürlüğü ve en önemlisi özgünlüğü sınırlamadan o bildik kurallara uyum olabilir mi? Çok emin değilim.Her birimiz malzeme ile buluştuğumuz da kendimiz oluruz, kendi düşüncemiz, kendi kurgumuz, kendi kağıt kalemimiz, boyamız v.s. Peki duygulara ne oldu? İşte orada da yine sadece ve sadece biziz.Resim aslında koca bir kağıt parçasına sıçrattığımız kendi öz benliğimizdir.
Tuğçe Yerdelen:Herkes resim yapabilir mi? Resim yapmak için yetenek mi gerekli, yoksa uzun saatler yılmadan çalışarak resim yapılabilir mi?
Sevcan Birgören:Tabii ki herkes resim yapabilir, en minik halimizle de yaptık şimdi de yapıyoruz. Bütün çocuklar resim yapar duvara yapar, kapıya yapar, yola çizer, eşyasını boyar ancak bu yaptığının esere dönüşmesi uzun çok uzun zaman alır. Çok ama çok çalışmak şart,öyle bir iki ödev çizimle mümkün değil,hele kopyalarla hiç değil. Başlangıçta hepimiz elma çizdik, sonra onu boyadık, sonra da yanına bir şeyler katarak devam ettik,tamam bu böyle ya sonrası,sonra baktık ki yetmez daha iyisi daha da iyisi için araştırdık, okuduk. O da yetmedi gece gündüz boyadık. Ben böyle çalışırım ve illaki gözlem yaparım. Resimde iyi gözlem olmazsa olmazım. Bu doğamda var, görürüm, duyarım, hissederim ve bu duygu üretimimi sağlar.
“SANAT YAŞAMIN KENDİSİ, AYRI BİR OLUŞUM DEĞİLDİR”
Tuğçe Yerdelen:Resmedilen eserler bazen yorumlanırken “şiir gibi”, bazen de tam tersi şiirler yorumlanırken “tablo” gibi ifadeleri kullanılır. Sanatın birbiri ile olan ilgisi göze çarpar. Siz de resim sanatın, edebiyatla ve diğer sanat dallarıyla olan ilgisini eserlerinize yansıtıyor musunuz?
Sevcan Birgören:Kesinlikle ,her zaman hatta en güzeli de müzik eşliğidir.Birçok çalışmamın yazısı, şiiri, hatta kısa bestesi vardır,hepsi bütündür.Düşüncenin ayrılması, kesilmesi mümkün değil ki.Bakın ben bir haberi dahi resmederim,güzeli de kötüyü de orada görürüm.İnsan, asıl olan insandır.İşimin tam ortasında daima insana ait ne varsa oradadır.Ağlayan bir çocuk,çaresiz bir anne,sokakta kalan bir babayı öylece seyredemezsiniz. Sanat yaşamın kendisi,ayrı bir oluşum değildir,ayrı düşünülemez.
Tuğçe Yerdelen:Tuval üzeri yağlı boya ve akrilik boya resim, özgün seramik eserleri, kağıt ve plastik üzeri baskı-desen serileri çalışmaları yapıyorsunuz, eserlerinizde neyi vurgulamak istiyorsunuz?
Yaşamın ta kendisini,insanı ve ona ait ne varsa.İnsanın doğadaki bütünü ise hayvan sevgisi, doğa sevgisi,eğitime ve bilime inancı bütünde de yarına umududur.
“BUGÜNÜ YAKALAMAK ŞART”
Tuğçe Yerdelen:Sanat tarihi her zaman yaşadığı olaylardan etkilenerek o devri bizlere anlatmıştır. Klasik dönemden, neo klasik döneme, romantizme, empresyonizme kadar yaşadığımız çağ, yeni bir sanat akımını doğuracak mıdır?
Sevcan Birgören:Şüphesiz yeni oluşumlar kapıda, uyum sağlamak için de bugünü yakalamak şart öylece olup biteni seyredemeyiz. Haa sevebilir miyiz yenileri, o biraz da zamanla kabulleneceğimiz bir olgu. Romantizmi arayabiliriz mesela, ya da vazoda çiçekleri kim bilir, bekleyip göreceğiz.
Tuğçe Yerdelen:Tarih öncesi dönemde mağara resimleri ile başlayan resim pek çok aşamadan geçti. Elimize fırça almadan yapay zeka ile resim yapabiliyoruz. Teknoloji çok hızlı bir şekilde ilerken, resim sanatını neler bekliyor?
Sevcan Birgören:Bu konuda biraz tedirginim, daha doğrusu bilinmezin, asıl olanı alıp götürmesinden korkarım.Tamam yeniyi yakalamamız şart ancak sanatta sınırları koruyabilecek miyiz? Fırçalarımız, boyalarımız, kokuları,dokuları olmadan hissetmeden elimizi sürmeden kolumuzu kaptırmadan bilemiyorum,ben pek sevemedim desem yanlış olmaz.
“SANATIN İTİCİ VE İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ MUHTEŞEMDİR”
Tuğçe Yerdelen:”Engelle yaşamak” Sanat ve Farkındalık Projesi ZİÇEV (Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı) işbirliği ile Bolu’da gerçekleşen sergiden biraz bahseder misiniz?
Sevcan Birgören:“Benim Sınırsız İşlerim” Projesi sanatta sonsuz yaratıcılığın, üretmenin, kurgunun ve izleyenle mutlak buluşmanın önemini vurgular. Ancak ve ancak azim,inanç ve yüksek irade her türlü engelin aşılmasını mümkün kılar. Bu proje aslında ikinci kişisel Bolu sergim, yıllar önce yine burada Devlet Galerisinde Zihinsel Engelli çocukların okulu yararına kişisel sergi açmıştım,yine aynı şekilde çocuklarla buluşmayı, onlara dokunmayı istedim. Engelli bireylerin aileleri beni ayrı düşündürür, onlar yorgun ve yardıma ihtiyaçları var, genel bir bakışla sorunun çok büyük olduğu açık. Engel farklılık gösterse de aynı çatı altında toplanır. Buradaki amacım sosyal sorumluluğu ve farkındalığı artırmak,ben sesimi duyurmaya, duyarlılığın artırılması için de elimden geleni bu yolla sanatla yapmaya çalışıyorum.
Benim engelle tanışmam geçirdiğim ani omurilik enfeksiyonu (akut servical myelit) sonucu gelişen yürüme güçlüğüdür. 2013 yılından bu yana ataklarla seyreden ve oldukça nadir görülen nörosarkoidoz hastalığı birçok değişiklik gösterse de, yaşam şeklimde yardımla hareketimi zorunlu kıldı. Zamanla bu durum ailemi de derinden etkiledi. Kısaca mesajım şudur “ENGELİ” uzakta sanmayın,bu konuda bilinçlenin ve etrafınızın farkında olun” bu ana fikir ile yola çıktım ve bu projeyi oluşturdum. Sanat bunun neresinde derseniz tam ortasında derim… Sanatın itici ve iyileştirici gücü muhteşemdir,başka türlüsünü düşünemiyorum… Engelli çocuklarımız, arkadaşlarımız yapabildikleri sevdikleri her ne ise onu yapmaya çalışsınlar. Aileleri çok yorgun, onlar da bizlerin yardımıyla gayret göstereceklerdir… Ben “ısrar edin, vazgeçmeyin” diyorum… Ben vazgeçmedim ve inanın oluyor. Mutlaka sizin de mucizeniz var, onu bulup bir yerlerden çıkartın … Ben sanatta ENGEL tanımadım. Siz de kendiniz için tanımayın…
Bu sergide bir performans masası hazırladım, bir örtü bir perde aslında onu camdan indirdim ve getirdim, boyalarımı da yanına koydum. Sizlerden ricam ister bir nokta, ister çiçek, ister imzanızı atın… Bu bizim hep birlikte kilitli odaları kapalı perdeleri engelleri aştığımızın kanıtı olsun,engelli çocukları evlerinden dışarı çıkaralım, bunu çok ama çok önemsiyorum..
Ziçev Bolu; eğitilebilir çocukların okulu, bunu başarmış bir okuldur. Gerek öğretmenleri, gerek velileri ve öğrencileriyle örnek oluşturacak bir kurumdur. Yıllar içinde zihinsel yetersiz çocuklara yuva olmuştur, ne büyük sorumluluk ne büyük bir emektir.Vakıf Başkanı Sayın Züriye Doğanuz hocamızı ve tüm vakıf üyelerini,okul müdürü Sayın Emiş Arslan hocamızı, tüm saygıdeğer öğretmenlerimizi,psikolog,fizyoterapist ve emek veren tüm yardımcı personel çalışanlarını bu güzel ailenin her bireyini bir kez daha kutlarım. Bu eşsiz yuvanın nice yıllar duyarlı kişilerin yardımlarıyla daha da güçlenerek devam etmesini dilerim…
Tuğçe Yerdelen:Yurt içi ve yurt dışında pek çok sergiye katıldınız, katıldığınız sergiler arasında sizi en çok etkileyen sergi hangisi olmuştu? Unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?
Sevcan Birgören:Projeler var, yetişebildiğim kadar yapmaya çalışıyorum tabii. En sevdiğim çalışmalar ile Paris Art Capital Grand Palais’te iki kez yer aldım,Floransa Bienali unutulmaz muhteşem anılarım arasındadır. Orada Sevcan değil, orada bayrak var, millet var, ülkem var, orada ciddi sorumluluk var ,inanılmaz duygular içinde hissederim her birini. Unutamadığım ise Paris’ te Notre Dame Katedrali yangını sonrası katıldığım sergi beni çok etkilemişti, haberi ekranlardan izlerken, o an en derin insani ve sanatçı duyarlılığım beni hızla tuvale itmiş ve nefes almadan çalışmıştım, bunu hiç unutamam.Ve Kosova Savaşı… Önce yazdım,sonra piyanoda notalar döküldü ve sonrası uzun 2 metrelik bir tuvalde yerini buldu… Benim için sanat duyarlılığın dile gelişidir…
“BIRAKMADIM ISRAR ETTİM VE DEVAM ETTİM”
Yurtiçi ve Yurtdışı organizasyonlarda son dönem kağıt işlerim ağırlıklı yer alır ve sergilenir. Neden kağıt işler? Çünkü üretim sağladığım sanat alanları resim, seramik ve heykel, ani yakalandığım hastalık sonucu fiziksel koşullarımın değişmesiyle başka yöne evrildi,buna rağmen bırakmadım,ısrar ettim ve devam ettim.Bu bitmez tükenmez istek, kullandığım malzemenin ağırlıkta hafif olana dönüşmesine, öte yandan atölye ritüelinden uzaklaşsam da imkan bulduğum her koşulda yeniden başlamamı sağladı.Son dönem yaptıklarım bensiz bir çok ülkeyi dolaşmaya devam ediyor.Bütünde buna imkansızı yakalamak denebilirse, beraberinde tarifsiz mutluluğu getirdi.
“AİLEMİZDE SOSYAL SORUMLULUĞU HEP HİSSETTİK”
Ben şahsım adına sanatçı kimliğimle bu konuda yapabileceklerimin her zaman farkında oldum ,bundan 27 yıl önde ilk kişisel sergimi de yine Zihinsel Engelli çocuklar yararına açtım ve bu konuda duyarlılığım hep devam etti. Annem babam da öyleydi, bir kaç yıl önce kızım Türkiye’de İlk Otizm orkestrasını kuran ekipte yer aldı ve özel eğitilen otizmli çocukları sahnede buluşturdu,kısacası ailemizde sosyal sorumluluğu hep hissettik.