Boncukçu Zekayi amcanın ilginç hayat hikayesi… 'Dünyaya tanıtan kişiyim'
Menderes Görece Mahallesi'nde yaşayan Zekayi Erdal, burada büyük bir kesimin boncuk üretimi yaptığını, geçimini de boncuk...
Menderes Görece Mahallesi’nde yaşayan Zekayi Erdal, burada büyük bir kesimin boncuk üretimi yaptığını, geçimini de boncuk yapımıyla sürdürdüğünü söyleyerek, “1946 yılında, 7 yaşındayken babamın yanında çırak olarak başlamıştım.. Okuldan çıkınca at boncuğu üzerine çıraklık yapıyordum. O zaman radyolar vardı onu dinlerken Finikelilerin camı demir çubuklarla cama sarması onların üzerinde çizgiler yapmaları dikkatimi çekti. Onu gözümde canlandırdım ve ikinci bir rengi de öğrendim. Ondan sonra boncuklarda göçük yapmaya başladım. O zaman at boncuğu var göz boncuğu yoktu. Aşağı yukarı 1956’ya kadar İki nokta, üç nokta derken başladım boncuk yapmaya” dedi.
16 YAŞINDA İLK OCAĞIMI AÇTIM
16 yaşında ilk ocağını açtığını belirten Erdal, “Patronları da ortadan kaldırmak için şöyle bir şart koştum. Benim ocağıma gelen ateş parasını verir beğendiği yere satar beğendiği yere atar” diye. Bu şekilde çok faydalı oldum. Bu sosyalizasyon 2000’e kadar devam etti. Ondan sonra tüccarlar bu işe el koydu” dedi. Gözboncuğuna geçişine de değinen Erdal, “İzmir’in en önemli yerlerine Alsancak, Göztepe’ye gözboncuğu göndermemle oldu ama ilgilerini çekmedi. Daha sonra Sezai İşgörenler’in Alsancak’ta mağazaları vardı benim göz boncuklarımı sattılar orada. O zaman NATO İzmir’deydi ve bir general beni buldu. O zaman köye at arabası bile gelmezken ne arabalar geldi” dedi.
ZEKAYİ ERDAL: “BENİ CAN KIRAÇ BULDU”
Erdal, “Geçen zamanlarda da Can Kıraç köye gelip bana bu boncukçuyu bulun demiş. Biri geldi seni soruyorlar dediler. Tam ben bırakacağım artık para kazanmıyorum dediğim zaman oldu bu. İstanbul’dan da gelmeye başladılar ve boncuk yayılmaya başladı.1942’ de bu boncuğu yapanlar daha doğmamıştı. Bu arada gözboncuğunu yaparken ben beyazı 1956’da buldum Eczacıbaşılardan. Bana kırık camlar veriyorlardı onlardan yapıyordum camları. Günde 11 tane yapmak için 9 saat çalışıyordum ve 7 lira alıyordum. 1967 senesinde de ihracata başladım. Önce kendi evimdeyken bir aile geldi onlara ihracat yaptım. Onların Newyork’ta dükkanları vardı ama ben iki üç taneden sonra bıraktım. Çünkü siparişi 3 ayda yapıyorum ihracat 4 ay sürüyor ne paranın kıymeti kalıyor ne bir şey. Bu o zaman tüccarlara yaradı bu. Bir tek kuruş ithalat yok bu sanatta. Hep böyle çöpe atılan kurşun, kalay, çinko ve bakır onları toplayarak yapıyoruz” diye açıkladı.
“GÜZEL BİR SANAT MEYDANA GETİRDİM”
Erdal, “Kemalpaşa’da bir gün boncuk üzerine yarışma yapılıyordu. Ben de buna hazırlandım çünkü benden başkasına verilirse ayıp olurdu. O günkü şartlarda o ödüle layık olan Volkan, Tayfun ve Mahmut bu üç çocuk hala da devam ediyorlar, nefis boncuk yapıyorlar. Birleşmiş Milletlerin açtığı bir projede 430 müracaattan 427’yi eledik ve üç kişide kaldık. Coca Cola ise 1.96 boyundaki büyük devasa cama şişesi üzerine yapılacak şekillerden en iyisinin seçilmesi üzerine bir yarışma hazırladı. Bu yarışmada cam şişe çevresi kilimle, bakırla, ahşapla, dantelle, sepetle çevrilirken bir tanesi de göz boncuğu ile çevrelendi. Ama ben birinciliği istemedim çünkü ben yaptığım şeyi biliyorum bu sanat mı değil mi? Bunu bütün dünya kabul etti. Çünkü gelip beni Paris’ten buluyorlar, İzmir’de biz turizm yaptık. Benim vicdanım çok rahat, çok güzel bir sanat meydana getirdim” dedi.
SAMİME EKTİR