COVID’in gizli bedeli

Psikosomatik bir doğadan çok uzak olan bu hastalık, biyolojik temellerinin ağır bastığını kanıtlayan yeni bir çalışma...

Psikosomatik bir doğadan çok uzak olan bu hastalık, biyolojik temellerinin ağır bastığını kanıtlayan yeni bir çalışma ile yeniden gündemde. California Üniversitesi San Francisco, CellSight Technologies ve Kaiser Permanente Güney San Francisco Tıp Merkezi’ndeki araştırmacılar, SARS-CoV-2 virüsünün bağışıklık sistemi üzerindeki kalıcı etkilerinin geniş çapta ve gözle görülür şekilde mevcut olduğunu belirtti.

COVID-19’dan iyileşen 24 hastanın PET (pozitron emisyon tomografisi) görüntüleme testi ile yapılan tam vücut taramaları, iç organlarının Noel ağacı gibi parladığını ortaya koydu. Traser adı verilen radyoaktif bir ilaç, pandemi öncesi tam vücut taramalarına kıyasla, beyin sapı, omurilik, kemik iliği, burun, boğaz, bazı lenf düğümleri, kalp ve akciğer dokusu ile bağırsak duvarında anormal T hücresi aktivitesini gösterdi.

Bu yaygın etki, uzun COVID semptomları olan 18 katılımcıda ve COVID-19’un akut fazından tamamen iyileşen altı katılımcıda gözlemlendi. Omurilik ve bağırsak duvarı gibi bazı dokulardaki T hücresi aktivasyonu, uzun COVID semptomları bildiren hastalarda daha yüksek bulundu. Süregelen solunum sorunları olan katılımcılar da akciğerlerinde ve pulmoner arter duvarlarında PET traserinin artan alımını gösterdi.

Tamamen iyileşenler bile, virüsü ilk kaptıktan iki buçuk yıl sonra bile, pandemi öncesi kontrollere kıyasla çeşitli organlarda T hücresi aktivitelerinde kalıcı değişiklikler gösterdi.

“Bazı bireylerde, bu aktivite ilk COVID-19 başlangıcını takip eden yıllar boyunca sürebilir ve sistemik bağışıklık aktivasyonunda değişiklikler ile uzun COVID semptomlarının varlığıyla ilişkilendirilebilir,” diye açıklıyor UCSF’deki araştırmacılar.

“Bu gözlemler, klinik olarak hafif enfeksiyonun bile doku bazlı bağışıklık homeostazı üzerinde uzun vadeli sonuçları olabileceğini ve potansiyel olarak daha derin dokularda aktif bir viral rezervuarın varlığına yol açabileceğini öne sürüyor.” Bulgular ilişkiseldir ancak uzun COVID’in vücutta SARS-CoV-2 virüsünün kalıcılığı ve anormal bağışıklık aktivitesiyle bağlantılı olduğunu gösteren güçlü kanıtlar sağlar. Uzun COVID şu anda, SARS-CoV-2 enfeksiyonundan sonra aylarca, hatta yıllarca süren ve başka bir bilinen nedeni olmayan bir dizi açıklanamayan semptom ile tanımlanmaktadır.

Teşhis zor olup, 200’den fazla semptom görülebilir ve bu semptomlar sıklıkla ‘beyin sisi’, efor sonrası halsizlik, yorgunluk, hafıza kaybı veya ishal gibi diğer hastalıklarla örtüşür.

Araştırmalar, ‘uzun taşıyıcıların’ kalp, beyin, akciğerler, cilt, böbrekler, karaciğer, dalak, bağırsak, tiroid ve yumurtalıklarında kalıcı sorunlar yaşayabileceğini göstermektedir. Bu yaygın etkinin bir açıklaması bağışıklık sisteminin aktivitesidir. Bilim insanları, viral enfeksiyonun akut evresinden sonra hastanın kanında sıklıkla iltihaplanma ve bağışıklık aktivasyonu biyomarkerleri bulmuştur. COVID otopsileri ayrıca vücut boyunca, kolonda, toraksta, kaslarda, sinirlerde, üreme sisteminde ve gözde SARS-CoV-2 virüsünün kalıcı olduğunu gösterir. Bazı durumlarda, virüs kalıntıları, bir hastanın ilk semptomlarından 230 gün sonra beyninde ortaya çıkmıştır.

Bazı çalışmalar, SARS-CoV-2 virüsünün enfeksiyonunun, kronik yorgunluk sendromu/myalgik ensefalomiyelit (CFS/ME) ile ilişkilendirilen Epstein Barr virüsü gibi diğer dormant virüsleri ‘yeniden uyandırabileceğini’ bile öne sürüyor. CFS/ME, uzun COVID ile aynı semptomların çoğunu paylaşır ve bazı bilim insanları, aynı hastalık olabileceklerinden şüphelenmektedir. Beyin taramaları, uzun COVID’in beyindeki değişikliklerinin CFS/ME’nin etkileri ile paralellik gösterdiğini bulmuştur ve yakın zamanda yapılan önemli bir çalışma, CFS/ME’nin “kesinlikle biyolojik” olduğunu ve birden fazla organ sistemini etkilediğini doğrulamıştır.

Bugün, uzun COVID giderek nörolojik temellere sahip olarak tanınmaktadır ve omurilik ve beyin sapında T hücresi anormalliklerinin keşfi, bu aşırı aktif bağışıklık hücrelerinin merkezi sinir sistemi dokularına ‘taşındığını’ göstermektedir.

“Genel olarak, bu gözlemler, COVID-19’un geçici bir akut enfeksiyon olduğu paradigmasını sorguluyor ve kanda yapılan son gözlemlere dayanıyor,” diyor UCSF ekibi.

Bu yeni tekniğin uzun COVID’in vücuttaki bağışıklık etkilerini haritalamada büyük vaatler gösterdiği göz önüne alındığında, bulguların daha büyük kohortlarda doğrulanması gerekmektedir.

Çalışma Science Translational Medicine dergisinde yayınlandı.

HABER MERKEZİ 

Bakmadan Geçme