Depresyonda ve kaygıda dünyada ikinciyiz!
Yeni İzmir Gazetesi’nden Deniz Hancı’nın haberine göre psikoloji üzerine çalışmalar yürüten Roma Vakfı tarafından 6 kıta,...
Yeni İzmir Gazetesi’nden Deniz Hancı’nın haberine göre psikoloji üzerine çalışmalar yürüten Roma Vakfı tarafından 6 kıta, 33 ülkede 73 bin 76 erişkinle yüz yüze ve internet üzerinden gerçekleştirilen çalışmada anksiyete, depresyon ve somatizasyon bozukluklar incelendi. Bu rahatsızlıkların en çok karşılaşıldığı ülke yüzde 60 ile Mısır olurken Türkiye yüzde 54 ile ikinci sırada yer aldı. Roma IV adlı çalışmanın verilerine göre sadece somatizasyon bozukluğunda (kişinin belirgin bir hastalığı olmadan bazı yakınmaları) ise Türkiye yüzde 37 ile birinci sırada yer aldı. En düşük oranlar ise Hollanda, Japonya ve Çin olarak açıklandı. Özellikle pandemi süreciyle birlikte depresyon, kaygı bozukluğu gibi durumların artış gösterdiğine işaret eden Sansür, bireyin ruh sağlığının toplum ruh sağlığını şekillendirdiğini vurguladı.
Psikolog Hazal Sansür, kaygı bozukluğunun tedavi edilmediğinde zaman içerisinde somatizasyon görüldüğünü kaydederek, “Özellikle de pandemi süreciyle birlikte maalesef ki depresyon, kaygı bozukluğu gibi durumlar çok fazla artış gösterdi. Pandemi süreçlerinde Avrupa da yapılan araştırmalarda da, anksiyetenin en çok arttığı ülkelerden biri Türkiye oldu. Ve antidepresan kullanımı ülkemizde % 76 artış gösterdi. Bu çok ciddi bir rakam. Çünkü bireylerin ruh sağlığı aslında toplumu şekillendiren bir durum. Kliniğe en çok başvuran danışanlarımız genelde depresyon veya kaygı bozukluğuna sahip oluyorlar. İnsan beyni karamsarlığa yatkındır. Yaşanılan zorluklar da depresyona ve kaygı bozukluğuna yol açıyor. Tedavi edilmeyen kaygı bozukluğu ise zamanla somatizasyonlar görülmeye başlanıyor. Günlük hayatımızda ara sıra kaygılanmak normaldir. Bizi geliştiren bir duygudur. Sınav kaygısı yaşadığımızda daha fazla ders çalışarak bu duyguyu dönüştürürüz. Ancak düzenli olarak normalin dışında bir kaygı duyuluyorsa bu artık bir tıbbi hastalık olur” açıklamalarında bulundu.
Psikolog Hazal Sansür
“ATAKLAR ARTAR”
Kaygı bozukluğu belirtileri olan endişe, korku gibi duygu durumlarının zamanla panik atak krizine etken olabileceğini açıklayan Sansür,“Kaygı bozukluğu olan kişilerde, yoğun, sürekli devam eden bir endişe hali ve günlük hayatta rastlanılan durumlara karşı korku vardır. Panik atak krizleriyle de kendini gösterebilir. Somatizasyon, bireylerin vücutlarında farklı bölgelerde oluşan ağrı, yorgunluk, baş dönmesi, çarpıntı vb. gibi bedensel yakınmalardır. Bireyler depresyonla veya kaygıyla baş edemedikçe, somatizasyon şiddeti ve atakları artış gösterir. Ancak toplumumuzda ruh sağlığına önem maalesef ki az. Soyut bir alan olması da etkili tabii ki. Kaygı bozukluğu, depresyon gibi ruhsal bozukluklar yaşanabilir. Kişi kendinde bu tarz belirtiler gözlemliyorsa; belirtileri azaltmak ve rahatsızlığı yönetmek için bir ruh sağlığı uzmanından yardım alması gerekir” dedi.
“GÜLÜMSEYEN DEPRESYON”
Depresyon hakkındaki genel yargının bireyin mutsuz görünmesi yönünde olduğunu fakat bu düşüncenin yanlış olabileceğini belirten Sansür, şöyle konuştu: “Depresyon genelde mutsuz olma hali veya günlerce yataktan çıkmamak gibi düşünülür. Ancak öyle değildir. Neşeli haldeki bir kişide de depresyon olabilir. Kliniğe başvuran depresyon hastalarının her 3 kişinin 2’si maalesef ki gülümseyen (Atipik) depresyon bozukluğuna sahip. Gülümseyen depresyon, kişinin içinde fırtınalar kopmasına rağmen dışarıya karşı mutlu görünme çabasıdır. Moral bozukluğu yaşayan veya yapılan şeyden zevk almayan birey, dışarıya veya ailesine karşı bu durumu belli etmez. Yüzdeki gülümseme ve dıştan görünüş kişinin gerçek duygularını saklamak için arkasına sığındığı bir savunma mekanizmasıdır. Gülümseyen depresyonun diğer sık görülen belirtileri huzursuzluk, korku, öfke, yorgunluk, sinirlilik, umutsuzluk ve çaresizliktir. Gülümseyen depresyon yaşayan bireyler günlük hayatlarında, etraftaki insanlara karşı olumlu bir maske takar fakat iç dünyalarında, umutsuz ve yitik hissederler hatta bunların hepsine son vermeyi bile düşünebilirler. Bu duyguların gizli ve yoğun yaşanması da maalesef ki intihar düşüncelerini ve girişimleriyle sonuçlanmasını sağlar.”
Haber Merkezi