Despot kişiler eleştiriye kapalı
Psikiyatrist Prof. Dr. Tarhan, 'Eleştiride karşı tarafta niyet çok önemli. Niyetimiz hakikati anlamak ise karşı taraf rahatsız olsa bile kendini geliştirir' dedi
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, eleştiri kültürünü değerlendirdi. Eleştirinin, zeka ve kapasiteyi geliştiren bir süreç olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, “Eleştiri, özgün olmalı, kanıta dayalı olmalı ve akla uygun olmalıdır” dedi.
Eleştirinin, insanın düşünce üstüne düşünmesi olarak bilinen üst düşünce becerisi olduğunu ve bu beceri ile bireylerin gelen bilgiyi aktif şekilde sorguladıklarını, bu sürecin eleştirel düşünce olarak adlandırıldığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Çocuklar taklit, tekrar yöntemiyle öğrenir. Soyut düşünmeye başladıktan sonra sorular soruyorlar. Soru sormaya başladığında da çocuk gerekçeleriyle sorar. ‘Bunu giyeceğim, neden giyeceğim? Bunu yiyeceksin. Neden yiyeceğim?’ diye sorar. Bunları anne babalar sabırla çocuğa anlatırsa çocuk sorgulayarak ve anlayarak öğrenir.”dedi
Eleştirisel düşünceyi ilk sistematize edenin Sokrat olduğunu ve bunun için “Sokratik” sorgulama denildiğini hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti: “İlk olarak, gelen bilgiyi sorgulamak ve bu bilginin rasyonel, özgün ve analitik olup olmadığını değerlendirmek önemli. Eleştirinin özgün olması gerekir yani kişisel deneyim ve bilgilerden hareketle yeni bakış açısı sunmalı. Sadece bilinen şeyleri tekrar etmek eleştiri sayılmaz. Özgün bir eleştiri, mevcut bilgi ve görüşlerin ötesine geçer ve daha iyiye ulaşmayı hedefler. Yıkıcı eleştirilerle karşılaşan kişiler, bu tür eleştirilerin kendilerini olumsuz etkilemesini önlemek için bu eleştirilerin amacını anlamalı ve buna göre tepki vermelidir. Yıkıcı eleştiriler, çoğu zaman başkalarına hakimiyet kurma veya kişiyi köleleştirme amacı güder ve bu nedenle birçok insan tarafından sopa gibi kullanılır.”
KARŞI TARAFIN NİYETİ ÇOK ÖNEMLİ
Eleştirinin, içinde bulunulan durumu anlamak ve amaçları gerçekleştirmek için kullanılan önemli süreç olduğunu da ifade ede Prof. Dr. Tarhan, “Aktif, amaca yönelik ve organize yapılması gerekir. Rasyonel düşünme, bu sürecin temeli yani eleştiriler belirli amaca ulaşmak ve hakikati anlamak için yapılmalı. Eleştiri, sadece yıkmak veya zarar vermek amacıyla değil, hakikati ortaya çıkarmak için yapıldığında kişisel ve kurumsal gelişimi destekler. Karşı tarafın niyeti önemli” dedi.
Eleştirenin de belli yeterliliğe sahip olması gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti: “Kanıta dayalı olursa eleştiri etkili oluyor. Kanıta dayalı değilse hiç faydası olmadığı gibi ilişkilere de zarar veriyor. Olumsuz etkisi olan eleştiriler bu şekilde oluyor. Başkalarına kusur arayan insan daha hayat yolunun başında ve hiçbir şey bilmiyordur. Atalarımız Cehl-i mürekkep derdi. Komplike cehalet. Bilmez, bildiğini de bilmez. Bu tarz cahiller kusuru başkasında arar. Ama kimse kendinde de başkasında da kusur aramıyorsa, kendine ve başkasına helikopter gibi yukarıdan bakmayı başarabiliyorsa hiç kimsede kusur aramaz. Hakikati anlamaya çalışır. Kusur aramak için hareket etmez. Asıl doğru eleştiri budur. Gerçeği anlamak için hakikati ortaya çıkarmak için doğruyu bulabilmek için kişinin zihinsel efor sarf etmesidir. Buna içsel zeka deniyor. Kişinin kendi sorgulayabiliyor. Dışsal zeka olan da dışarıyı sorguluyor ve bu sorgulamanın sonucunda da bir karar veriyor. Bilgi ve veriye dayalı karar vermek, akla ve kanıta dayalı karar vermektir. Bunları yapabiliyorsa kişi eleştirel düşünceyi sistematik bir şekilde kullanıyor demektir.”
“Durup düşünüp sonra eleştiri yapmak gerekir. Bir insanın yanlış yaptığını düşündüğünüzde, hemen pat diye eleştirirseniz, mahcup olabilirsiniz.” diyen Prof. Dr. Tarhan, “İyi zan ve kötü zan, eleştirel düşüncenin önemli unsurlarındandır. Kötü zan ile hareket eden bir kişi, sürekli başkalarını suçlar ve olayın gerçek yüzünü görmez. Bu nedenle ‘Dur, düşün, sonra eleştir’ demek önemlidir. Durup düşünerek, olayın nedenini anlamaya çalışmak gerekir.”dedi.
Bir şeyi anlamaya çalışmak için hemen suçlayıcı ve yargılayıcı sorular sormak yerine, nötr sorular sormanın daha yapıcı olacağını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “’Niye bunu giyiyorsun?’ veya ‘Niye elini buraya koydun?’ gibi sorular yerine, ‘Bunu buraya koymanın bir sebebi var herhalde. Nasıl oluyor?’ gibi sorular sorulmalıdır. Bu, yıkıcı değil yapıcı bir eleştiridir. Anlamaya çalışarak, ‘Onu almanın sizin için önemli bir sebebi var mı?’ diyebilirsiniz. Yanlış olduğunu düşündüğünüz bir durumda, ben diliyle konuşmak daha etkili olabilir: ‘Bence bu yaptığınız yanlış, ben olsam öyle değil, böyle yapardım’ gibi. Ben çağında yaşadığımız için, egonun, çok böyle bencilliğin yükseldiği bir çağda, narsizm çağında yaşadığımız için insanlar eleştirisel duruma orantısız tepki veriyor. Onun için sen diliyle yaklaşmak yerine ben diliyle yaklaşmak lazım.”diye konuştu.
Sorgulayıcı olmanın, insanların ihtiyaçlarını tatmin edebilmesi için gerekli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Sorgulamayan insanlar köleleşmiş insanlardır. Eleştiri, zeka ve kapasiteyi geliştiren bir süreçtir. Kutunun dışında düşünmeyi ve alternatif tezler üretmeyi sağlar. Eleştiri, özgün olmalı, kanıta dayalı olmalı ve akla uygun olmalıdır. Eleştirel düşüncenin bu unsurlarını, onun temel ayakları olarak kabul edebiliriz.”dedi.
KİMSE ELEŞTİRİLMEKTEN HOŞLANMAZ
“Eleştiri insanoğlunun hiç sevmediği bir şeydir. ‘Ben eleştirilmekten hoşlanıyorum’ filan kimse demesin. Eleştiri insanın ilk anda ruh yapısına terstir. İnsanoğlu çünkü kendini en iyi, en akıllı görme eğilimindedir. Bu nedenle eleştiriden rahatsız olması normaldir.”şeklinde konuşan Prof. Dr. Tarhan, şunları ifade etti: “Karşı tarafı kötü hissettirmeden nasıl eleştiri yapabileceğimizi düşünmemiz gerekiyor. Diyelim ki, birinin çantasında akrep var ve bu durumu onu panik yaptırmadan söylememiz gerekiyor. Hatta, bilgelikle ilgili bir hikâye var: Çok yakınmacı, her şeyi eleştiren bir talebe varmış. Sürekli dünya hakkında şikâyet edip, her şeyde kusur arıyormuş. Hocası eline bir torba tuz alıp, bir avuç suyun içine koymuş ve talebeye içmesini söylemiş. Talebe içememiş ve suyun çok acı olduğunu söylemiş. Hoca onu alıp, daha büyük bir tuzlu göle götürmüş ve suyu göle atmış. Şimdi iç demiş. Talebe bir şey duymadığını söylemiş. Hoca, ‘Bak, acılar böyledir’ demiş. Burada kime söylediğin ve nereye söylediğin önemlidir. Küçük düşünerek eleştirirseniz, insan acı çeker. Büyük resmi görerek eleştirdiğinizde, karşı taraf bu eleştiriyi yardım etmek amacıyla yapıldığını anlar ve rahatsız olmaz. En ağır, en zor, en kaba sözü bile en nazik, en hoş bir şekilde söylemek mümkündür. Bu, bir beceridir.”
Bir çocuğu eleştirmek gerekiyorsa, bunu gerekçeleriyle birlikte yapmanın önemli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Çocuğun kişiliğini eleştirmemek gerekiyor. Kişiliğini eleştirirseniz, ‘Senden ne köy olur ne kasaba. Senden adam olmaz. Boşuna okuyorsun’ gibi sözler çocuğu değersizleştirir ve öz güvenini düşürür. Ancak, kişiliğini eleştirmeyip, ‘Bak, sen iyi bir insansın, iyi bir çocuksun ama şu yaptığın doğru değil. Bunu düzeltmeye çalış. Senin yerinde olsam şöyle yapardım’ demek daha yapıcıdır.”dedi.
Yıkıcı eleştiriye maruz kalan kişinin soğukkanlı dinlemesi ve soğukkanlılıkla cevap vermesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, “Eleştiri karşısında hislerimizle hareket edersek, oyuna geliriz. Eleştiren kişiler genellikle baskı, tehdit, korkutma ve sindirme yoluyla hareket ederler ve bizi domine etmeye çalışırlar. Eğer onların yöntemlerine başvurursak, yeniliriz. Bu yüzden, strateji değişikliği yaparak eleştireni mantığın olduğu alana çekmeliyiz. ‘Ben seni anlamak istiyorum’ diyerek yavaş ve sakin bir şekilde konuşmak, karşı tarafın düşünen beynini harekete geçirir. Bu şekilde, sebep-sonuç ilişkisinin olduğu bir alana yönlendirir ve hakikati anlamaya çalışır.Eğer eleştiri cahilce ve ahmakça bir eleştiri ise, bu tür eleştirilere cevap vermek yerine, uzaklaşmak en iyisidir” diye sözlerini tamamladı.