Kadın…

Kadın… Tek kelime olarak okunan, tek bir tanımı varmış gibi algılanan ama çoğu zaman olması gerektiği...

Kadın…
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Kadın…

Tek kelime olarak okunan, tek bir tanımı varmış gibi algılanan ama çoğu zaman olması gerektiği gibi tanımlanamayan,

Bütünlüğünden oluşan beş harften bile daha fazla tanımı, tarifi ve anlatımı olan bir kelime “Kadın” …

Ama kadın olmak, cinsiyetin ötesinde, ‘olmak’ kelimesi ile birçok tarafının altının çizildiğine inandığım bir durum anlatımıdır.

Kadın cinsiyetçi rolünden fazlasıdır aslında. En başta onu yücelten ya da yeren, ona zarar veren, bazen hayatını elinden alan erkeklerin dünyaya gelmesini sağlayan kadınlar. Kadın neslin devamı rolünü bir aktarım olarak kabul etmeyi ya da reddetmeyi seçerler.

Çoğu zamanda bir seçim fırsatı olmayan kişilerdir kadınlar.

Aşka sevgiye inanan ve hayatını karşısındaki erkeğe adamaya karar veren kadın ile eziyet gören ve canı karşısındakinin gücü kadar olan kadın da aynı kadın.

Anne olarak kadın… Kadınlığı anne olabilmek olarak yorumlayan ve bu uğurda zamanını, bedenini, sağlığını harcayan insandır kadın.

Çocuğuna anne olan kadın vardır. Yalnız bırakılmıştır, ayaklarının üzerinde durmak zorundadır artık hem de dört ayağının. Her iki rolü de gerçekleştirebilmek ve mükemmel şekilde yapmak için didinenlerdir kadınlar.

Çocukken kadın olanlar… Sırf 13 yaşında olduğu ve kadın olmaya geçiş yapma sürecine girdiği ve doğurganlığını kazandığı için plastik değil kanlı canlı bebekle oynamak zorunda kalan çocuk kadınlar…

Bir de zamanla ‘olunan’ kadın vardır. Toplumsal ‘kadın’ tanımına karşılık gelebilmek adına verilen tüm görevleri ve biçilen tüm rolleri icra etmek zorunda kalan kadınlar vardır. O rollerden en kıymetlisidir, toplumsal ve sosyal düzenin koruyucusu olmak. Kadın, anne olması başta olmak üzere ailedeki konuyla toplumsal düzenin devamcısı misyonunu üstlenmiştir.

Yalnızca toplumsal işlevselliğiyle anılan kadın. Nesillerin devamı görevi üstlenen kadın.

Doğurmak, büyütmek, üremenin devamını sağlamak, onların çocuklarına sahip olmalarının yolunu çizmek ve o çocuklara da bakmak gibi toplumsal işlevleri yerine getirmek durumundadır bazı kadınlar.

Erkeksiz de yapabilecek kadınlar da vardır.  Güçlü kadınlar olarak adlandırılır bu kadınlar. Eğitimli, ekonomik özgürlükleri elinde olan, hayatına sahip çıkan kadınlardır onlar. Hesap vermezler ama hesap isterler gün sonunda..

Bastırılan kadınlar vardır. Sen yapamazsın, o kadar eğitimin yok senin, bu çizgi yeter sana, daha fazlasını bekleme kendinden denilip öğrenilmiş çaresizliğe düşürülen ve oraya hapsedilen kadınlar vardır.

Bir de toplumsal vizyon ve sosyal değişim temsiliyeti olan kadınlar vardır ki yükleri çok ağırdır. Dinlemek, yansıtmak zorunda oldukları büyük bir kitle vardır ki bu kitle çok büyük bir sorumluluk yüklemiştir omuzlarına.. Bu sorumluluğu icra edebilmek adına ciddi kararlar almak, gerçekleri konuşmak zorunda hisseden ve bunu yaptığı için de olumsuz kelimelere ve cümlelere maruz kalan, göğüs geren ve hatta öngördüğü her şeye rağmen -mış gibi yapmak zorunda kalan ve yüz ifadesiyle çektiği acıyı istemsizce gösteren vefakâr kadınlar vardır.

Velhasıl bu kadınlardır aslında her cümlede ‘olmazsa olmaz’ olarak tanımlanan, ‘kadın’ kelimesinin geçtiği yerlerde adına büyük büyük, dolu dolu cümleler kurulan ama kendi özel günlerinde bile fotoğraf karelerinde ikinci plana atılan.

Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sorusunu yenilemek yerinde olacaktır;

İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki; bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki; bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

Bakmadan Geçme