Kıyıların yeni tehlikesi RES'ler mi?
Türkiye'de Anayasa maddesi ile koruma altına alınan ve sadece halkın kullanımına açılan kıyı ve sahiller çeşitli...
Türkiye’de Anayasa maddesi ile koruma altına alınan ve sadece halkın kullanımına açılan kıyı ve sahiller çeşitli bahanelerle ticari amaçlar için kapatılıyor. Uzun yıllardır balık çiftliklerinin idari ve lojistik yapılanması nedeniyle çiftlik arazisi gibi kullanılan kıyılardan sonra, son yıllarda beach club’lar kıyıları halkın kullanımına kapatmaya başladı. Şimdi de yenilenebilir enerji oluşumları, RES’lerin deniz üstüne kurulması konusunda hükümete çağrı yapmaya başladı. Enerji sektörü temsilcileri deniz üzerinde kurulacak RES’lerin herhangi bir arazi işgali olmayacağı için doğaya da zarar vermeyeceğini söyleyerek, henüz kendini amorti edemeyen RES yatırımları için finansal destek istediler. Öte yandan çevreciler, deniz üstüne de yapılsa RES’lerin shaft ve idari binaları, lojistik ihtiyaçları nedeniyle kıyıları işgal edip, kendi kullanımları için tel örgü ya da duvarla çevirerek kendi kullanımlarına tahsis edeceğini ifade ettiler.
İLK DENİZ ÜSTÜ RES’LER ÇANAKKALE, BANDIRMA VE BOZCAADA AÇIKLARINA
Türkiye’de deniz üstü rüzgar enerjisi santrallerinin kurulacağı bölgeler belli oldu. 2023-2035 yıllarını kapsayan Ulusal Enerji Planı’nda Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanlarını (YEKA) açıklayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, bu sahaların büyüklüklerini de belirledi. Bandırma, Bozcaada, Gelibolu ve Karabiga’daki 4 deniz üstü RES bölgelerinin açıklandığı duyuruda, çalışmalara başlandığı da belirtildi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın açıkladığı bilgilere göre, deniz üstü rüzgar enerjisinde Bandırma açıklarında 1111 kilometrekare, Bozcaada açıklarında 299 kilometrekare, Gelibolu’da 75,6 kilometrekare ve Karabiga’da 410 kilometrekare alan aday YEKA olarak tahsis edildi.
2035 YILINDA HEDEF 5 GİGAVATLIK DENİZ ÜSTÜ RES
Denizüstü Rüzgar Enerjisi Derneği (DÜRED) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Durak, deniz üstü rüzgar elektrik santrallerinin kara üstü türbinlerine göre ilk kurulum maliyeti açısından dezavantajlı olduğunu belirterek, “Buna rağmen denizde rüzgar şiddeti karaya oranla çok daha fazla ve sürekli olabilmesi açısından uzun vadede yüksek kar getiren bir yatırım olma özelliği taşıyor” dedi.
Türkiye’nin enerji ihtiyacının üçte ikisinden fazlasını ithalat yoluyla karşıladığını, arz güvenliğinin sağlanması için bütün yerli ve milli kaynakların kullanılmasının şart olduğunu anlatan Durak, “Deniz üstü RES potansiyelimiz düşünüldüğünde gerek enerji kaynak çeşitliliği ve gerekse de yenilenebilir kaynak olduğundan dolayı kullanılması elzemdir. Ayrıca ülkemizin deniz üstü yapılar konusunda ilerlemesi için bu tip deniz üstü yapılar konusunda deneyime ihtiyaç var” diye konuştu.
EN YÜKSEK POTANSİYEL EGE BÖLGESİ’NDE
Türkiye’de açık deniz rüzgâr enerjisi potansiyelinin en fazla Ege Bölgesi’nin kuzeybatısında olduğunu anımsatan Durak, bu bölgeyi Marmara ve Karadeniz bölgelerinin takip ettiğine dikkat çekti.
Ülkemizde 2018’de profesyonelce tasarlanmış bir deniz üstü RES ihalesi düzenlendiğini, şartnameyi alan çok sayıda firma olmasına rağmen ihaleye katılımın olmamasının nedenlerine bakılması gerektiğine dikkat çeken Durak, bunun sebeplerine bakılması ve deniz üstü RES projelerini hayata geçirmek için çalışmalar yürütülmesi gerektiğini vurguladı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca Aralık 2022’de Türkiye Ulusal Enerji Planı’nın açıklandığını hatırlatan Durak, çalışmada Türkiye’nin elektrik sisteminde mevcut durumda sahip olduğu ve önümüzdeki dönemde sahip olabileceği imkânlar ve yenilenebilir enerji potansiyeli göz önüne alındığında rüzgâr ve güneş enerji kaynaklarının toplam elektrik üretimi içindeki paylarının yükseltilmesinin planlandığını bildirdi.
Durak, 2035’te kaynaklar bazında; deniz üstü rüzgar enerjisi kurulu gücünün 5 gigavata, kara üstü rüzgar enerjisi kurulu gücünün 24,6 gigavata, güneş enerjisi kurulu gücünün 52,9 gigavata, hidroelektrik enerji kurulu gücünün 35,1 gigavata, jeotermal ve biyokütle kurulu gücünün 5,1 gigavata ve nükleer enerji kurulu gücünün 7,2 gigavata ulaşmasının planlandığını bildirdi.
NEDEN DENİZ ÜSTÜ?
Deniz üstü RES projelerine enerji arz güvenliğe katkısının yanında stratejik açıdan baktıklarına vurgu yapan Durak, karasal RES projelerinin Türkiye’nin boşta duran dağları ve yerleşime uzak olan bölgelerini ekonomiye kazandırdığını, aynı sürecin denizler için de işleyeceğini dile getirdi. Durak şöyle devam etti: “Denizlerimizin sadece altından değil üstünden de faydalanma olanağı mümkün olacak. Bu projelerde kullanılacak ekipman, montaj, nakliye, mühendislik gibi proje bileşenlerinin mümkün mertebe ülkemiz kaynak ve insan gücü tarafından sağlanması yoluyla, diğer ülkelere bilgi birikimi ve iş gücü ihraç edebiliriz. Hali hazırda bunu gerçekleştirebilecek deniz ve enerji sektörü bileşenleri ülkemizde mevcuttur. Ülkemizde deniz üstü RES’lere sadece proje olarak bakılmamalı, elektrik üretiminin yanında denizlerimiz için stratejik öneme haizdir. Mühendislik hizmetleri, elektromekanik ekipman üretimi, gemi üretimi mümkün mertebe ülkemizde yapılmalı. Üniversiteler ve yerel uzmanlarla çalışılmalı ve kadın istihdamı planlanmalı.
RES’LERİN OLUMSUZ YÖNLERİ
- Diğer enerji santralleri gibi her zaman yüksek verimle çalışamaz.
- Rüzgar hızı değişkenlik gösterir ve verim düşer.
- Rüzgar fazla ya da az eserse türbinler çalışmaz.
- Yatırım maliyetleri çok yüksektir.
- Çok fazla gürültü yapar.
- Rüzgar türbinleri şehirlere yakın bölgelerde oluşturdukları ses kirliliği sebebiyle insanlara, hayvanlara ve doğal yaşama rahatsızlık verir.
- Göç eden kuşlar için ciddi sorunlara yol açar.
- Bir bölgede çok sayıda rüzgar santrali varsa o bölgede cep telefonu ve tv sinyallerini bozabilir.
ARICILIK İÇİN TEHLİKE Mİ?
RES’ler kuruldukları bölge göçmen kuşların göç güzergahı üzerindeyse büyük tehlike yaratıyor. Kuş ölümleri, sürünün dağılması, pervanelerin bitki örtüsünü bozması, göçün doğal akışını bozuyor. En büyük şikayet ise arıcılık faaliyeti yürütenlerden geliyor. ABD’de rüzgar santrallerinin yoğun olarak kurulduğu dönemde kitlesel bal arısı ölümlerinin yaşanması nedeniyle koloni çöküş hastalığı rüzgar santralleri ile ilişkilendirilmiş.
Rüzgaradam Yenilenebilir Enerji A.Ş. Kurucusu Erman Kaya, bu iddiaların bilimsel bir altyapıya dayanmadığını söyledi. Bu konuda diğer bir varsayım, rüzgâr türbinleri kanatlarından oluşan; gürültü ve kaçak akımların sebep olduğu kaçak gerilim nedeniyle arıların yönlerini şaşırmaları ve kaybolmaları şeklinde. Türbinlerin arıların uçuş güzergâhı üzerinde olsalar bile, arıların uçuş yüksekliklerinin türbin kanatlarına çarpacak yüksekliğin çok altında olduğunu hatırlatan Kaya, “Genel olarak, RES’ler yüksek yerlere, bol rüzgâr alan rüzgâr havzaları üzerine kurulmaktadır. Rüzgâr bal arılarının yaşamlarını ciddi anlamda olumsuz etkilediğinden bu rüzgârlı alanlar bal arılarının doğal yaşam alanları değildir. Bu nedenle RES’lerin bal arılarının yaşamları üzerine varsayımlara dayanan olumsuz etkilerinin ortaya çıkma şansı da bulunmaz” dedi.
“RES’LER KIYILARI VE HABİTAT’I OLUMSUZ ETKİLİYOR”
Çevreci Avukat Şehrazat Mercan, enerji üretiminin çevre ve iklim değişikliği üzerindeki etkisinin dünyada tartışıldığını belirterek, genel olarak dünyayı kirleten enerjileri reddettiklerini söyledi. Kirlilik yaratmadığı ifade edilen yenilenebilir enerjilerde en önemli konunun yer seçimi olduğunu açıklayan Avukat Mercan, “Tarımsal alanlar, SİT alanları, doğal habitatının korunması gereken alanlar, göçmen kuşların uçuş güzergahları enerji yatırım alanları olamaz. Yatırım fizibiliteleri, ÇED raporları üstünkörü hazırlandığında yer seçimleri hatalı oluyor. Yenilenebilir enerjiye karşı değiliz ama tarım, hayvancılık, doğal habitatı bozan yatırımları istemiyoruz. Hukuki mücadele ile bu çabaların önüne geçiyoruz. Açtığımız davalarla bu yanlış yatırımları mümkün olduğu kadar engelliyoruz. Bu nedenlerle iptal edilmiş çok sayıda RES projesi bulunuyor. Karaburun Yarımadası’nda hala devam eden davalar var. Arazileri korumak adına RES yatırımlarını deniz üstüne çekmek de aslında sorunu çözüme kavuşturmuyor. Rüzgar güllerini denizin üstüne kurmak tek başına sorunu çözmüyor. Shaft binaları, idari binalar, lojistik ve malzeme ihtiyaçları için karada bir bölgeye ihtiyaç duyuluyor ve mecburen en yakın kıyıyı kendi kullanımlarına tahsis ediyorlar. Bu da Anayasa’nın kıyıların kamu yararına açık olması ilkesine muhalefet etmek oluyor. Kıyıyı işgal ediyorlar. Yenilenebilir enerji firmaları, sektör dernekleri kamu yararına çalıştıklarını iddia ederek, buna hakları olduğunu savunuyorlar. Ancak onlar birer ticari şirket. Enerji üreterek ve bunu satarak para kazanıyorlar. Kamu yararı olduğunu iddia edemezler. Bu kamusal yarar olarak kabul edilemez. Kıyı işgaline kılıf bulmaya çalışıyorlar. Kamu kaynaklarını kullanarak yatırım yapmak, kamusal alanları işgal etmek hukuk dışı uygulamadır” diye konuştu.
HÜSNİYE SEVAL ACUN