‘Merhaba Arkadaşım, Benimle Oynar Mısın?’
Yeni Kiraz’dan Semi Tektaş’ın haberine göre çocuklar için birçok etkinlik yapılırken belki en anlamlılarından biri Fransa...
Yeni Kiraz’dan Semi Tektaş’ın haberine göre çocuklar için birçok etkinlik yapılırken belki en anlamlılarından biri Fransa Yunus Emre Enstitüsü’nün depremzede çocuklara yazdıkları mektuplar oldu. Fransız çocukların Türkçe yazdığı mektuplar depremzede çocukların hem mutlu hissettirdi hem de yalnız olmadıklarını hissettirdi. Depremzede çocuklarda Fransa’daki arkadaşlarına mektuplarını yazdı ve onlara ulaşmasını bekliyor. Bu organizasyonu düzenleyen Sokak Sanatları Atölyesi ve Sokak sanatçısı Erdal Çoban hem Hatay’da yaptıkları etkinlikler hem de mektup etkinliği ile ilgili açıklamalarda bulundu.
2018 yılında İzmir’de kurulan Sokak Sanatları Atölyesi, hiç bir maddi beklenti ve kazanç sağlamadan tramvatik her alana gidip insanların yüzünü güldürmeye çalışıyor. Atölye başkanı Erdal Çoban atölye faaliyetleri hakkında şu şekilde konuştu; ’’Halka doğrudan ulaşabildiğimiz projeleri yaratabilmek için gönüllü arkadaşlarımızla birlikte Sokak Sanatları Atölyesini kurduk. Temel amacımız hiçbir aracı olmadan hiçbir maddi beklenti olmadan sokaklarda, gemilerde, otobüslerde, metrolarda halka ürettiğimiz sanatı karşılıksız bir şekilde sunmak. Dostlarımızla beraber projeler üretmeye başlıyoruz. Oyunlar oynamaya, performanslara çıkmaya başladık. Türkiye’de olmayan alternatif şeyleri sunmaya başladık. Çok kısa bir sürede çok fazla beğeni aldı, takdir aldık. İspanya’ya gittik, buradaki ilk Türk ekibi olarak canlı heykel sergisi gerçekleştirdik. İspanyollar çok beğendi. Sonra Rusya, 2 defa Yunanistan ve Romanya’da projeler gerçekleştirdik. Türkiye’yi temsilen gittik. Sonrasında İstanbul’da ve Türkiye’nin birçok kentinde projelerimize devam ettik. Sanat camiasının merkezi İstanbul olduğu için birçok ünlü dostumuz, birçok sanat sever dostumuz destek oldu.
Projeler vasıtasıyla Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin üç yıl gösterilerini düzenledik. Projelerimiz büyüdü, daha fazla üretebilme kabiliyeti yaşadık. Paralar kazanabilmek ve o paraları tekrar sanata aktarabilmek için çok uğraştık. Fakat bu süreçte kurulduğu günden beridir de hep sosyal sorumluluk projeleri yapmaya çalıştık. Sosyal sorumluluk, mülteciler, savaşlar ile ilgili gönüllü olarak oyunlar oynuyoruz. Etkinlikler yapıyoruz, yüzlerce binlerce oyuncak toparladık. Kostümlerimizi aldık, aksesuarlarınızı aldık, gittik ve oradaki çocuklarla sarıldık, oynadık hediyelerini teslim ettik. Gönüllü bir şekilde herkes her yerden getirebildiği kadarını getirdi. Van, Elâzığ ve İzmir depreminde deprem alanlarında bu etkinliklere devam ettik. Herhangi bir sponsor bulmadan her travmatik durumda, her faciada, çocukların yalnız kaldığı her yere gittik.’’
SPONSOR DESTEĞİ OLMADAN HAYATTA KALMAYA ÇALIŞIYORUZ!
SSA’nın oyunculuk, ses, nefes, diksiyon, pandomim, canlı heykel, tahta bacak, kanguru bacak ve performans sanatlarıyla ilgili akademik eğitim veren bir kuruluş olduğunu söyleyen Çoban, ‘’15 yıldır bu konuda iyi direndik, sponsorumuz yok hiçbir zaman da olmadı. Maddiyatı sağlayabilmek için örneğin bir belediyenin bir etkinliği var, bizden gelip proje istiyorlar. Bizde hazırlıyoruz. Oradan gelen paranın bir kısmı performans sanatçılarına dağıtılıyor. Masraflar gideriliyor, kostümler alınıyor veya hazırlanıyor. Sonrasında kalan parada yeni projelere yatırılıyor. Zaten ekiplerdeki çoğu kişi doktor, öğretmen, hemşire öğrencilerden oluşuyor. Türkiye’de de bu konuda belki de en çok proje gerçekleştiren ekiplerden biri biziz. Şu anda daha da bilinçli, yetkin projelerin içine giriyoruz. Çünkü artık yapabilirlik gücümüz fazla. Bizde alt nedeni olmayan hiçbir proje yok. Alt nedeni olmak zorundadır. Örneğin çocuk gelinler kötüdür, kadına yönelik şiddet kötüdür, savaşa hayır veya doğayı katletmeyin hepsinin bir alt metni bulunuyor. Sokakta bir çocuk parkında çocuk gelinler ile ilgili proje yaptık. Bugün itibariyle 70 kişilik bir ekiple çalışıyoruz, yaklaşık ellisi üniversite öğrencilerinden oluşuyor. Ama bizim 15 yılda ulaştığımız insan sayısı belki de 3 bin kişiye ulaşmıştır. Biz Türkiye’nin en büyük firmalarına projeler ürettik, reklam filmleri yaptık, eğitim çalışmalarına katıldık. Fabrikalarda iş güvenliğiyle ilgili projeler ürettik. Örneğin Marlboro’nun eğitim çalışmalarını yaptık. Turkcell, Tuborg, Samsung gibi birçok büyük firmaya gerilla reklam ve performans sanatları konusunda hizmetler verdik’’ ifadelerini ekledi.
Hatay’a devletin 4-4,5 günde anca gelebildiğini belirten Çoban, bölgede 350 bin oyuncak dağıttıklarının da üstünde durdu. Çoban, ‘’Sokak Sanatları Atölyesi olarak daha önce hem mülteci kamplarında hem deprem alanlarında hem de travmatik bölgelerde çalıştığımız ve tecrübe kazandığımız için depremi öğrendiğimiz andan itibaren hemen sosyal medyadan duyurularımızı yaptık. Biz SSA olarak Hatay’a gidiyoruz, oyuncak lazım, yüz boyası lazım, sosis balon lazım duyurularını yaptık ve 24 saat mühlet verdik toplanması için. Ertesi gün üç çanta dolusu malzemeyle gittik. Edindiğimiz tecrübelerimizden depremin olduğu ilk 5 gün bu tarz çalışmalar yapılamaz. Çocuklara yönelik bir şey yapamazsınız çünkü bir yas hali ve bir endişe hali var. O beş günlük süreçte arama kurtarma çalışmalarına destek olduk. Planlı bir şekilde Adana’ya uçakla geldik, oradan da otobüsle gece saat birde Hatay’a vardık. Depremin ertesi gecesi Hatay’da ışık yok, elektrik yok, yanımızda çadır yok, uyku tulumu yok, hava çok soğuk -5 dereceydi. Şehrin yüzde 75’i yıkılmış vaziyetteydi. Hatay’da söylenen rakamın daha çok üstünde can kaybının olduğunu söyleyebilirim. Devletin oraya ulaşması en az 4- 4,5 sürdü. Bizim şehre girdiğimiz andan itibaren bir yağmalama durumları vardı. Halk ihtiyacı olanları alabilir. Bu konuda herhangi bir sıkıntı yok ama kötü niyetli insanlar, ihtiyacı olmayan şeyleri de yağmaladılar. Biz elimizden geldiğince ilk 5 gün arama kurtarma çalışmalarına destek olduk. Hatay merkezde bir aileyi kendi çabalarımızla enkazdan çıkarttık. Üç kişiyi anne, baba ve çocuğu Samandağ merkezde de bizim yönlendirmelerimizle yine 14 günlük bebekle annesini arama kurtarmacılarla birlikte 15 saatlik bir çalışmayla kurtarabildik. Biz arama kurtarmacı değiliz ama o anda orada olduğumuz için yardım ettik. Sonrasında biz etkinliklerimize başladık, sosyal medyadan bir duyuru yaptık. Kostümlü, makyajlı bir şekilde burayız dedik. İhtiyaç listemizi yayınladık. Sosyal medya çok kuvvetli bir etkileşim oldu ve halk o videoyu 2 milyona yakın izlenme sayısına ulaştırdı. Deprem alanında gündüz çocukları eğlendirip akşam arama kurtarma yapan en az bir 20-25 kişilik bir grup oluşturduk. Gönüllülerden oluşan bir ekip kurduk, sonra yardımlar yağmaya başladı. Tırlarca oyuncak ve insani yardım malzemeleri geldi. Gönüllü sayımız arttı. 10 günün sonunda deprem bölgesinde en fazla oyuncağın bulunduğu depo bizim depomuz oldu. Totalde bir aylık süreçte 350 bine yakın oyuncak geldi ve bunların arasında 200 bine yakın kapalı kutulu oyuncaklar vardı. Ekstradan yardım malzemeleri geldi, bebek bezleri, ıslak mendiller, ayakkabılar, montlar bir noktada artık biz etkinlikleri yaparken bir ekipte dağıtım ekibi olarak arabalarla yardımları dağıtmaya başladı. 200 araba malzemeyi Yayladağı, Samandağı, Kumlu, Defne ve Hassa ilçelerine ulaştırdık. Depremin en fazla vurduğu yer olan Antakya merkeze dağıttık’’ şeklinde ifade etti.
‘BU SÜREÇTE İNSANLARDA GÜVENSİZLİK DUYGUSU OLUŞTU’
‘’Depremzedeler ilk etapta bizim kim olduğumuzu bilmedikleri için siyasi mi geldik, ticari mi geldik, maddi bir şey mi bekliyoruz, bilemedikleri için temkinli yaklaştılar’’ diye konuşan Çoban ilerleyen süreçte halkın, polisin ve jandarmanın kendilerine çok iyi davrandığını söyleyerek şu şekilde devam etti; ‘’Bizim orada o insanların arasında çadırların içinde aynı şartlarda yemek bulamadığımızı, duş alamadığımızı, gören hem asker hem polis hem de yerel halk sonradan çok destekledi. O süreçte Nihat Odabaşı ve ekibi geldi, onlar bir tır malzeme getirdiler. Cihangir gönüllüleri, bizim kendi paydaşlarımız, Gezgin Akademi Grubu ve Keyifçiler Kazanacak grupları sosyal medyadan örgütlenip, tırlarca malzeme getirdiler. Bize bir sürü insan yurt içinden, yurt dışından destek oldular bize. Bizden IBAN istediler, biz de tam tersini söyledik. Biz IBAN atmıyoruz. Gidin bildiğiniz, tanıdığınız birine o parayı yollayın, oda bize malzeme getirsin. Ben o parayı istemiyorum ki gelebiliyorsan al oyuncakları sen gel, sen kendin dağıt. Çünkü bu süreçte insanlarda güvensizlik duygusu oluştu. Çadır satanlara, kan satanlara karşı bir tepki oluştu. Biz SSA o süreçte hiç bağış toplamdık, herhangi bir şey istemedik. Oyuncaklar geldi, biz onları dağıttık. Alandaki insanların evi gibi olduk. Çok fazla çocuğa ulaştık. Hatay’da 50 bin çocuğa yardım eli uzattık. Çok büyük bir rakam çünkü zaten Hatay’ın nüfusu 1,5 milyondu. Çok fazla göç oldu. Deprem bölgesinden İzmir’e geldik. Buradaki depremzedeleri ziyaret ediyoruz. Ben hangi çocuğun nerde olduğunu biliyorum. Seferihisar’da, Urla’da, Foça’da, Torbalı’da, Ürkmez’de ve Gümüldür’de çocuklarımız var. Buradaki çocuklar ile ilgili çalışmalarımızı sonlandırmadan etkinliklerimize devam ediyoruz. Bizim SSA olarak Hatay’da yapabileceklerimiz bir sınırı var ama İzmir’de yapabileceklerimizin bir sınırı yok. Yazarlarla, sendikalarla, birçok yayıneviyle bir araya gelip toplantı yapıp onlardan çocuk kitaplarını aldık ve kütüphaneler oluşturmaya başladık. Bu çocuklar oralardan evlerine gidene kadar bizde imkan buldukça, araba buldukça gideceğiz. Burada yetkililere şunu söylemek isterim, bir oda dolu oyuncağımız var ama o çocuklara ulaşmak için araç sıkıntısı yaşıyoruz, mazot sıkıntısı yaşıyoruz, gönüllülere yemek sıkıntısı yaşıyoruz. 50 bin liralık bir bütçeyle ben bütün İzmir’deki her çocuğa gidebilirim.’’
‘HEM KONTEYNER HEM ÇADIR ALANI İHTİYACIMIZ VAR’
‘‘Biz SSA olarak Hatay’da yerel bir oluşum oluşturduk. Hatay Sanatçılar Derneği’ne ve Hatay Şehir Tiyatrosu birlikte bir alan oluşturmaya çalışıyoruz’ diyen Çoban yetkililere şöyle seslendi;’ Bu alanın oluşturulabilmesi için bir konteynır ayarlamaya çalışıyoruz. Konteynır bulabilsek yerimiz belli olacak. Antakya merkezde Abdullah Cömert Parkı’nın içinde hem konteynır hem çadır alanı ihtiyacımız var. Sanatçılar çadırlarımıza kalacak, yerlerinizi biz hazırlıyoruz. Yemeklerinizi biz karşılayacağız. Haftada 4 gün düzenli bir şekilde etkinlikler yaptık. Hatay’daki amaçladığımız şey gönüllüler dört gün boyunca bütün ilçeler, bütün köyler ve ihtiyacı olan her yere gidecek ve travma sonrasındaki o rahatlamayı sağlayacak. Biz bunun için çalışıyoruz. Bunun için bize yapılabilecek en büyük yardım konteynır. Belediyelerin binlerce konteynır var. İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle ile konuştuk, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile görüşmeye çalışıyoruz. Verecekleri bir veya iki tane konteynır Hatay’daki o oluşumun başlamasını sağlayacağız. ‘’
Paris’teki çocukların depremzede çocuklara mektup yazdığını belirten Çoban yaşanılan süreci şu şekilde anlattı; ‘’Paris’te üniversiteden bir arkadaşım Yunus Emre Enstitüsünde çalışıyordu. Orada Türkçe öğretmenliği yapıyor. Buradaki çocuklara mektuplar yazdırdıklarını söyledi, mümkünse depremzede çocuklara ulaştırabilir misin dedi. Bende seve seve götürürüm, sonuçta önemli ve anlamlı bir şey. Sosyal medyadan görüntülü de arayabilirlerdi ama bunun yerine zaman ayırıp yazmışlar çok anlamlı.
Bayramda İzmir’e gelince aldım ve Hatay’da Defne Atatürk Stadyumunda çocuklara verdim ve çok hoşlarına gitti, mutlu oldular. Mektuplar Türkçe yazılmıştı. Bizde oradaki çocuklardan mektup istedik onlar da mektup yazdı, onları da aldım getirdim seçim için buraya gelecek olan arkadaşıma vereceğim, onları da alacak götürecek. Bu durumun videolarını ve fotoğraflarını paylaşınca Yunus Emre Enstitüsü ve cumhurbaşkanlığına bağlı oldukları için de merkezin de çok dikkatini çekmiş. Şimdi bizden proje istiyorlar. Yani hem Hatay için hem bu çocuklar için, bizim için oyuncak toplamaya başladılar. Dünyanın birçok yerinde bizim ürettiğimiz proje veya oradaki yaptığımız çalışmalar duyuldu, biliniyor ama kendi kentimizde sesimiz çıkmıyor’’
Bütün dünya, bütün Türkiye, birçok belediyenin kendileri ile paydaş olarak çalışırken, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu konuda eksik kaldığını söyleyen Çoban cümlelerini şu sitemlerle sonlandırdı; ‘’Orada birçok şeyi yaptığını biliyoruz. İstanbul ve diğer iller kendi sanatçılarını sistematik olarak destekleyebiliyorlar. Diğer illerdeki sanatçılar kostüm derdine düşmedi, boya derdine düşmedi, çocuklara kullanacakları malzemelerin derdine düşmedi, yemek derdine düşmedi, barınma derdine düşmedi. Onu belediye bir şekilde sağladı. Biz İzmir’den giden sanatçılar olarak belediyemizden herhangi bir destek görmedik. Biz hatta şöyle bir teklifte de bulunduk, gelelim İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bulunduğu çadır alanlarında ücretsiz etkinlikler yapalım, çocuklara hediyeler verelim, bunu sağlayamadık, sağlayamadılar. Bize sadece şu soruldu, siz de oyuncak varmış, bizde de yollar mısınız? Tabii ki yollarız dedik, yolladık. Bize kendi belediyelerimizden ne bir teşekkür, ne bir destek gelmedi. Artık biz buranın kirasını, elektriğini, suyunu sağlayamıyoruz. Kızgınız.’’ (M.T.)
Haber Merkezi