Narin Güran cinayetinde gelişme! Diş izi kime ait? 

Narin Güran cinayeti davasında, tutuklu ağabeyi Enes Güran'ın kolundaki ısırık izlerinin kaynağının belirlenemediği açıklandı.

Adli Tıp raporunda, bu izlerin kime ait olduğuna dair kesin bir sonuca ulaşılamadığı, ancak izlerin cinayet günüyle uyumlu olduğu belirtildi. Raporda, diş izlerinin kimlik tespiti için yeterli özellikleri taşımadığı vurgulandı.

"NET BİR SONUCA ULAŞILAMADI"

Adli Tıp 2. İhtisas Kurulu, Enes Güran'ın kolundaki diş izlerinin, Narin Güran, Yüksel Güran veya kendisi tarafından mı yapıldığı konusunda kesin bir ayrım yapılamadığını kaydetti. Kurulun raporunda, "Eldeki tüm verilerle değerlendirildiğinde, Enes Güran’ın ısırılmasının kim tarafından gerçekleştirildiği hususunda net bir sonuca ulaşılamamıştır" denildi.

Raporda yer alan tespitler şu şekilde:

"Enes Güran'ın sağ ön kolunda tarif ve tespit edilen yumuşak doku lezyonlarının lokalizasyonu, travmatik etkileri, rengi dikkate alındığında olayın gerçekleşme zamanın Narin’in kaybolduğu günle uyumlu olduğu,
Mevcut lezyonların görünümü itibariyle, insan ısırık izi ile uyumlu olabileceği,

Adli Tıp Kurumu Adli Bilişim ihtisas Dairesi Ses ve Görüntü inceleme şubesinin raporu, Yüksel Güran'a ait olduğu bildirilen ağız ve diş ölçü modelleri, Enes Güran'ın diş ve çene muayenesi ile alınan diş izleri, Narin Güran'a ait panoramik grafi, otopsi verileri, skopi görüntüleri ve fotoğraflardan elde edilen diş ve çene bulguları hep birlikte değerlendirildiğinde;

Enes Güran'ın sağ ön kolundaki lezyonların Yüksel Güran, Enes Güran ve Narin Güran tarafından ısırılmak sureti ile meydana getirilmiş olabileceği, ancak söz konusu lezyonların Amerikan Adli Diş Hekimleri Birliği ABFO kriterlerine göre '5 sonuçsuz' kategorisinde olduğu, dolayısıyla diş izinden kimlik tespitine dönük özellikleri tanıya elverir ölçüde içermediği,

Eldeki tüm verilerle tüm bu hususlar değerlendirildiğinde Enes Güran'ın, Yüksel Güran tarafından mı Narin Güran tarafından mı yoksa kendisi tarafından mı ısırılmış olduğu konusunda adli tıbbi açıdan kesin bir ayrım yapılamadığı mütalaa edilmiştir."