Narin olayında 'siyasi çıkarlar korunuyor' iddiası
CHP İçişleri Politikalarından Sorumlu Genel Bakan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, Diyarbakır'da öldürülen 8 yaşındaki Narin ile ilgili, hükümetin bazı siyasi çıkarları koruma refleksi gösterdiğini söyledi
Diyarbakır’ın Tavşantepe Köyü’nde kaybolan sekiz yaşındaki Narin Güran,19 gün sonra, evlerinin yakınındaki dere yatağında bir çuvalda bulundu. CHP İçişleri Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, Narin Güran’ın cinayetine ilişkin açıklama yaptı. Açıklamasında, “Ülkenin yakından takip ettiği, kalbinin Narin ile attığı olayda, 3 kilometrekarelik alanda, onca teknoloji ve insana rağmen bir çocuk günlerce bulunamıyorsa, bu kolluk kuvvetlerinin yönetimindeki kişilerin sorumluluğudur. Failler hala bulunamıyorsa, bu da kolluğun değil ama soruşturmayı sevk ve idare edenlerin kusurudur” dedi.
Bakan, “Yasaklamanın asıl amacı, yasaklama kararında bulunan; ‘adli süreçlerin sağlıklı şekilde ilerleyebilmesi, delillerin karartılmasının önlenmesi, tanıkların ve diğer ilgililerin güvenliği ile kamu düzeninin korunması’ mı? Sosyal medya iddialarındaki Narin’in amcası olan şüphelinin muhtar ve HÜDA-PAR üyesi olması nedeniyle olayın üzerine gidilmemesi mi? Kuran kursunun tartışılmak istenmemesi mi? Kimseyi suçlamıyoruz, karar yargı sürecinin sonucunda verilecek. Mesele soruşturmanın neden etkin yürütülemediği” ifadelerini kullandı.
AKP Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun açıklamalarına dikkat çeken CHP’li Bakan şöyle devam etti: “Böyle konularda bile ortaya çıkıyor ki devlet mekanizması halk için değil, bazı siyasi çıkarları korumak için refleks gösteriyor. Geçmişte Rabia Naz ve Nadira Kadirova cinayetleri de benzer reflekslerle üstü örtülen cinayetler. Narin Güran cinayeti için AKP’li Galip Ensarioğlu’nun ‘Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var çünkü aile de bizim dostlarımız. Ailenin Hizbullahçı olduğunu söyleyenler de var ancak aile Refah Partisi geleneğinden gelen bir aile. Şu an AK Parti ilçe yönetiminde olan bir yeğenleri de var’ ifadeleri de bir kez daha bu refleksi doğruluyor. Yüreğimizi kanatan bir olay yaşandı. 21 Ağustos’tan bu yana haber alınamayan 8 yaşındaki Narin, köyüne 3 km uzaklıkta bir derede, çuval içinde bulundu. Peki, Narin’in bulunması neden bu kadar uzun sürdü? Failler neden hala bulunamadı? Burada İçişleri Bakanlığı’nın kusuru var mı? Bana kalırsa, var. Bunun sebebi, kolluk kuvvetlerindeki atamaların liyakate göre yapılmaması ve soruşturmanın dört başı mamur yürütülmemesidir. ‘Ne ilgisi var?’ izah edeyim: Son dönemlerde kayıp insanları bulmada ya da cinayetleri çözmede sosyal medyanın gücünü kullanarak gündüz kuşağı televizyon programlarının başarıya ulaştığını hepimiz biliyoruz. Başarının sırrı nedir? Polisin bulamadığını televizyon programları nasıl buluyor? Cevap basit. Cinayet soruşturmalarında olması gereken detaylı inceleme ve çapraz sorgulama gibi tekniklerin uygulanmasından kaynaklanıyor. Çünkü kamuoyu önünde olaylar didik didik ediliyor, çelişkilerin üstüne gidiliyor, taraflar tahrik oluyor, birbirini suçlamalar başlıyor, suçlamalar suçluluk psikolojisi içerisinde hataları getiriyor, cinayet sebebi olabilecek senaryolar kuruluyor, suçlular kendini ele veriyor ve sonunda itiraf geliyor. İşin aslı, kolluk kuvvetleri işini gereği gibi yapmadığı için, bu görev televizyon programlarına düşüyor.
Kendileri becermediği gibi yayın yasağı getirerek, medyanın olayın çözümüne katkı sağlamasını engellediler. Hâlbuki kolluk kuvvetleri soruşturmayı yönlendirmede medyayı etkin şekilde kullanabilirdi ama yasaklamaya gittiler. Kararın gerekçesi adli süreçlerin sağlıklı ilerleyebilmesi, delillerin karartılmasının önlenmesi, tanıkların ve diğer ilgililerin güvenliği ile kamu düzeninin korunması olarak açıklandı. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Ebubekir Şahin sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, tüm medyayı yayın yasağına uygun hareket etmeye çağırdı. Cinayet soruşturmalarında polis aslında aynı metodu izler ama canlı yayında olması işi hızlandırıyor ve bilgisi olanların canlı yayında ve olayın çözümünün bir parçası olmak adına gayretli şekilde katkı sağlamaya itiyor. Cinayet soruşturmalarında sürecin doğru yönetilmesi ve kamuoyunun katkısı olumlu yönde ilerlerse çözüme katkı sağlayabilir. Süreci yönetemiyorsanız yasaklama yoluna gidersiniz.
Ayrıca yasaklamanın asıl amacı, yasaklama kararında bulunan; ‘adli süreçlerin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi, delillerin karartılmasının önlenmesi, tanıkların ve diğer ilgililerin güvenliği ile kamu düzeninin korunması’ mıdır? Yoksa sosyal medyadaki iddialarda yer alan Narin’in amcası olan şüphelinin hem muhtar hem de HÜDA-PAR üyesi olması nedeniyle olayın üzerine gidilmemesi midir? Yoksa Kuran kursunun durumunun tartışılmak istenmemesi midir? Elbette kimseyi suçlamıyoruz, karar yargı sürecinin sonucunda verilecek. Ancak mesele soruşturmanın neden etkin yürütülemediğidir! Zaten etkin bir soruşturma olsaydı, Cumhurbaşkanı süreci bizzat takip edeceğini ifade etmezdi. Dezenformasyonla mücadele konusunda da devletin doğru bilgiyi kamuoyuna sunarak sürece katkı sağlaması gerekiyor. Devlet kurumlarının görevi, olan biteni istedikleri gibi şekillendirmek değil, halkın doğru bilgiye ulaşmasını sağlamaktır.
Ancak maalesef böyle konularda bile ortaya çıkıyor ki devlet mekanizması halk için değil, bazı siyasi çıkarları korumak için refleks gösteriyor.Geçmişte Rabia Naz ve NadiraKadirova cinayetleri de nitekim benzer reflekslerle üstü örtülen cinayetler. Nitekim Narin Güran cinayeti için AKP’li Galip Ensarioğlu’nun ‘Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var çünkü aile de bizim dostlarımız. Ailenin Hizbullahçı olduğunu söyleyenler de var ancak aile Refah Partisi geleneğinden gelen bir aile. Şu an AK Parti ilçe yönetiminde olan bir yeğenleri de var’ ifadeleri de bir kez daha bu refleksi doğruluyor. Etkin soruşturma yürütülmemesinin gerekçelerinden biri de bu refleks gibi duruyor... Böyle bir cinayette siyasi parti aidiyetinin ne önemi var? Bir milletvekili neden bunu söyler, anlamış değiliz. Zaten etkin soruşturma yürütülüyor olsaydı, Cumhurbaşkanı ‘süreci bizzat takip edeceğim’ demezdi herhalde... Kaldı ki Cumhurbaşkanı’nın bu soruşturmayı bizzat takip ettiğini varsayalım; kaybolan binlerce, on binlerce çocuğun soruşturmasında Cumhurbaşkanı’nın mı devreye girmesi gerekiyor bu ülkede? İçişleri Bakanı ne işe yarıyor, bunu da sormak lazım.”