Psikolog Topaloğlu: Ağlayacak alanları bile yok
yenikiraz.com'dan Semi Tektaş'ın haberine göre, 2014 yılından bu yana İzmir'de faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen...
yenikiraz.com’dan Semi Tektaş’ın haberine göre, 2014 yılından bu yana İzmir’de faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan İmece İnisiyatifi Derneği, 2015’ten itibaren binlerce mültecinin Türkiye’ye akın etmesiyle birlikte, Avrupa Birliği’ne gitmeye çalışanlara veya bölgeye yerleşerek uygun olmayan koşullarda yaşayanlara temel insani ihtiyaçlar sağlıyor. Yerinden edilmiş ve ekonomik açıdan dezavantajlı insanları ayrım gözetmeksizin desteklemek, eğitimlerine erişim noktasında katkı sağlamak ve güçlendirmek konularında, yoğunlukla İzmir’in unutulmuş yerleşimlerinde çalışıyor. 6 Şubat depremin meydana gelmesiyle birlikte depremden etkilenenlerin ihtiyaçlarını gidermek ve psikososyal destek vermek amacıyla 4 ay boyunca insani yardım çalışmaları yürüttü. İmece İnisiyatifi Derneği yardım süreci boyunca, bin civarı solar powerbank, 7 binden fazla aileye ulaşılarak gıda paketi, 9 binden fazla hijyen kiti dağıtımı, binlerce termal içlik, çorap, battaniye ve yorgan, uyku tulumu, bebek bezi, çamaşır deterjanı, çocuklara oyuncaklar, eğitim materyalleri vs. dağıtımı gerçekleştirdi. Bu 4 aylık süreçte depremzedelere psikososyal destek sağlayan Psikolog Kesire Topaloğlu, yaşanan tüm süreci gazetemize anlattı.
Depremin olduğu ilk hafta yola çıktık ve dernek olarak depremden etkilenen insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve insani yardım faaliyetlerinde bulunabilmek için orada bulunduk. Önce Antep’te daha sonra Adıyaman’da Malatya’da ve Maraş illerinde insanların acil temel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmalar yürütüp dağıtımlar yaptık. Gıda kapsamında gıda paketleri oluşturduk. Bu paketlerin içinde temel ihtiyaç malzemeleri olan un, yağ, şeker gibi malzemeler bulunuyordu. Fakat bu tabi ki ilk zamanlarda insanların ihtiyaç duyduğu bir şey değildi. Çünkü bunları pişirebilecek malzemeleri yoktu. O yüzden ilk etapta o anda tüketebilecekleri konserve dağıtımları gerçekleştirdik. Ulaşım zordu ve merkezde inanılmaz bir yıkım vardı. Yıkımın etkisi çok büyük olduğu için aslında ne kadar çok aktör varsa sahada olması o kadar iyiydi. Ulaşılamayan birçok bölge vardı. Dolayısıyla bizim de tercih ettiğimiz ve öncelik verdiğimiz bölgelerden ilki dağ köyleri ve merkeze uzak köyler oldu.”
3 AYLIK DESTEK
Mart ayında itibaren Malatya ve Adıyaman illerinde uluslar arası yarımdım kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorların desteği ile sahada ruh sağlı ve psikososyal destek alanında yetişkin çocukve gençlere yönelik çalışmalar yürüttüklerini belirten Topaloğlu, “Mart ayından itibaren de Adıyaman ve Malatya illerinde psikososyal destek faaliyetleri için ekipler oluşturmaya başladık. Yaklaşık 3 ay boyunca da psikososyal destek faaliyetlerinin yürüttük. Psikososyal destek için neler yaptık onu söyleyebilirim. Köy köy, ilçe ilçe, şehrin her bir noktasına ulaşmaya çalıştık, afetten etkilenenlerin psikolojik sağlığının ve psikolojik iyilik hallerini devam ettirebilmek, güçlendirebilmek için çeşitli grup çalışmaları ve bireysel görüşmeler yapmaya başladık. Bu destekleri yetişkin, genç, kadın, çocuk, her gruba sağladık. Psikososyal destek faaliyetleri için aile ve sosyal il müdürlükleri ile işbirliği içerisinde çalıştık” diye konuştu.
“MAHREMİYET YOK”
“En çok ihtiyaç konteynırlar da oldu çünkü hava koşulları çok değişkendi” diyen Topaloğlu,” Yağmur yağıyor, dolu yağıyor, inanılmaz kötü bir hal alıyor. Hele çadırın kurulduğu noktalar toprak yerler ise her yer çamur oluyor ve hijyen koşulları, yaşam koşulları çok zorlaşıyor. Dolayısıyla insanların en çok beklediği şey, bir an önce konteynırlarının tamamlanması ve konteynırlara geçebilmekti. Fakat konteynırların da tabii ki kendince getirdiği zorlukları var. Ama en azından o mahremiyet alanının oluşabilmesi, kendi konteynırlarının içinde bir tuvalet banyolarının olması, herkesin öncelikli isteğiydi. Çünkü ortak tuvalet ve duş alanları kullanılıyor ve mahremiyet yok. Bu kadınlar ve çocuklara istismara açık olması sebebiyle ekstra bir sorun haline ve tehlike oluyor” değerlendirmesinde bulundu.
“ÇOCUKLUĞUMUZ GİTTİ”
Topaloğlu, “Sadece evini kaybetmek ya da bir yakını, bir arkadaşını kaybetmek değil aynı zamanda yıkımlara şahit olmak ya da bunları duymak bile insanı travmatize edebiliyor. Malatya’da yıkılması gereken binlerce ev var ve oradaki insanlardan en çok duyduğum şey; ‘ belki canımız gitmedi, belki evimizi, canımızı, yakınımızı kaybetmedik ama çocukluğumuz gitti’ oldu.
“ANORMAL DURUMA VERİLEN NORMAL TEPKİLER”
Yaşanan bu depremden sonra depremzedelerin verilebilecekleri stres tepkilerinin normal olduğunu ama bu sürecin devam etmesi durumunda psikolojik destek almalarını gerektiğini söyleyen Topaloğlu, “Depremzedelerin tepkiler arasında uyku bozukluğu, yeme güçlüğü, konsantrasyonda güçlük, unutkanlık ya da her an sallanıyor olma hissi, kâbuslar görme, böyle büyük bir yıkıma yol açan olayın kendisini anormal dolayısıyla verilen bu tepkileri anormal duruma verilen normal tepkiler olarak tanımlıyoruz. Bunların yaklaşık bir ay kadar görülmesini normal olarak karşılıyoruz. Eğer bundan daha uzun sürüyorsa tepkiler ve hâlâ ilk günkü gibi yaşanıyorsa, yoğunluğu azalmak yerine artarak devam ediyorsa uzman desteği alınması gerektiğini ifade ediyoruz. Bu durumlarda zaten psikiyatriste yönlendirmeler yapıyoruz ya da daha uzun süreli görüşmeler yapılabiliyoruz. Artçıların devam etmesi de aslında bu tepkilerin azalmasını engelleyen faktörlerden bir tanesi oldu. Çünkü ilk zamanlarda çok büyük artçılar oluyordu dolayısıyla insanların o sürekli sallanıyor hissetme hali her an tetikte olma durumu yaratıyor” ifadelerini kullandı.
“EVLER ARTIK GÜVENLİ DEĞİL”
“Deprem bölgelerinde acı ve kayıp çok büyük olduğundan psikososyal destek faaliyetleri de daha uzun süreli devam etmesine ihtiyaç var.” diyen Topaloğlu, “Çok fazla insanlar var olmuş. “Evine girmekte zorlanan, depremin sebep olduğu yoğun kaygı ve korkuyla yaşamaya devam eden, kendilerini güvende hissetmedikleri için başka şehirlerde kalmaya devam eden ve evine dönemeyenler var. Haliyle depremden etkilenenler için çok daha uzun süreli bir psikososyal destek müdahalesinin olması gerekiyor. Güvenli yerler olarak tanımladığımız evler, artık güvende hissetmediğimiz alanlara dönüştü. Bu yüzden o güvenlik algılarını tekrar inşa etmek kısa sürede olabilecek bir şey de değil, birlikte dayanışmayla aşabileceğimiz bir şey olduğuna inanıyorum” şeklinde konuştu.
“BİRLİKTELİK UMUT OLDU”
Depremzedelerin yapılan dayanışmadan memnun olduklarını söyleyen Topaloğlu sözlerine şöyle devam etti: “İnsanların yanlarında olduğumuzun hissetmelerinin bile iyileştirici bir faktör olduğunu çok defa gözlemledik. Her seferinde bize ‘uzaklardan geldiniz? Bizim için geldiniz, teşekkür ederiz, iyi ki geldiniz’ gibi geri dönüşler aldık ve burada aslında o birlikte olma, birlikte hareket etmek dayanışma göstermek onlar için iyileştirici bir şeydi. Yanlarında olduğumuzu bilmek istiyorlardı. Mayısın ortası gibi bir zamandan bahsediyorum. Artık yardımlar artık azalmaya başladı, ilk günkü gibi değildi. ‘Herkes eski hayatına geri döndü ama biz hala burada çadırda kalıyoruz, unutulduk’ cümlelerini duymaya başladık. Yarını ifade eden cümleler kurmaya başlamışlardı haliyle. Hâlâ gündemimizde olması gereken bir konu aslında.”
SAHADA ÇALIŞANA DA DESTEK
“Hem deprem bölgesinde çalışan ve depremi doğrudan yaşamış hem de farklı illerden desteğe gelmiş psikososyal destek faaliyeti sunan yardım sağlayıcılara yönelik de destek faaliyetleri de yürüttük” diyen Topaloğlu, “Sahada çalışan farklı guruplarla öz bakım ve stres yönetimi konularını ele aldık. Bu süreçte sahada çalışırken travmatize olmamak adına nelere dikkat edilebilir onu anlattık. Bir saha çalışanı psikologun ‘bizim de psikolojimiz çelikten değil etten kemikten insanız ’ deyişine şahit oldum.”
İLK GÜNKÜ GİBİ
Topaloğlu, “Depremin üzerinden iki ay geçmiş olmasına rağmen her an deprem olursa çıkabilmek için günlük kıyafetleriyle uyuduğunu, hala pijama giymediğini ifade eden biri olmuştu. Bu aslında depremin nasıl bir etkisinin olduğunu çok açık örneklerinden bir tanesiydi benim için” dedi.
“ŞİDDET ARTTI”
Bir arada çok fazla insanın yaşadığını belirten Topaloğlu bu durumun şiddet olaylarını artırdığını belirtti. Topaloğlu sözlerini şöyle noktaladı: “İlk zamanlar da birçok insan bir arada yaşıyordu. Küçük bir odada 20-30 kişi beraber kaldığını ifade eden çok kişi oldu. Bunun da beraberinde getirdiği en büyük zorluklardan bir tanesi mahremiyet alanının olmayışı oldu. Buna verebileceğim en belirgin örnek bir depremzedenin ‘ağlayacak alanım yok’ demesiydi. O anda ağlamak istiyorsun ve duygularını ifade etmek istiyorsun, içini dökmek istiyorsun fakat bu ağlamayı gerçekleştirebileceğiniz bir alanınız yok. Dolayısıyla bu mahremiyet alanın kayboluşu, olmayışı beraberinde birbiriyle anlaşamayan birçok insanın bir arada tek bir çadırda yaşamak zorunda kalması, anlaşmazlıkları, aile içindeki çatışmaları arttırdı. Stres ve öfkenin artmasına ve şiddet vakalarının bu noktada artmasına neden oldu.”
Haber Merkezi