'Refah kaybı kronikleşti'

İzmir Ticaret Borsası'nın Haziran ayı Meclis Toplantısı'nda konuşan Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, 2024 yılının ilk...

İzmir Ticaret Borsası’nın Haziran ayı Meclis Toplantısı’nda konuşan Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, 2024 yılının ilk yarısını değerlendirdi. Türkiye’nin, ekonomide son yıllarda kredimizi tüketen süreçler  olan, pandemi ve depremin etkisiyle girdiği türbülansta yeni dengeye oturmuş göründüğünü belirten Kestelli, “Ülkenin risk primindeki düzelmeden kredi notu artış sinyallerine, gri listeden çıkış hazırlığından dış kaynak girişine kadar pek çok alanda normalleşme gelişmeleri yaşanıyor. Elbette her şey güllük gülistanlık değil. Yüksek enflasyon, vatandaşın refah kaybının kronikleşmesi, kurlardaki reel denge sorunu, kamu maliyesinde çifte açık meselesi başta olmak üzere pek çok alanda problemlerimiz yakıcı şekilde devam ediyor. Ülkenin sosyoekonomik zemini ne yazık ki çok kırılgan ve siyaset kurumunun da bu stres testini başarıyla geçmesi gerekiyor. Bu nedenle, büyük bir bedel ödeyerek inşa etmeye çalıştığımız yeni istikrar dönemi, adeta pamuk ipliğine bağlı. Diyebiliriz ki atılacak adımlarda konsensüs aranması, tarihimizin çok az kısmında bu kadar önemli ve kritik oldu” dedi.

Atılacak adımlardan ilkinin, vergi mevzuatında köklü değişiklikler içeren düzenlemeler olduğunu açıklayan Işınsu Kestelli, “Hem Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz hem de Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek orta vadeli programla uyumlu olarak hazırlanan taslak çalışmanın bayram sonrası Meclis gündemine sunulacağını ifade etti. Konu yurt dışı çıkış harcı ve bahşiş gelirlerinin vergilendirilmesi gibi kısmen popüler detaylar üzerinden tartışılıyor. Ancak, basında yer aldığı kadarıyla; Kayıt dışı faaliyetlere artırımlı ceza uygulanması, belediyelerin borçlarına düzenleme getirilmesi, bazı ürün ve hizmetlerdeki KDV ve ÖTV istisnalarının kaldırılması, ticari, zirai ve serbest meslek faaliyetlerinde bulunan mükellefler için “Asgari Gelir Vergisi” uygulaması ihdas edilmesi, yurt içi asgari kurumlar vergisi uygulaması gibi çok önemli konular yer alıyor taslak metinde. Devletin adalet, eğitim, sağlık ve güvenlik başta olmak üzere verdiği hizmetler ve yapacağı altyapı yatırımları için gelire ihtiyacı var. Bu gelir de vergiyle toplanıyor. Nitekim, 2023 yılında devletin 5,2 trilyon lira olan gelirlerinin yüzde 86’sı, yani 4,5 trilyonu vergi gelirlerinden oluşuyor. Vergileri devlet için sadece en önemli gelir kalemi olarak değil, aynı zamanda ekonomiyi yönlendiren bir maliye politikası aracı olarak da görmeliyiz. İyi bir vergi sistemi; ekonomik etkinliği bozmamalı; basit, esnek, şeffaf ve adil olmalı.

Ülke olarak bu özellikleri bütünlüklü olarak taşıyan iyi bir vergi sistemine sahip değiliz.85 milyon vatandaşımızın da bu konuda çok farklı düşünmediğine inanıyorum. Vergi gelirleri dolaylı ve dolaysız vergilerden oluşuyor. Genel bir yaklaşımla toplam vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin oranının düşük olması iyi ve adil bir vergi sistemine sahip olunduğu anlamına geliyor” diye konuştu.

Kestelli, dolaylı ve dolaysız vergilerle ilgili şu görüşlere yer verdi; “AB’de toplam vergi gelirlerinin üçte biri dolaylı vergilerden elde edilirken, geri kalan üçte ikisi dolaysız vergilerden sağlanıyor. Ülkemizde ise bu oran tam tersi. 2023’de devletin topladığı 4,5 trilyon liralık verginin 2,95 trilyonu yani yüzde 65’i dolaylı vergilerden oluşurken, 1,55 trilyonu yani yüzde 35’i dolaysız vergilerden oluştu. Aynı yılda, ülkemizde en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik kesimin toplam gelirin yüzde 50’sini, en fakir yüzde 20’lik kesimin ise gelirin yüzde 6’sını aldığını düşünürsek tablo çok daha net ortaya çıkıyor. Gelire oranla az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi almak ekonomik olduğu kadar sosyal olarak da sürdürülebilir bir durum değil. Herkesin ödeme gücüne göre adil vergi payını ödediği bir vergi sistemi kurmadığımız sürece gelişmişlik yolunda hep eksik kalmış oluruz. Hazırlanan vergi düzenlemesi paketine de bu anlayış ile bakılması gerektiğine inanıyor, ülkemiz için çok büyük önem taşıyan bu konuda tüm kesimler ile istişarenin önemini vurgulamak istiyorum.”

Hububat alım fiyatları hakkında da görüşlerini açıklayan Kestelli, “Ekmeklik buğday için kilo başına 9,25 lira ve makarnalık buğday için 10 lira fiyat belirleyen TMO, arpa fiyatını ise 7,25 lira olarak ilan etti. Böylece geçen yıla göre prim hariç şekilde ekmeklik buğdayda yüzde 12, makarnalık buğdayda yüzde 11 ve arpada yüzde 3,6 artış yapıldı. TMO’nun açıkladığı fiyatlar ile birlikte Bakanlık tarafından dış ticarete ilişkin de bazı kararlar alındı. Buna göre; 2018 yılı Eylül ayından bu yana yasak olan ve yurt içinde üretilen buğdaylarla yapılan un ihracatı serbest bırakıldı, buğday ve arpa ihracatı TMO’dan uygunluk almak şartıyla serbest bırakıldı, Dahilde İşleme Rejimi kapsamında buğday ithalatı 21 Haziran-15 Ekim 2024 tarihleri arasında durduruldu. Bu düzenlemeler ile özellikle hasat dönemindeki arz fazlasının ihracat ile desteklenmesi hedefleniyor. 2023 yılında 22 milyon ton buğday rekoltesi varken 11 milyon tonun üzerinde ithalat gerçekleştirildi. Bu yıl ise yaklaşık 21 milyon ton rekolte beklendiği açıklandı. Bu konu, TMO tarafından fiyatların açıklandığı 6 Haziran tarihinden bu yana doğal olarak çok tartışıldı.Tarımsal üretim maliyetleri nisan ayında bir önceki yıla göre yüzde 52, tüketici fiyat endeksi ise mayıs ayı itibariyle yüzde 75 artmış durumda. Maliyetlerdeki artış ve hayat pahalılığı dikkate alındığında açıklanan fiyatların üreticilerimizin beklentilerinin çok ama çok altında kaldığını söyleyebiliriz. Böyle bir ortamda üreticilerimizin gelecek yıl buğday ekim alanlarını azaltma olasılığının yüksek olacağını ön görebiliriz. TMO Genel Müdürümüz Ahmet Güldal ise açıklanan buğday fiyatının ortalama üretim maliyetinin oldukça üzerinde olduğunu, ayrıca destek ve fark ödemeleriyle 359 dolara denk gelen fiyatın, navlun dahil dünya fiyatlarından yaklaşık 90 dolar daha yukarıda olduğunu ifade etti. Özetle zor dönemden geçen ekonominin neden olduğu sorunlar nedeniyle hemen her üründe yaşadığımız; alıcının da satıcının da memnun olmadığı bir piyasa yaşanıyor buğdayda. Bir taraftan tüm dünyanın en stratejik ürün olarak kabul ettiği buğday üretiminde sürdürülebilirliği sağlamak, diğer taraftan dünya lideri olduğumuz un ihracatında yerli hammadde kullanım oranını yükseltmek için buğday üretimini sürdürülebilir şekilde artırmak zorundayız” diye konuştu.

 

Haber

GEÇEN YIL 89 OLAN YANGIN BU YIL AYNI DÖNEMDE 414 OLDU

Yangınlara da değinen İTB Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, “Bayram süresince yoğunluğu artan ancak bizleri sevindirmekten çok üzüntüye boğan konulardan birisi de, orman ve mera yangınlarıydı. Öncelikle, Diyarbakır ve Mardin’de yaşanan mera yangınlarında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır diliyorum. Elbette ki giden canlar geri gelmez ama kalanların hayatlarına zor da olsa devam edebilmeleri adına yaşanan maddi kayıpların devletimiz tarafından bir an önce telafi edileceğine inanıyorum. Orman yangınlarına gelince… Orman Genel Müdürlüğü’nün açıkladığı verilere göre uzun bayram tatilini de kapsayan 1 Haziran-22 Haziran arası dönemde 414 ayrı noktada orman yangını çıktı. Geçen yılın aynı döneminde bu sayı sadece 89’du. 22 günlük süredeki yangınlarda geçen yıl 50 hektar ormanlık alan zarar görürken, bu yılki yangınlarda zarar gören alan 2 bin 669 hektara ulaştı. Yazın en sıcak günleri asıl şimdi başlıyor. Ülke olarak orman varlığı açısından zaten çok parlak bir noktada değiliz. Tüm vatandaşlarımızı özellikle yaz ayları boyunca daha dikkatli olmaya davet ediyorum” dedi.

Kestelli kadın cinayetlerini de hatırlatarak, “Bir diğer üzücü konu ise son dönemde hızla artan kadın cinayetleri ve kadına şiddet. Bu konuda toplumda çoğunluklu bir duyarlılık ve sağduyu olmasına karşın maalesef artarak yaşanan cinayetleri engelleyemiyoruz. Elbette sorunun çözümü her şeyde olduğu gibi temelde eğitim. Ancak verilecek cezaların daha da ağırlaştırılmasına ve yargı süreçlerinin hızlandırılmasına da çok ihtiyaç var” diye konuştu.

“ZORLU SÜREÇTEN GEÇİYORUZ”

İzmir Ticaret Borsası Meclis Başkanı Ömer Gökhan Tuncer de son yıllarda maalesef iklim değişikliği, hala artçı etkilerini yaşadığımız pandemi, Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail-Hamas Savaşı gibi nedenlerle dünya ekonomisinin zor bir süreçten geçtiğini, dünya genelinde şu an ekonomide en öne çıkan ve genel olarak tüm uluslararası raporlara yansıyan sorun ekonomik belirsizlik süreci, etkileri ve nasıl aşılacağına yönelik alınacak tedbirleri kapsadığını açıkladı.

Haber

Bu çerçevede ülke üzerinde durulması gereken sorunların farkında olması ekonomik belirsizliğe karşı kısa – orta ve uzun vadeli planlamalarla doğru pozisyonları alabilmek gerektiğini vurgulayan Tuncer, görüşlerini şöyle dile getirdi; “Bu açıdan orta vadeli programı çok önemsediğimizi pek çok kez dile getirdik. Bu tedbirlerden birisi olacak vergi düzenlemesi için yoğun bir çalışma yapıldığını biliyoruz. Umuyorum ülke olarak ekonomik faaliyetlere destek olacak, vergi yükünü eşit ve makul bir şekilde dağıtacak ve kayıt dışı faaliyetleri azaltacak adil bir düzenleme yapmayı başarabiliriz. 6 eylül 2023 tarihinde açıklanan programın üzerinden 9 ay geçti ve programın ne kadar uygulanabildiği, kararların ne kadarının hayata geçirildiği verimlilik sonuçları üzerine bir değerlendirme yapılması ve kamuoyu ile paylaşılmasının faydalı olacağı kanaatindeyim. Tarım sektörümüzde yaşanan gelişmelerde doğal olarak genel ekonomiden çok farklı değil. Bazı alanlarda olumlu ilerlemeler kaydedilse de tarımda da arzu ettiğimiz istikrar ve başarıyı bir türlü yakalayamıyoruz. Nitekim üreticilerimizin en önemli sorunlarının başında gelen tarımsal üretim maliyetleri artmaya devam ederken, üretici fiyatları da buna paralel artmaya devam ediyor. TÜİK güncel verilerine göre tarımsal girdi fiyat endeksi yıllık yüzde 52 ve tarım ürünleri üretici fiyat endeksi yıllık yüzde 61 arttı. Üretim sürecine konu olan gübre, ilaç ve işçilik gibi mal ve hizmetler son bir yılda ortalama yüzde 35 artarken, tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmetler yüzde 76 oranında artış gösterdi. Üretici fiyatlarında en yüksek artış son bir yılda yüzde 83 oranla çok yıllık bitkisel ürünlerde gerçekleşirken canlı hayvanlar ve hayvansal ürünler yüzde 74 oranında arttı. Balıkçılık ve su ürünleri sektöründe ise üretici fiyatları yüzde 53 oranında artarken orman ürünleri ve ilgili sektörler yüzde 48 oranında arttı. Ürün bazında yıllık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 155 oranındaki artış ile yağlı meyveler olurken küçükbaş ve büyükbaş canlı hayvanlar ile bunların yan ürünleri olan çiğ süt ve yapağı gibi ürünler yüksek oranda artış kaydeden diğer alt gruplar oldu. Enflasyonla mücadelede başarılı olamadığımız sürece bu artışların önüne geçemeyeceğimizin hepimiz bilincindeyiz.”

HÜSNİYE SEVAL ACUN

Bakmadan Geçme