Sağlık çalışanları neden göç ediyor?
yenikiraz.com.'dan Semi Tektaş'ın haberine göre, Türkiye'de TÜİK verilerine göre yıllık enflasyonun giderek yükselmesi, ekonomik dengenin bozulması...
yenikiraz.com.’dan Semi Tektaş’ın haberine göre, Türkiye’de TÜİK verilerine göre yıllık enflasyonun giderek yükselmesi, ekonomik dengenin bozulması ve sağlıkta şiddet vakalarını artmasıyla beraber birçok sağlık çalışanı yurt dışına göçtü. Türk Tabipleri Birliği’ne göre bu yılın ilk yarısında 938 doktor ülkeden ayrıldı. Bu sayı geçen yıl bin 400 olarak rapor eldi. 2021 yılında bin 405 hekim yurt dışına gitmek için TTB’ye başvururken, bu rakam 2022’de 2 bin 685’e yükseldi. Bu sağlık çalışanlarında biri de İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hemşire olarak görev yaparken Almanya’ya göç eden Buse Göl. Buse Göl’ün Almanya’yı tercih ederken ekonominin önemli olduğunu söylerken esas önemli olanın ise insanca yaşamak olduğunu belirtiyor.
Almanya’ya gitme sürecini anlatan Göl, “Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’nde 4 yıl lisans eğitimi 1 yıl da hazırlık eğitimi aldıktan sonra mezun oldum. Sonra KPSS puanımla devlet dairesinde hemşire olarak görev yapmaya başladım. Üniversiteden mezun olduğum gün Almanya’ya gitmeye karar verdim. Çünkü staj yaptığım zamanlarda hemşirelerin haklarının nasıl çiğnendiğini gördüm. Yapılan meslek içi mobbingi gördüm. Genel olarak Türkiye’de insan olarak yaşamanın zor olduğunu zaten biliyordum. Kendimi mutlu hissetmek için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ekonomik olarak da sosyal olarak da iktidar olarak da huzursuzdum. Kendimi rahatça ifade edemiyorum, rahatça giyinemiyordum. Açıkçası sadece mesleki koşullardan dolayı değil, insan olduğumu hissetmek için farklı bir ülkeyi gidip görmeye ihtiyacım vardı” dedi.
Buse Göl
DENKLİK SINAVI
Almanya’da denkliğin sağlanamadığı için hemşire yardımcılığı ile mesleğe başladıklarını belirten Göl, “Şu an Almanya’da hemşire yardımcısı (krankenpflegehelferin) olarak çalışıyorum. Çünkü burada beni tam olarak hemşire tanımıyorlar. Benim hemşire olarak çalışmaya başlamam için bir sınavı daha geçmem gerekiyor. Bu süreçte devam eğitimi alacağız. Daha eğitimlerim başlamadı, maksimum bir yıl sürecek şekilde bir eğitim alacağız. Bu eğitim işte 3 gün eğitim 2 gün iş şeklinde olacak ve eğitimlerimizde iş gününden sayıldığı için ben tekrardan hemşire yardımcılığı maaşını almaya devam edeceğim. Burada brüt ve net maaşlar olarak baktığımda hemşire yardımcısının maaşı bin 800 euro net olarak alıyoruz. Hemşire olduğumda da 2 bin 500 euro net ücret olarak değişecek. Bazı değişkenler bu ücreti değiştirebiliyor. Çünkü evliysen, çocuğun varsa alacağın miktar değişiyor. Şu an asgari ücretten biraz fazla ücret alıyorum. Bu maaşla bile aslında evime çıkıp bir maaşımla rahat rahat bir şeyler alabiliyorum. Onun dışında araba bakıyorum şu an araba almak burada biraz daha kolay. Ekonomik olarak gerçekten çok çok daha iyi” ifadelerini kullandı.
“EKONOMİ İKİNCİ SIRADA”
“Öncelikle Almanya’ya gelen bir insan direkt ekonomik bir beklentiye giriyor” diyen Göl, “Benim de ekonomik beklentilerim tabi ki vardı ama tamamen gitme sebebim ekonomik değildi. Ekonomi benim için ikinci ya da üçüncü sıraya girer. Birinci sıradaysa kesinlikle haklarımın olması, özgürce bir şeyleri yapabilmek. Bir şeyler yaptıktan sonra suçlama ya da yanlış anlaşılma korkusunun olmaması. Bir kadın olarak Türkiye gibi bir yerde yaşamak çok zor ki aslında bunun için çok özgür olabileceğim İzmir gibi bir şehirde yaşıyordum. İzmir’de hayat canlıdır ya da sosyal hayat aktiftir. Dışarı çıktığında kimse bakmaz, kıyafetin daha özgürdür ama artık orada bile gerçekten kendini rahat hissedemiyor insan. Özgürce istediğin şeyi söyleyemiyorsun. Bu gibi haklar sebebiyle gelmek istedim buraya” değerlendirmesinde bulundu.
İŞ YÜKÜ HAFİFLİĞİ
Almanya’ya geldiğinde beklentileri arasında iş yükünün hafiflemesi olduğunu söyleyen Göl, “Almanya’ya gelince birçok zorluk yaşayacağımın farkındayım. Ama bunu ekonomik olacağını düşünmüyorum. Buraya ilk geldiğimde maaşımı almama rağmen rahat rahat alışverişimi yapabilmiştim. Gıda fiyatları beklentimi bir şekilde karşıladı. Burası da zaten ufak bir yerdi. Aslında Türkiye’de Urla gibi bir şehir. Bir üniversite hastanesinde çalışıyorum. Beklentim biraz daha iş yükümü hafifletip daha az çalışmaktı. Çünkü Türkiye’de tek hemşireye 20 hasta neredeyse düşüyordu. 24 saat nöbet tutuyoruz ve kesinlikle dinlenme fırsatın olmuyor. Mobbinge maruz kalıyoruz sadece kendi meslektaşlarım değil, herkes tarafından kalıyoruz. Hakkını arayamamak ve hakkını alamamak. Sendika dediğin kurum bile aslında senin hakkını savunmak için kurulan bir kurum değil. O yüzden açıkçası beklentilerim daha fazla haklarımın olması yönündeydi. İnsan gibi yaşamak ve insan gibi çalışmak. Hangi meslek grubunda çalışıyorsanız o meslek grubunun haklarının olması ve bu hakların uygulanması gerekiyor” açıklamasında bulundu.
EĞİTİM AÇISINDAN TÜRKİYE
“Türkiye, sağlık eğitimi açısından kesinlikle çoğu ülkenin önünde” diyen Göl, “Gerçekten eğitim olarak çok üstün. Özellikle ben Ege Üniversitesi mezunuyum; Ege Üniversitesi’nde aldığım eğitimin farkını burada görüyorum, hissediyorum. Sağlık alanında ne kadar bilgili ve donanımlı olduğumu hissediyorum. Ama çalışma koşulları olarak çok kötü çalışma koşullarında çalıştığımızı söyleyebilirim. Bunun sebeplerinden birisi de hasta yoğunluğu. Hasta yoğunluğu ve insana değer verilmemesi. Ülkemiz de çok fazla insan olduğundan dolayı değerli şekilde iletişim kuramıyoruz. Bir hastaneye gittiğimde birisiyle iletişim kurmak gerçekten zor. Hasta olarak da zor personel olarak da. Bir hasta geldiğinde sana nasıl hitap etmesi gerektiğinin farkında olmadan geliyor. Hasta yoğunluğu çok fazla 5 dakikaya kaç tane hasta sığdırabiliyor. Ameliyat sonrası bir hafta değerlendirilmesi gereken hastaları biz günübirlik göndermek zorunda kalabiliyoruz, kalacak yer sıkıntısı yaşadığımızdan dolayı” şeklinde konuştu.
UZUN NÖBET SAATLERİ
Türkiye’de uzun nöbet saatlerinden şikayetçi olan Göl, “Türkiye’de 24 saat nöbet tutuluyor ve bu gerçek. Asistan doktorlar 36 saat nöbet tutuyor. Bazıları nöbet ertesi de gelmek durumunda kalıyor. Viziteleri doktorluk hizmetlerine katılabiliyorlar. Bunlar kesinlikle insancıl şeyler değil. Kendi canını hiçe atarak aslında orada birisinin yaralarını sarmaya çalışıyorsun. Sağlıksız olan bir insan başkasının sağlığını nasıl iyi yapabilir? Benim kafamda hiç istemediğim durumlar. Stajyerken gördüklerimden sonra gerçekten Almanya’ya gitmek için emin oldum” dedi.
SAĞLIKTA ŞİDDET
“Sağlıkta şiddet konusunda psikolojik şiddete maruz kaldım ve belki o an o ortamı terk etmek durumunda kalmasaydım belki de fiziksel şiddete dönebilirdi. Bu şekilde şeyler o kadar yaygın ki ve insanlar bunu kendilerinde hak olarak görebiliyorlar” değerlendirmesinde bulunan Göl şöyle devam etti; “Hastalar gelip sana bir şeyleri yapmanı emrediyor, yapmadığın müddetçe de yapmak zorundasın gibi davranabiliyorlar. Ben genel olarak hastalarımla ya da meslektaşlarımla ya da farklı meslek grubundaki arkadaşlarımla üslubuma dikkat ederek konuşmaya çalışırım ama maalesef bunu yapan insan sayısı çok az. Mesleğe bir değer verilmiyor açıkçası ne bazı meslektaşlarım tarafında ne de bazı hasta tarafından. Hemşire kendi mesleğine değer vermiyor ya da başkası kendi mesleğine değer vermiyor. Bu şiddet olayı gerçekten çok fazla gündeme gelmiş bir konu. Ne doktorlarımız ve hemşirelerimiz ne sekreterlerimiz öldü ya da şiddete maruz kaldılar. Bu yüzyılda böyle olayların yaşanması çok iç karartıcı. Asla ileriye gitmediğimizin bir kanıtı bu. Ben kendi can sağlığıma tehlikeye atarak. Türkiye’de her gün işe gidip geliyordum. Çünkü gelen hastanın yanında silahı var mı, yok mu? Bunlar belirsiz şeyler, hastanın ya da yakınının bir anda cinnet geçirip de seni öldürmeyeceğinin bir garantisi yok ve öldürse de o öldüren kişinin bir ceza alacağının da bir garantisi yok. İnsan canının bir garantisi yok. Bir dava açıyorsun o dava sonuçlanmıyor ya da gerçekten yıldırılıyorsun, yoruluyorsun.”
MATERYAL SIKINTISI
Göl, Sağlık sisteminde kullandığımız materyaller çok daha kaliteli burada. Kullandığımız ilaçlardan, ekipmanlardan, medikal malzemelerden, cihazlardan her şey gerçekten çok daha kaliteli. Eğer ki bu cihazları ve ekipmanları Türkiye’de kullanabilseydik, Türkiye’deki bilgi birikimle gerçekten çok daha güzel işler yapabileceğimize inanıyorum. Almanya’daki hak, hukuk, her şey çok çok güzel olmasına rağmen ben eğitim alanında Türkiye’nin çok daha ileride olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.
“EV BULMAK ZOR”
Göl, “Ev sayısının yetersiz olması, kira ya da satın almak neredeyse imkânsız. Hem ev sayısı yetersiz hem de ev bulduğunda bir Alman’ın sana güvenmesi için sunman gereken evraklar var. Türkiye’de bu işe baktığında ev sahibi kiracı bulur. Emlakçı evi kiracıya gezdirir. Eğer uygun olursa verir. Ama burada herkes belge istiyor ve özellikle ben Türkiye’den gelmiş birisi olarak onların gözünde göçmen sınıfına girdiğim için minimum 3 aylık gelirimi göstereceğim, şu an kaldığım lojmandaki faturalarımı ve aidatlarını düzenli ödediğime dair belge ve hastaneden bir sıkıntının olmadığına dair belge alarak kimim, nereden geliyorum gibi bir özgeçmişle başvuruyorum. Onun dışında kredi notu gerekiyor. Herhangi bir sıkıntının olmadığına dair bir bankadan da bir belge almamı istiyorlar ve bunların hepsini benim dökmem gerekiyor. Yine bunları dökebilmek için de bir terminalden randevu almam gerekiyor. O randevuyu almak da aslında zor öncesinde bir mesaj atıyorsun, arıyorsun ya da mail atıyorsun. Çoğu işlerde e-posta üzerinden dönüyor burada. İşler birazcık yavaş ilerliyor” diyerek sözlerini noktaladı.
Haber Merkezi