Sait Faik Eserleri İnkılâp Kitabevi'nde

Türk edebiyatının önemli öykücülerinden Sait Faik Abasıyanık, ölümünden yetmiş bir yıl sonra İnkılâp Kitabevi etiketiyle okurla buluşuyor. Sait Faik, sokağın içinden seslenen deniz esintili öyküleriyle tüm zamanlara hitap ediyor

Zülfü Livaneli’nin özel seçkisi içinde okura sunulan Sait Faik Abasıyanık kitapları arasında Semaver, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Son Kuşlar ve Alemdağ’da Var Bir Yılan yer alıyor. Kitapların önsözünü kaleme alan Livaneli, Sait Faik için “Bir ada gibi yaşadı Türk edebiyatı denizinde” diyor.  

İnkılâp Kitabevi tarafından hazırlanan bu yeni edisyonda eskiyen ve sık kullanılmayan kelimeler için detaylı sözlük çalışması yer alıyor. Öykülerdeki tarihi olaylara, tasvir edilen mekânlara, gündelik hayattan yapılan atıflara dair açıklayıcı dipnotlar bulunuyor. Öykülerde küçük insanın hikâyesine tanık oluyor, fabrikada, vapurda, meyhanede izliyorsunuz. Eski İstanbul sokaklarında nostaljik gezi fırsatı sunan eserler, Cumhuriyet Türkiye’sinin ayak izlerini görme fırsatını da okurlara sağlıyor.

İnkılâp’ın okurların beğenisine sunduğu beş kitap:

Semaver
Semaver edebiyatımıza damga vuracak bir yazarın habercisiydi. Sait Faik, 1936’da yayımlanan ilk kitabıyla güçlü bir çıkış yapmıştı. “Küçük insan”ın görmezden gelinen yaşantısını öykülerine taşımış, ölümsüz karakterler yaratmıştı. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu öykülerdeki insanlar, bugün yaşıyormuş gibi aramızda dolaşmaya devam ediyor. Türkiye’den Fransa’ya kadar geniş coğrafyadan öykülerin yer aldığı kitapta otobiyografik anlatılar ön plana çıkıyor. Adapazarı’ndaki çocukluğu, Grenoble’deki öğrenciliği, İstanbul’daki ilk yılları… Bu zaman aralığındaki gözlemlerinden beslenen bu öyküler; yazarın yaşama sevincini ve emekçi insanlara duyduğu sevgiyi ortaya koyuyor. Sait Faik; ilk kitabında okuru “Stelyanos Hrisopulos Gemisi” ile okyanus ötesi düşlere yolculuğa çıkaracak, “Meserret Oteli”ne misafir edecek, sokaklarda sabahlayan “Birtakım İnsanlar”la tanıştıracak. Semaver’de pişen, üzerine rüyalar serpilen bir fincan salep eşliğinde…

Lüzumsuz Adam
Lüzumsuz Adam’da Sait Faik’in 1940 ile 1948 yılları arasında yazdığı öyküler yer alıyor. Sait Faik’in öykücülüğünde dönüm noktası olarak kabul edilen kitapta şehir yaşantısından bunalan, kalabalıktan kaçan, sevgisizliğin içinde yalnızlaşan insanlar anlatılıyor. Lüzumsuz Adam, aynı zamanda flanör -aylak kent gezgini- tiplemesinin edebiyatımıza bir yansımasıdır. Kentin sokaklarında kaygısızca dolaşan ve gözlem yapan karakterlerde korku, karamsarlık, bezginlik gibi duygular ön plandadır. Sait Faik’in kitaba ismini veren Lüzumsuz Adam öyküsünde dediği gibi: “Bineyim bir Boğaziçi vapuruna günün birinde. Bebek’le Arnavutköy önlerinde arka taraftaki oturduğum kanepeden kalkayım, etrafıma bakayım; kimseler yoksa denizin içine bırakıvereyim kendimi.”

Mahalle Kahvesi
Mahalle Kahvesi, Sait Faik'in beşinci öykü kitabı. İkinci dönem kitapları içindeki eserde yirmi iki öykü bulunuyor. Diyalogların öne çıktığı kitapta yoksul insanların ve kentli bireyin yaşamından kesitler var. Usta yazar laubalilik, kötülük ve ikiyüzlülüğün kaynaştığı şehirde, insanlık sınavı geçirmemişlerin, sandalında son nefesini verenlerin öyküsünü aktarıyor. Yaşama sevinci ve insan sevgisini eksik etmeden. Sait Faik, Mahalle Kahvesi’nden sesleniyor okura. Kendi insanlarını, sokaklarını anlatıyor. Bu kitapta halkın içinden gelen, halkına bağlı bir “mahalle çocuğu”nun öykülerini okuyacaksınız.

Son Kuşlar
Sait Faik, Son Kuşlar eserinde dört tarafı sularla çevrili karalarda dolaştırıyor okuru. Yeşil ve mavinin kesiştiği yerde. Denizi, teknesi, balığı, rüzgârı ve kuşuyla bütünleşmiş ada insanlarıyla tanıştırıyor. Kimi zaman meyhanede kimi zaman kahvehanede kimi zaman balıkçı teknesinde. Doğanın görkemi kadar yıkımın yarattığı tahribata da rastlayacaksınız. Sanki bugünleri görürcesine “Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı,” diyor. Ve şöyle uyarıyor: “Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.” Bu hikâyeleri nasıl mı yazdı? Şöyle yanıtlıyor usta yazar: “Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”

Alemdağ’da Var Bir Yılan
Sait Faik’in hayattayken yayımlanan son eseri. Varoluşçuluk ve sürrealizmden izler taşıyan bu kitap, dil ve anlatım olanaklarını geliştirmekle kalmadı, aynı zamanda öykücülüğümüzün akışını değiştirdi. Edebiyatımıza armağan niteliğindeki Alemdağ’da Var Bir Yılan birçok öykücüye pusula olmaya devam ediyor. Bu kitapta sevgisine karşılık bulamayan, kent yaşantısından bunalan, doğanın içinde huzur arayan insanlar anlatılıyor. Yazar “Eftalikus’un Kahvesi”de çevresinde olup bitenleri gözlemliyor, “Yalnızlığın Yarattığı İnsan”ı resmediyor, tüm olumsuzluklara rağmen doğanın içinden gelecek “Hişt, Hişt!” seslenişini duymaya ve duyurmaya çalışıyor.