Taşsız 'dede' türbesi
Yeni İzmir Gazetesi’nden Şaha Çimen’in haberine göre, Seferihisar’ı Seferihisar yapan sadece yavaş şehir olması değil aynı...
Yeni İzmir Gazetesi’nden Şaha Çimen’in haberine göre, Seferihisar’ı Seferihisar yapan sadece yavaş şehir olması değil aynı zamanda içinde barındırdığı kültürel geçmişinin büyük etkisi vardır.
Teos antik Kenti ile köyleriyle şenlikleri ile adeta geçmişe bir ayna tutan Seferihisar’ın yüz yıllardan beri bilinen ve sahiplenilen bir de “Dede Türbesi” var. Şimdilerde Mustafa Efendi Türbesi olarak bilinse de aslında kendi gibi köklü bir ve bir o kadar da eski bir hikâyesi vardır.
Seferihisar’ın Sığacık Mahallesi’nde yer alan bu türbeyi bu kadar önemli kılan sadece tarihi geçmişi değil aynı zamanda yıllar boyu farklı kültürlerin bir çatı altında toplandığı yer de olmuştur.
Seferihisar halkının aktardığına göre bu türbe yıllarca mesire yeri olarak kullanılmış. Sığacık’a marina yapılmadan önce Seferihisar’ın önemli geleneklerinden olan Hıdırellez şenlikleri bu alanda yapılırdı.
Seferihisar için bu kadar önemli olan “Dede Türbesi”nin hikâyesini, geçmişini doğma büyüme Seferihisarlı olan Sevil Ege anlattı.
“İÇİ BOŞ”
Türbe ile alakalı araştırmalar yapan Sevil Ege, türbenin hikâyesini sadece gerçek Seferihisarlılar bilir diyerek şöyle anlatıyor: “Bizim şu an Seferihisar Sığacık Mahallesi’nde bulunan bu türbenin hikâyesine geçmeden önce şunu bilmemizde yarar var. Türbe Dede olarak bilinen bu yapının içerisinde aslında kimsenin naaşı yoktur. Bu herkesçe bilinen bir yanlıştır. Bu gerçeği yalnızca gerçek Seferihisarlılar bilir.
Eski zamanlarda (13-14. yüzyıl civarı olduğu tahmin ediliyor) tabii Ege Denizi’nde yolculuk yapan bir denizci fırtınaya tutuluyor. Gökyüzünde ayın ve yıldızların olmadığı kapkaranlık bir gece. Sığınacak bir liman bulamayan denizci ve tayfaları parçalanmak üzere olan tekne içinde dua etmeye başlarlar. Artık umutları tükenmiştir. O sırada garip bir şekilde üzerlerine bir ışık süzülür. Öyle bir ışıktır ki sanki onlara yol gösterir gibi dalgalar üzerinden atlamaktadır. Kaptan hemen tayfalara seslenir son bir çaba ile ışığa doğru dümen çevrilir. Küreklere asılırlar ve Sığacık Körfezi’ne giren gemi sahili bulur ve demirler. Onlar sahile yanaşıp kendilerine güvene aldıkları anda karadaki bu ışık söner. Oysa kaptan orada bir deniz feneri olduğunu sanmıştır. Kaptan sabahın ilk ışıkları ile sahile çıkar. Etrafı araştırmaya başlar. Ama hiçbir ize rastlayamaz. Etrafta bir çoban bile yoktur. Ortada ışığın onlara yol gösterdiği yere oturur ve dua eder. Sonra tayfalarına dönüp burada bir zat-ı Muhterem yatıyor olmalı bize yol oldu, ışık verdi buraya bir türbe inşa edelim der. Türbe inşa edilir ve o denizci yoluna devam eder. Türbenin taşı yoktur. Çünkü orada sadece bir ışık vardır. İleriki dönemde Sığacık Kalesi inşası sırasında fark edilen türbe tamir edilerek bugünkü haline getirilir. Ama yine de taşsız bırakılır. Çünkü herkes efsaneyi bilmektedir. Türbenin içi boştur.”
“BEKTAŞİLER’DEN GELİYOR”
Seferihisar’ın Sığacık Mahallesi’nde bulunan ve bütün Seferihisarlılarca bilinen türbenin Dede türbesine dönüş hikâyesi ise şöyle aktarıyor Sevil Ege: “1826’da Osmanlı döneminde vahim bir olay gerçekleşir. İstanbul’da yaşanan bu olay Bektaşilerin yıkımıyla sonuçlanır. Sultan II Mahmut, Bektaşi tekkelerinin kapatılması talimatını verir. Bu esnada pek çok Bektaşi’nin de sürgüne gönderilmesi emredilmiştir. Rodos seferi sırasında inşa edilen ve yoğun yerleşimi olmayan Sığacık Kalesi de sürgüne uğrayan bir Bektaşi ailesinin yeni evi olmuştur. Sürgüne gelen Bektaşi ailesi burada yaşamaya adapte olmuş ve yerli halk ile kaynaşmış. Huzur içinde yaşamlarına devam etmeye başlamışlardır. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Bektaşiler Sığacık’ta bulunan türbeyi fark etmişlerdir. Bundan sonrası için bu türbeye “Dede “demeye başlamışlardır. Bektaşilerin türbe için kullandıkları bu isim zamanla ağızdan ağızda dolana dolana günümüze kadar türbe Dede olarak gelmiştir. Bektaşi ailesinin türbeye Dede ismini verdikten sonra bu türbe yıllarca Dede türbe olarak bilinmiştir. Ancak zamanla Dede türbe bir takım kulaktan dolma bilgilerle Mustafa Efendi türbesini dönüşmüştür. Daha önce dediğim gibi türbenin içinde kimsenin naaşı yoktur ve Mustafa Efendi de tamamen sonradan eklenmiş bir isimdir.”
MERMERCİNİN İŞ GÜZARLIĞI
Yüzyıllar boyu günümüze kadar gelen ve dönem dönem tamir edilen Dede türbesinin Mustafa Efendi Türbesi olma durumunu da anlatan Sevil Ege, türbenin Mustafa Efendi adıyla hiçbir alakasının olmadığını söyleyerek, “Bundan çok değil yaklaşık 17 yıl öncesine kadar Seferihisar’da mermer işi yapan bir kişi Dede türbesini ziyaret ediyor. Bu mermerci ilçeye sonradan yerleştiği için hikayenin özünü net olarak bilmiyor. Ziyareti sırasında türbenin bir taşı olmadığını fark eden mermerci bu duruma içerleniyor. Bundan sonra Sığacık’taki bir kahveye gidip oradaki bir vatandaşa durumun aslı astarını soruyor. Mermercinin soru sorduğu Sığacıklı ise mermerciye şöyle bir oyun oynuyor; Türbenin içinde Mustafa adında bir zatın yaşadığını ifade ediyor ancak Mustafa dediği kişi Sığacıklı’nın dedesinden başka kimse değil. Sığacıklı dedesinin adını mermerciye anlattıktan sonra bizim mermerci gidip bir mermerin üstüne Mustafa Efendi yazarak mezar taşı yapıyor. Mermercinin Mustafa Efendi olarak yazdığı bu taşı alıp türbenin başucuna yerleştiriyor. O dönem durumun farkına varan yetkililer o taşı kaldırmak yerine müdahale etmiyorlar. Gel zaman git zaman mermercinin yazdığı Mustafa’yı Efendi mezar taşından sonra türbenin gerçek hikâyesi unutuluyor ve insanlar özellikle hikâye bilmeyen insanlar türbeyi Mustafa Efendi adında bir zata ait olduğunu zannediyorlar. Tabii bunun arasında da iki farklı hikaye doğuyor sonrasında. Sığacık’ta türbenin hikayesini sorduğunuzda daha doğrusu türbenin kime ait olduğunu sorduğunuzda bir kesim Mustafa Efendi yatıyor der ki başkası da türbeyi yaptıran denizcinin adının Mustafa olduğunu söyler. Yani orada da yine bir birliktelik sağlanmaz daha önce de dediğim gibi bu hikâyenin aslını yalnızca yerli Sığacık halkı bilir” dedi.
Haber Merkezi