• Haberler
  • Gündem
  • Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı: Kurtuluş ve yeniden doğuşun hikayesi

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı: Kurtuluş ve yeniden doğuşun hikayesi

Cumhuriyet, bir ulusun yönetim biçimi olarak halkın egemen olduğu, özgürlüklerin ve eşitliğin korunduğu bir siyasi sistemdir....

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı: Kurtuluş ve yeniden doğuşun hikayesi
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Cumhuriyet, bir ulusun yönetim biçimi olarak halkın egemen olduğu, özgürlüklerin ve eşitliğin korunduğu bir siyasi sistemdir. Cumhuriyetin tarih boyunca birçok ülkede kabul edilmiş ve uygulanmış farklı türleri vardır ancak temel ilkesi her zaman aynıdır: Halkın kendi kaderini tayin etme hakkı ve demokratik yönetim. Cumhuriyet, birçok ulus için bir kurtuluş ve yeniden doğuş işaretidir.

Cumhuriyetin önemi, bir ulusun kendi kaderini çizme yetkisi ile başlar. Monarşik sistemlerde iktidar genellikle miras yoluyla geçer ve halkın etkisi sınırlıdır. Ancak Cumhuriyet, her vatandaşın eşit şekilde katıldığı serbest ve adil seçimlerle liderlerini seçme fırsatı sunar. Bu, demokrasi ilkesinin bir yansımasıdır ve halkın iradesini yansıtan bir yönetim biçimi olarak Cumhuriyet, insanların kendi ülkelerini şekillendirme gücünü simgeler.

Haber

Cumhuriyet aynı zamanda özgürlüklerin ve eşitliğin korunmasının bir aracıdır. Temel hak ve özgürlükler, bir Cumhuriyet’in temel taşlarıdır. Bireylerin düşünce, ifade, inanç ve eşitlik gibi temel haklarına saygı duyulur. Bu, herkesin farklı inançlara, kültürlere ve yaşam tarzlarına saygı gösterdiği bir toplumu teşvik eder. Cumhuriyet, toplumsal gelişim ve ilerleme için zemin hazırlar, çünkü eşitlik ve özgürlük, her bireyin potansiyelini en üst düzeye çıkarmasına yardımcı olur.

Cumhuriyet, eğitim, bilim, sanat, ve kültür gibi alanlarda toplumsal ilerlemenin itici gücü olmuştur. Eğitim, bir Cumhuriyet’in temel taşlarından biridir ve herkesin eşit bir şekilde eğitim alma hakkına sahip olduğu bir sistem sunar. Bu, toplumun bilinçlenmesini ve bilgiye dayalı bir geleceğe yönelmesini teşvik eder.

Atatürk, Cumhuriyet’e giden yolu Nutuk’ta şu şekilde anlatmaya devam ediyordu:

Bizimle görüşte ve yapılan çalışmalarda uzlaşma ve işbirliği aramayı gerekli bulmaksızın bağımsız ve gizli çalışan bir grup belirdi. Bu grup, iyi niyetli ve hakkı tutar gibi görünerek bütün parti üyelerini kendi görüşlerine çekmekte başarılı olmaya başladı. Örnek olarak, bir parti toplantısında, İçişleri Bakanlığı’na Erzincan milletvekili bulunan Sabit Bey’in, Meclis İkinci Başkanlığına da İstanbul’da bulunan Rauf Bey’in Meclis’ce seçilmesini karar altına aldırdı (25 Ekim 1923).

Oysa, ben, Sabit Bey’in İçişleri Bakanı olmasını uygun görmemiştim. Sabit Bey’in bazı illerin valiliklerinde bulunmuş olmasını, yeni Türkiye’nin yeni şartlara bağlı iç işlerini idare edebileceğine yeterli bir delil sayamıyordum. Rauf Bey’in de Meclis İkinci Başkanlığı’na seçilmesini doğru bulmuyordum. Çünkü, Rauf Bey, daha dün Hükûmet Başkanı idi. O makamı, ne gibi duyguların etkisinde kalarak hareket ettiği için terke mecbur edildiği bilinmekteydi. Buna rağmen, onu Meclis’in İkinci Başkanlığı’na getirmekle, bütün Meclis’in onunla aynı görüşte olduğunu yani bütün Meclis’in, Lozan Barış Antlaşması’nı yapan ve Hükûmet’te Dışişleri Bakanı olarak bulunan İsmet Paşa’nın aleyhine olduğunu göstermek maksadı güdülüyordu. Efendiler, yeni Meclis, ilk döneminde, gizli bir muhalefet grubunun tuzağına düşme durumuyla karşı karşıya kaldı. Fethi Bey ve arkadaşları, Hükûmet işlerini sükûnetle yürütemeyecek bir duruma getirildi. Fethi Bey bu durumdan bana defalarca şikâyet etti ve kendisi Hükûmet’ten çekilmek istedi. Öteki bakanlar da aynı şekilde şikâyetlerde bulunuyorlardı. Kötülük, Hükûmet’in Meclis’ce seçilmesinden ileri geliyordu. Bu gerçeği çoktan görmüştüm.

‘UYGULANMASI İÇİN SIRASINI BEKLEDİĞİM BİR DÜŞÜNCENİN UYGULANMA ZAMANI GELMİŞTİ’

Ben, Meclis’te, gizli ve muhalif bir grubun bulunduğunu fark ettikten, Meclis çalışmalarında duyguların hâkim duruma geçtiğini gördükten ve Bakanlar Kurulu’nun çalışma düzeninin her gün olur olmaz birtakım sebeplerle altüst edilmekte olduğuna kanaat getirdikten sonra, uygulanması için sırasını beklediğim bir düşüncenin uygulanma anının geldiğine hükmetmiştim. Bunu itiraf etmeliyim. Buna göre, şimdi vereceğim bilgileri ve yapacağım açıklamaları anlamak daha kolay olacaktır. Efendiler, Halk Partisi’nin Rauf Bey’i kendisi toplantıda buIunmadığı halde Meclis İkinci Başkanlığı’na, Sabit Bey’i de İçişleri Bakanlığı’na aday seçtiği tarih 25 Ekim 1923 Perşembe günüdür. Aynı gün ve ertesi Cuma günü Hükûmet üyeleri Çankaya’da benim başkanlığımda toplandı. Gerek Hükûmet Başkanı Fethi Bey’in ve gerek diğer bakanların istifa etmeleri zamanının geldiğini ve bunun gerekli olduğunu bildirdim. Meclis’ce yeni hükûmet seçildiğinde, şimdiki hükûmette bulunan üyelerden yeniden seçilenler olursa, onlar bu seçimden sonra da istifa ederek yeni hükûmete katılmayacaklardır, esasını da kabul ettik. Yalnız, o zamanlar, bakanlar gibi seçilen ve kabineye dahil bulunan Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, bu kararın dışında bırakıldı. Çünkü ordu yönetim ve komutasının rastgele birisine verilmesi doğru görülmedi. Efendiler, bu türlü hareketin ve alınan kararın nasıl bir maksada dayandığı incelenirse, şu sonuca varılır:

Haber

İhtiraslı grubu, hükûmet kurmakta tamamen serbest bırakıyoruz. Şimdiki kabinede bulunan bakanlardan hiçbiri katılmaksızın, tamamen istedikleri kimselerden oluşan, istedikleri gibi bir kabine kurarak memleket mukadderatına hâkim oImalarında bir sakınca görmüyoruz. Fakat ne hükûmet kurmaya ve ne de kursalar bile memleketi yönetme iktidarı göstereceklerine emin bulunuyoruz. Meclis’i aldatmaya çalışan ihtiraslı grup, şu veya bu tarzda bir hükûmet kurmayı başarabildiği takdirde, bir müddet bu hükûmetin idare şeklini ve idaredeki iktidarını takip etmenin ve hatta ona yardımcı olmanın doğru olacağını düşündük. Fakat bu şekilde kurulacak bir hükûmet, memleket yönetiminde ve yeni gayelerimizi gerçekleştirmekte beceriksizlik gösterir ve başka maksatlara yönelirse, bunu Meclis’te açıklayarak, Meclis’i aydınlatma yolunu tercih ettik. Hükûmet kurmayı başaramadıkları takdirde, doğacak karışıklığın Meclis’i uyandıracağı tabiî idi. Bunalım ve karışıklığın devamına seyirci kalınamayacağından, işte o zaman, bizzat müdahale ederek ve tasarladığım şekli açıkça ortaya koyarak işi kökünden halledebileceğimi düşünmüştüm.

Haber Merkezi

Bakmadan Geçme