Yatacak yeri yok!
Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre dünya çapında yaklaşık 300 milyon insanın depresyon, 50 milyon insanın bunama...
Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre dünya çapında yaklaşık 300 milyon insanın depresyon, 50 milyon insanın bunama yaşıyor, 23 milyon insan şizofren ve 60 milyonun da bipolar bozukluğu rahatsızlığından etkileniyor. Ülkemizde ise antidepresan kullanıcı sayısı her geçen gün artıyor. 2019 yılında 49 milyon 857 bin, 2020’de ise 54 milyon 625 bin kutu olan antidepresan satışının 65 milyon kutuya kadar çıktığı ifade ediliyor. Bunun insanlarımızın ruh halini yansıttığına dikkat çekiliyor. Uzmanlar, ülke insanının ruh halinin bozuk olduğunu vurguluyor. Bununla kalmayıp Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yatacak yerin bulunamadığını belirtiyor. Hal böyle olunca da yatıp tedavi olması gereken hastalar da aramızda dolaşıyor. Şiddet ve saldırı olaylarındaki artış ise bu tezi doğruluyor. Araştırmalarımızın sonuçlarına göre konunun hiç de ötelenmeyecek bir durumda olduğu tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriliyor.
Ruh sağlığının önemini aktaran gazetemizin yazarı psikolog Hazal Sansür, tedavi sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalara değinerek, “Tedavi edilmemiş ruhsal hastalıklar intihar oranını ciddi anlamda arttırıp, bireylerin yakınlarına ve topluma ciddi zarar vermeleri demektir. Bu süreçte ailenin bozukluğu iyice araştırıp, tedavi sürecinde destek olmaları önemlidir. Tedavi sürecine girildikten sonra aileye de büyük görev düşer. Ailelerin ilk önceliği, ailedeki hastaya nasıl davranacakları olmalıdır. Çok fazla korumaya almadan, yardıma ihtiyacı olduğunda yanında olunması önemlidir. Atak dönemleriyle ilgili dikkatli olmalılar. Bazen zor gelse de, aile içindeki çatışmaları ve gerilimleri ortadan kaldırma konusunda sabırlı olun. Bu süreçten geçmek aileler içinde yıpratıcıdır. Bu nedenle aile bireylerinin psikolog yardımı almasıyla, bu süreci daha rahat atlatabilirler. Şuan dünya genelinde en çok görülen ruhsal bozukluklar; kaygı bozukluğu, depresyon, şizofreni, alkol ve uyuşturucu bağımlılığıdır” açıklamalarında bulundu.
AİLELER NE YAPABİLİR?
Aile bireylerin birinde dahi ruh sağlığı bozukluğu yer alıyorsa, aile üyelerinin de riskte olduğunu söyleyen Sansür, “Ailelerin ilk yapması gereken şey, bireylerde bozulmayı fark ettikleri an yardım almalarıdır. Bir uzman tanısı aldıktan sonra tanılarla savaşmayın. Savaşmanız hem durumun kötüye gitmesini sağlarken, hem de bozukluğun artmasını sağlar. Davranış problemlerini veya sosyal problemleri görmezden geldikçe, bozukluğun şiddeti zamanla daha da artar. Arttıkça tedavisi ve değişim süreci daha da zorlaşır. Tıpkı bedenimiz gibi, ruhumuzda hastalanabilir. Bu farkındalığı sağlayıp, yardım almaktan kaçınmamak gerek. Özellikle çoğu bozukluk ergenlik dönemlerinde kendini gösterir. Şuanda çocuk ve ergen gruplarında da ciddi davranış sorunları var. Bozulmalardan şüphelendiğiniz an bir ruh sağlığı uzmanından yardım almaktan çekinmeyin. Ayrıca aile bireylerinizde ruh sağlığı bozukluğu yaşayan biri varsa, aile üyelerinin de riskte olduğunu unutmamalılar. İnsanlar olarak, biyopsikososyal varlıklarız. Psikolojik ve sosyal travmalarla baş edemediğimizde, biyolojik olarak hangi ruh hastalığını taşıyorsak onu geliştiririz. Bu nedenle, yakınlarımızdaki ruh hastalıkları hakkında farkındalık sağlamamız önemlidir. Yapılan bir çalışmada, toplumumuzdaki sağlıklı bireylerden her 3 kişiden 1’nin ruhsal rahatsızlık geçirme ihtimali çok yüksek. Psikolojik sağlamlığımızı yükseltmeli ve gereken yerde yardım almayı unutmamalıyız” açıklamalarında bulundu.
Psikolog Hazal Sansür
MANİSA DOLDU
Avrupa’da akıl ve ruh sağlığı tedavisi için kişi başına düşen yatak sayısı bakımından Türkiye en sonda yer alıyor. Ayriyeten bu hastaneler her şehirde bulunuyor. Türkiye’de 11 akıl hastanesi bulunmaktadır. Bu hastanelerin bazılarına ise doluluk nedeniyle hasta kabul edilmemekte. Yatış kararının hastalığın şiddetine göre belirlendiği hastanelerin bazıları adli vakalarda dahi hasta kabul edemeyecek kadar doluluğa sahiptir. O hastanelerden biri de Türkiye’de 11 ile hizmet vererek bölge hastanesi niteliğinde olan Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi. Ortalama 300 yatak kapasiteli hastanenin doluluk oranı yüzde 105’e ulaştı. Bu durumunda son zamanlarda psikolojik destek alma ihtiyacı yaşayan hastaların artmasının ve bu alanın öneminin zamanla kavranmasının olduğunu ifade den Psikolog Hazal Sansür, “Psikiyatri alanında, son dönemlerde hasta sayısının artmasıyla yetersiz hale gelmiştir. Kaynakların yetersiz olması da, tedavisiz kalan birçok ciddi hastanın olması demektir” açıklamalarında bulundu.
Özellikle pandemi döneminden sonra psikolojik destek alma ihtiyacı hisseden insanların oranlarında yüksek bir artış olduğunu ifade eden Sansür, “Ülkemizde maalesef ki son zamanlarda psikiyatri servisine başvuru oranı çok fazla arttı. Pandemi ile birlikte hastanelerdeki psikiyatri yatan servis doluluk oranı % 95’e ulaşmıştı. Şu anda ise birçok hastanede doluluk oranı yüzde 100’e ulaşmış durumda. Bunun ilk sebebi, ekonomik veya sosyal nedenlerden dolayı artık toplumun birçoğunun ruh sağlığını ciddi anlamda kaybetmeye başlamasıdır. Ruh sağlığı ne kadar bireysel algılansa da, aslında birey veya aile yapılarındaki bozulmalar toplumu da ciddi boyutta etkiler. Evde ailesine şiddet uygulayan bir antisosyal bozukluğu olan birinin, topluma karıştığında bir çalışana veya yoldan geçen birine karşı da saldırgan davranması olasıdır. Ve yavaş yavaş toplulukta kendimizi güvende hissetmemeye başlarız. Ve bizim ruh sağlığımızda bundan etkilenir. Diğer bir doluluk nedeni ise, ülkemizdeki psikiyatri servislerindeki yatak sayısının azlığıdır. Yatan hasta servisleri, zor ve her yerde tedavi edilemeyecek hastaların oldukça kontrollü bir şekilde tedavi edildiği yerlerdir. Hasta yoğunluğu çok fazla ve giderek artıyor. Ve tedavi edilmeyen hastalar hepimiz için tehdit taşıyor. Hastaların tedavilerini kontrollü bir şekilde gerçekleştirilip, onlarında toplum içinde var olmalarını sağlamalıyız” ifadelerini paylaştı.
Deniz Hancı