“Dil Belası”

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yukarıdaki başlık aynı zamanda İmam-ı Gazali’nin bir kitabının adıdır.

Sahip olduğunuz organların doğru kullanıldığında sayısız faydaları olduğu gibi, amacına uygun kullanılmadığında ise maalesef pek çok zararları da vardır. Bunlardan biri de dilimizdir.

Dil, günün başlangıcında diğer bütün organların “Ne olur bugün bizleri sıkıntıya sokacak bir şey söyleme!” diye yalvardıkları müstesna, bir o kadar da tehlikeli bir organdır.

Atalarımız, “Bülbülün çektiği dil(i) belasıdır.” demişler.

Bülbül güzel öttüğü için kafese konulmuş, özgürlüğünü sesi yüzünden yitirmiştir. Ötmenin de bir sınırı vardır, haddinden fazla ötersen buna zevzeklik derler, zevzeklik eden bülbül de olsa başına bela alır, anlamında kullanılan bir atasözüdür.

İnsan, bundan ders almalı, dilini tutmalıdır. Düşünülmeden söylenen sözler, yersiz konuşmalar insanın başını derde sokar. İlle de konuşacak, yazacaksan ölçü belli, sevgili peygamberimiz:

‘‘Kim Allah’a ve ahret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sussun.’’ buyurmuşlardır.

 “Söz gümüş ise sükût (susmak) altındır.” demişlerdir. Elbette konuşulacak yerde de konuşmak bir erdemdir.

Konuyla ilgili şu söz büyük bir sözdür:

“Batıl / yanlış şeyleri söyleyerek insanlara nasihat eden, konuşan şeytandır. Hakkı söylemekten sakınan ise dilsiz şeytandır.”

Japonlar, “Çocuklarınıza dilini tutmasını öğretin, çünkü onlar zamanı gelince konuşmayı zaten öğreneceklerdir.” derler.

Ayrıca insan her yerde söylemeyeceği bir şeyi hiçbir yerde söylememelidir.

Dilimizle işlediğimiz günahlar nelerdir?

Sevgili peygamberimiz bir keresinde:

“Müslüman, dilinden ve elinden (diğer) Müslümanların (emin ve) selâmette bulunduğu kimsedir…” buyurarak dilin elden daha tehlikeli bir suç aletine dönüşebileceğine dikkatlerimizi çekmiştir.

Maalesef bu hadis birçok yerde Türkçeye tercüme edilirken “dilinden ve elinden” değil de, “elinden ve dilinden” şeklinde sıralama değiştirilerek tercüme edilmiştir. Oysaki Arapça orijinal metinde “dil” önce gelmektedir. Böyle sıralanmasının binlerce hikmetinden biri, dilin yaptığı tahribatın diğer organlardan çok daha fazla olmasıdır.

Dil hariç diğer organlarımızla bir ya da iki günah işleyebiliyoruz.

Oysaki başta gıybet etmek, iftira atmak, yalan söylemek, laf taşımak, hakaret etmek, alay etmek, küfür etmek, inkâr etmek gibi neredeyse tamamı büyük günahlardan sayılan bunca suçu maalesef dilimizle işliyoruz.

Sosyal medyada paylaşılanlar da aynen bu kategoride değerlendirilmektedir. Maalesef sosyal medyada işlenen günahların tövbesi de neredeyse imkânsızdır.

Onun için bir şey söylemeden, yazmadan, paylaşmadan tekrar tekrar bir daha düşünelim, “acaba bu sözü söylersem, bu yazıyı paylaşırsam hangi büyük günahı işlemek üzereyim” diye.

Çünkü “Söz ağızdan çıkana kadar o senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra sen onun esirisindir.” Aynen öyle de paylaşacağın bir mesaj, bir fotoğraf ve bir video enler tuşuna basana kadar senin, bastıktan sonra artık tapelerde yerini alacaktır. Sahibine ya sayısız sevap, yâda günah olarak geri dönecektir.

İnsan çoğu zaman söylediklerinden pişmanlık duyar da, söylemediklerinden pişman olan pek görülmemiştir.

İstanbul’ un fatihi Sultan Mehmet: “Söylemediğim hiçbir şeyden pişman olmadım.” demiştir.

Bu yazımızı da şu hadis-i şerifle bitirelim. Peygamber efendimiz:

“Kim bana, iki çene ve apış arası (nı koruma) mevzuunda söz verir kefil olursa, ben de ona cennet için kefil olurum.” buyurmuşlardır.

“Dil Belası”

Yorumlar kapalı.