Av. Çiler Nazife Koşar

Efelerin Efe’si

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Cumhuriyet, Büyük Millet Meclisi Kanun-ı Esasi Encümeni’nin (Anayasa Komisyonu), 1921 Anayasa’sının altı maddesinin değişmesi maksadı ile hazırladığı tasarının kabul edilmesi suretiyle, 29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20.30’da, “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında ilan edildi.

Bir gün önce, 28 Ekim akşamı, Mustafa Kemal yakın arkadaşlarını Çankaya’da yemeğe çağırdı. Çoktandır üstünde çalıştığı, uğruna savaşlar verilen “mucizeyi” paylaşacaktı. O yemekte, dört kelime Türk halkının kaderini değiştirecekti. Mustafa Kemal arkadaşlarına dönüp şöyle dedi: “Yarın, Cumhuriyet’i ilan edeceğiz.”

29 Ekim sabahı, Mustafa Kemal milletvekilleri ile görüştükten sonra hazırlanan Cumhuriyet önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu. Meclis’te bir gün önce, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa’nın birlikte hazırladığı 1921 Anayasası’nın bazı maddelerinde değişiklik yaptıkları kanun tasarısı kabul edildi.

Cumhuriyet’in ilanı 1923 yılında 101 pare top atışı ile kutlandı, 1924 yılında ise tüm yurtta şenlikler düzenlendi. Resmi olarak kutlanan ilk Cumhuriyet balosu ise, Cumhuriyetin ilanının bayram kabul edildiği 29 Ekim 1925 tarihinde, Ankara’da Fresko Bar’da düzenlendi.

Fresko Bar, Ankara’nın ilk modern barlarından birisiydi. 1925’de Bankalar Caddesi’nde, “Şehir Bahçesi” adıyla açıldı. Ağaçlıklı, havuzlu, çiçeklerle bezeli bu bahçe, zoraki “Ankaralı” İstanbullular için çölde vaha idi. Sahipleri Levanten Jül Fresko ve eşiydi. Şehir Bahçesi yıkılınca, Fresko Bey barını Çankırı Caddesi’ne taşıdı. Adını “Fresko Bar” olarak değiştirdi. Ahşap ve tek katlı bu bar, hali vakti yerinde müşterileri ile dikkat çekiyordu.

Mustafa Kemal, bu baloya Afet Hanım ve manevi kızlarıyla katıldı. Türk kadınlarının sayısının azlığı işin tadını kaçırsa da, bir ilk olarak tarihe geçmesi kaçınılmazdı.

İkinci Cumhuriyet balosu, 29 Ekim 1926 tarihinde Türk Ocağı’nda kutlandı. Türk Ocağı o zamanlar Ankara’nın Hamamönü semtinde, Şengül Hamamı’nın yanındaki eski Ermeni mektebinin binasındaydı.

Balo gecesi bu harap binanın salonunda, duvar diplerine sandalyeler dizildi. Herkesin sus pus sıralanıp oturduğu, sessiz hareketsiz, hatta kadınsız; biraz hazin bir toplantıydı bu. Bu baloya katılan birkaç Türk kadınından biri olan Süreyya Ağaoğlu anılarında kısaca şöyle aktarıyordu:

“Büyük bir heyecanla hazırlanmış, yüzüme de pudra sürmüştüm. Girişteki aynada yüzümü görünce hiç beğenmeyip mendille sildim. O günlerde o küçücük bina bizim için sanki bir saraydı.”

Gecenin ilerleyen saatlerinde Mustafa Kemal’ in çok sevdiği ve milli bir oyun olarak gördüğü zeybek havaları çalınıp dans edildi. O tam bir efeydi, zeybekti. Namı diğer Sarı Zeybek’ti. Takip eden yıllarda da Cumhuriyet Bayramlarında balolar düzenlendi. Sadece Atatürk’ün öldüğü yıl yapılmayan balolar, İkinci Dünya Savaşı’na dek hız kesmeden sürdü. Hatta 1930 yılında Türk Ocağı’nda kutlanan Cumhuriyet balosuna, Yunan Başvekili Venizelos ve eşi de katıldı. Bu Cumhuriyet balosunda, Mustafa Kemal’ in, Yunan Başvekili’ nin eşi Bayan Venizelos’ la yaptığı dans bir hayli alkış aldı ve bu arada Bay Venizelos da hayatında hiç dans etmediğini itiraf etti.

Ancak her şey Cumhuriyeti ilan etmekle bitmeyecekti; daha yapılacak çok devrim, çağdaş uygarlığa ulaşma yolunda verilecek çok savaş vardı. Mustafa Kemal 30 Ekim sabahı Cumhuriyet’in ilk başbakanı olacak olan İsmet Paşa’ya mektubunun bir kısmında şöyle yazmıştı: “Bize geriye, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal görev bu. Bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.”

Mustafa Kemal bu mektupla bir yandan ülkenin bulunduğu sefil durumu tek tek rapor ediyor, bir yandan pes etmeyeceklerinin sinyallerini veriyordu. Bir taraftan da yapılacak devrimlerin zamanla ve sağlam temele dayalı yapılması gerektiğini söylüyordu. Ancak bunları yaparken, günümüze ulaşan bir yol haritası da çiziyordu. Bu yol haritası; daima daha ileriye, daha çağdaş, daha yenilikçi bir Türkiye devleti için izlenmesi gereken yolu gösteriyordu.

Mustafa Kemal tek tek anlatıyordu mektubunda: Öylesine perişan bir ülke kalmıştı ki geriye. Dört mevsim kullanılacak karayolu yoktu.

Denizcilik acınacak durumdaydı. Doktor sayısı az, salgın hastalıklar insanları kırıp geçiriyordu, nüfusun yarısı hastaydı. Bütçe az, gelir yetersiz, iş yoktu.  Mübadeleyle gelmiş insanlar vardı ve kalacak yerleri yoktu. Yanmış binalar, komple kül edilmiş köyler mevcuttu. Sanayi işletmelerinin neredeyse hiçbirinde motor yok, elektrik yok denecek kadar azdı. Okul sayısı az, okuma bilen sayısı daha da azdı. Limanlar, madenler yabancılara aitti.

Mustafa Kemal’in yazdıkları sadece bu kadarla bitmiyordu. Durumu özetlerken, günü geldiğinde konuşmak üzere, hangi alanda ne yapılması gerektiğine dair planları olduğunun altını çiziyor, yani umut var diyordu. Böylece olmaz denilen, imkânsızın gerçekleşme öyküsü başladı. Mustafa Kemal bu yolda emin adımlar attı ve birçok alanda Cumhuriyet devrimlerine başladı. Bu yenilikler; siyasal, ekonomi, tarım, eğitim, sanayi, toplumsal, hukuk, bayındırlık ve ticaret alanlarında yapıldı. Ancak Cumhuriyet’in odak noktalarından biri de kadındı. Kadın, bırakın haklara sahip olmayı, nüfus sayımında bile sayılmıyordu. Toplumda eşit bireyler olması adına, kadınlara birçok hak verildi. Medeni Kanun kabul edildi. Kadınlara eşit eğitim, meslek edinme, seçme ve seçilme hakkı verildi. Toplumda kadınların özgürlüğüne ket vurulan her alanda, Mustafa Kemal bizzat o engelleri kaldırdı. Çünkü Cumhuriyet bir bütündü, her bireyin eşit değerde olmasıydı. Cumhuriyet halkın ta kendisiydi.

Mesele Cumhuriyet’i ilan etmekle bitmeyecekti, hatta asıl mücadele o zaman başlayacaktı ve yol çok uzundu, Mustafa Kemal bunu biliyordu. “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” dedi ve ekledi: “Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve devam ettirecek sizlersiniz”. Cumhuriyet’i bizlere emanet etti. Bizler işte bu bilinçle, Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde, onun fikirleriyle, duygularıyla, onu hissederek bu emanete sahip çıkmaya çalışıyoruz.  Başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, cumhuriyet gayesiyle yaşamını feda eden aziz şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.

 

* Mektup, Turgut Özakman’ın yazmış olduğu “Cumhuriyet: Türk Mucizesi 2” kitabından alıntılanmıştır.

Efelerin Efe’si

Yorumlar kapalı.