Av. Çiler Nazife Koşar

ARAF!

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Arapça “kum tepesi” anlamına gelen urf sözcüğünden türemiş Araf. Cennet ile cehennem arasında bulunan bir tepe. Günah ve sevapları eşit olduğundan, cennet ya da cehenneme giremeyenlerin durdurulduğu bir çeşit tampon bölge aslında. Hani filmlerdeki kalp krizi sahnelerinde gördüğümüz “dııııtt” sesiyle gelen düz çizgi var ya. İşte tam orası Araf. Öznesi, nesnesi ve telafisi olmayan, yüklemi ise çok yüklemeli bir durak. Bir tarafı cennet, diğer tarafı cehennem. Ortası gemilerin yakıldığı yer.

Bugün yılın son günü. Radyoda “Belle” çalıyor. Tam da Araf’a yakışan; kalbimizin sadece vücudumuza kan pompalayan, kirli kanımızı temizleyip tekrar vücudumuza yollayan bir organ olmasından ziyade, onun gerçekten acıyabileceğini, gerçekten var olduğunu hatırlatan bir şarkı. Geçmişte birkaç kez dinledikten sonra, Notre Dame de Paris’i okumuştum. Şarkıyı ilk defa dinlediğim anda da bayılmıştım, ama Notre Dame de Paris’i okuduktan ve sözlerinin anlamını öğrendikten sonra daha bir başka sevmiştim. Ve bence en güzel yeri Quasimodo’nun söylediği kısım. Yıldızlı bir gecede gökyüzüne bakmak, tembel bir yaz öğleden sonrasının sessizliğinde denizi dinlemek, ya da kendini yüksekten aşağı bırakmayı hayal etmek gibi bir etkisi var bu şarkının üzerimde.

Sanki kalbime çınar gibi köklenen kabak tohumu ekmişim gibi, içime yerleşip hızlıca büyüyen ve şimdi tüm göğüs kafesimi saran muhteşem bir etki. Sıcacık, tüm boşlukları dolduran ve hiç boşluk bırakmayan hisseli harikalar kumpanyası sanki. Bin türlü olağanüstü his barındıran büyülü bir şey. Ya da yıllardır biriktirdiğim, içinde onlarca şiirler, şarkılar ve türlü türlü şirin, komik haller olan; vazgeçilmezim haline gelen renk renk hayaller barındıran o camdan küreler gibi.

Bugün yılın son günü. Kayıp ve nereye ait olduğunu bilmeyen ruhların bekleme salonu gibi hayat. Ve Araf; hayatın ta kendisi aslında. İşte tüm bu hoyratlığa inat, en çocuksu, en saf yanımla, yeni yıldan dileklerimi yazdım tek tek, 2023 ajandamın son sayfasına. İçim dünya atlası gibi rengarenk oldu bir anda.

İlk dileğim sağlık elbette. Geçtiğimiz yıllarda bir kez daha değerini hatırlattı bizlere. Pandemiden sonra, manevi dünyamızın da ne kadar beslenmeye muhtaç olduğunu anladık. Bu yıl, yalnızlığımızın değerini bilerek kalabalıklaşmaya başladık. Balkonlarımıza sığamadığımız zamanların acısını; açık havaya, deniz kenarlarına koşarak çıkardık adeta.

Hayat ağır, hayat zor ama yine de bir kıpır kıpırlık var her birimizde. İçimizi ferah tutup, umutla bakalım 2024’e. Neler sunacak bize, neler seriverecek önümüze bakalım.

Yeni yıl heyecanından ben de payıma düşeni aldım tabii. İçimde sokaklarımızı, evlerimizi süslediğimiz o renkli ışıklar yanıyor sanki. Fener alayları geçiyor sıra sıra. Dilerim yeni yıl; içimizdeki ışıkları söndürmeden, güzel hayallerle, umutlarla parıl parıl parlatsın bizleri.

Sağlık, huzur, mutluluk, afiyet. Yeni yıldan dileklerimiz sıralanıyor. İçlerini doldurmak bizim hayallerimizle görece artık. O zaman dileklerimizde cimri davranmayalım. Onlar sadece biz istedikçe gerçeğe dönüşebilir çünkü. Biz ne kadar içten, kuvvetli dilersek, onlara o denli yaklaşmış oluruz. Kendimizi, bir anda bir mucizenin tam ortasında, aklımızın alamayacağı yollarda, gökkuşağından halılarda, başımızın üzerinde uçan alıcı kuşlarla bulabiliriz. O yüzden hiç çekinmeden, olur muydu, olmaz mıydı demeden, kalbimizin sesini duymaya özen gösterelim. Kendimize zaman ayırıp, tıpkı bir deniz kabuğunu dinler gibi, dinleyelim gönlümüzü.

Yılın son günü yapılabilecek en makul şey 2023 ile tatlı tatlı hesaplaşmak aslında. Artık arkamda bırakmak istediğim insanları ve anları hatırlayarak, heybemden çıkan buruk anılarla veda etmek istemiyorum giden seneye. Araf’ta kalmak da istemiyorum. Çünkü biliyorum ki yeni bir yıl, beraberinde yeni şeyler getirmiyor. Bu yeni yıla anlam katan, getirdiklerini tevekkülle karşılayan ve yaşadıkça güzelleştiren bizleriz sonuçta.

Biliyorum ki geçen yılları geride bırakamıyoruz. Bize kattıkları ve bizden götürdükleriyle beraber koyuyoruz heybemize. Omuzlarımıza, yeniden başlamanın umuduyla yüklüyoruz onları, her defasında.

İnsanın samimi olabilmesi, kendiyle barışık olabilmesi, çevresinde gördüğü kusurları görmezden gelebilmesi, karşısındaki kişinin eksiğini, hatasını hoşgörü ve sevgiyle örtebilmesi, her zaman saygı duyduğum bir haslet bana göre. Kavgası kendiyle olanın vay haline.!

Araf onlara kalsın, onlar da Araf’ ta kalsın.

Benim için artık geride kaldı o gri bölge. Bitmez sandığım tüm tüneller bitti. Gitmez dediğim o karanlık ruhlar hayatımdan çekip gitti. Çıktım o merdivensiz bırakıldığım kör kuyulardan. Ölümle yaşam, isyanla teslimiyet, varlıkla yokluk arasındaki o ince çizgide yaktım kendimi.  Gri, siyah küllerimden yeniden doğdum. Varsın gelsin yeni savaşlar, ben artık zırhımı kuşandım.

İnadına güzel, inadına umutla başlıyorum 2024’e.

Joseph Addison’un “Bu dünyada mutluluğun üç büyük esası; yapacak bir şey, sevecek bir şey, ümit edecek bir şeye sahip olmaktır.” sözünü yazdım ajandamın ilk sayfasına.

Bu hayatta en önemli şey; bizi bir uçtan öbür uca götürebilecek güce sahip olan hayallerimiz, umudumuz ve inadımız. Her birini özene bezene saklayalım ve onlara dair inancımızı hiç yitirmeyelim istiyorum. Bizleri ayakta tutan, yarınlara götürecek olan o güce tutunalım.

Gerçekçi hedefler koyalım önümüze. Aşabileceğimiz engellerimiz olsun ki aştıkça, başarmanın verdiği o gurur daha da inandırsın bizi kendimize. Kendi özümüzü besleyip, kırdıkları yerden, yeniden filizlenen çiçeklerimizin açmasını bekleyelim baharlarda. Biten her günün sonunda, bize yıllarca eşlik edebilecek özsaygımızı, mağrur ve dik duruşumuzu gösterelim herkese ki, bu defa sevdasında dürüst, ağzı yalansız, sözünün eri, mert insanlara çıksın yolumuz. Kandırmayan, yormayan, yıpratmayan sevdalarla dolsun heybemiz.

Tıpkı bir su gibi, duru, dupduru olabilmek o kadar kıymetli ki. Hayatın paldır küldür geçişleriyle anlayamıyoruz ama bir an durup baktığımızda; dingin, sakin alanlarımızda daha mutlu olduğumuz gerçeği çıkıveriyor karşımıza.

Yılın ilk günü nasıl geçerse öyle devam eder derler, bilirsiniz.

Bu akşam yeni yılı nasıl karşılarsak karşılayalım, yılın ilk gününde sevdiklerimizle, sevenlerimizle, değer verenlerimizle içimizi ısıtan anlar paylaşmayı ihmal etmeyelim. Yılın ilk gününü; sahip olduklarımız için şükrederek, Araf’tan kendimize gelerek, kendimizi severek karşılayalım.

Çünkü doğan her yeni gün bir armağan bize. Yüzümüzdeki her kırışığın, saçlarımızda beyazlayan her bir telin, her gün, her an ve her gecenin bir anlamı, bir karşılığı var. Kendimize dönebileceğimiz, belki de hep içimizde tuttuğumuz o adımları gönül rahatlığıyla atabileceğimiz bu yeni yıla bir fırsat verelim. Amansız, zamansız, faydasız, anlamsız bir yer Araf. Bırakalım su gibi süzülsün zaman ve biz su gibi süzülelim zamanda.

ARAF!

Yorumlar kapalı.