Ayşegül Çakmak

Bir Varoluş Destanı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Biricik İstasyonu’na otuz iki vagonlu kara tren yanaşır. Birbiri ardına dizilmiş onlarca yeni Mehmetçik emir bekliyordu.

Katarın tam karşısında oraya mıhlanmış gibi duran biri vardı.

Teğmen Abdülkadir. Kemal, bunun kim olduğunu ve orada ne yapmak istediğini merak etmişti.

Önce, ‘bir nöbetçi olsa gerek’ diye düşündü ve ilerledi.

Elinde bir değnek, sırtında bir torba sessizliği içinde yaşantısının bütün öyküleri gözlerinden okunan bir Türk anasıyla karşılaşmıştı.

Vagonlar hareket etmeden önce birkaç dakika olsa da hasret gidereceklerdi. Hüseyin, anacığının elini öptü.

Anası, ciğerparesine  sarılıp kokladı.

Sonra dedi ki;

-Hüseyin, dayın Şıpka’da, baban Dömeke’de, iki ağan geçen bahar Çanakkale’de şehit düştüler. Son dayanağım sensin. Köyüm, vatanım Yunan eline düşecekse, şehitlerim beni lanetleyecekse sütüm sana haram olsun. Ölde köye dönme. Hadi oğul Allah yolunu açık etsin, yüzünü ak etsin.

Hüseyin, anasını ve teğmenini selamladı. Sert bir dönüşle vagondaki yerini aldı.

Bu Türk anasının karşısında donup kalmıştı Teğmen  Abdülkadir.

‘Anadolu ne demektir?’ İşte Anadolu buydu…

İçinden kopup gelen büyük bir saygı ile ellerini öptü, ‘anacım bana da dua etmeyi unutma’ dedi.

Nemli gözlerini saklamak için döndü ve trene atladı.

Bir daha köye dönemediler…

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

DİRİ DİRİ FIRNDA YAKTILAR

‘Anne, baba nasıl gitmem kapımıza düşman gelip dayanmış, onları bu topraklardan sürmeden bize rahat uyku yok…’

Ertesi gün Halime saçlarını kazıtır, erkek gibi giyinir cephenin yolunu tutar.

O artık halim çavuş olmuştur.

Sakarya’ya cephane taşıyan yardım kolunda görev alır ama kimse onun kadın olduğunu anlamaz.

Ta ki; Yunan birliklerinin cepheyi bombaladığında şarapnel parçasının bacağını koparıncaya dek…

Zifiri karanlık bir gece. Nazife aldı çıkınını düştü yola. Yakalanmadan gitmeliydi.

‘Suları var ekmeği yetiştirmeliyim. Güç toplamalılar’ diye geçiriyordu içinden.

Birliklere, köylüler ile toplanıp yaptıkları ekmekleri götürüyordu.

Ayın şavkı ona eşlik ediyordu.

Karşıdan üç beş karaltının  ona doğru yaklaştığını fark etti. ‘Bizimkilerdir’ deyip ‘yolum az kaldı’ diye düşündü.

Oysa karşıdan gelenler Yunan askerleriydi. Sürükleye sürükleye götürdüler Nazife’yi. Attılar komutanın önüne.

‘Söyle bakalım bu ekmekleri hangi birliğe götürüyorsun?’

Nazife’de ses yok. Saatlerce dövdüler.

Yok, Nazife’de tık yok.

İyice sinirlenen komutan, ‘evine gidip arama yapalım’ dedi.

Yine sürükleye sürükleye götürdüler Nazife’yi. Evi aradılar, taradılar bir iz bulamadılar.

Nazife’yi, köy meydanına götürdüler. Bütün köylü toplanmış onların gözü önünde Nazife’nin bedeninde süngülemedikleri yer kalmamış acı içinde kıvranan kadına, komutan ‘konuş yoksa öleceksin’ diye bağırıyordu.

Muhittin dedenin sözleri geldi aklına Nazife’nin ‘öl ama kimseye deme Nazife gelin…’

Komutan konuşturtmadı.

Köylünün ve askerlerinin karşısında kendisini küçük düştüğünü hissedip iyice hiddetlendi.

Atın bunu fırına’ deyip köyün taş fırınını işaret etti.

Köylü, tedirgin. Kimse bir şey yapamıyor.

Askerler bile dehşete düşmüştü…

‘Diri diri fırına mı atacaklardı’ sahiden.

Emir demiri kesti attılar Nazife’yi fırına ama konuşmadı…

İşte konuşmadı sonsuza dek…

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

On yıllar süren bir imparatorluk.  Küffara diz çökmüş vatanı, milleti, bayrağı hiçe saymış düşmanın zırhıyla yurttan kaçmıştı.

Yokluğa çaresizliğe ve İngiliz taşeronu Yunanlılar’a terk edilen yüce Türk Milleti son nefesine kadar şahlanıp ‘millet ordusuna’ dönüşüp namusunu kurtardı…

“Bu memleket dünyanın beklemediği, asla umut etmediği ayrıcalıklı bir varoluşa sahne oldu. Bu sahne en az yedi bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik doğanın rüzgarıyla sallandı; İçindeki çocuk doğanın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu sonra ona alıştı; Onların oğlu oldu. Bir gün o doğa çocuğu, doğa oldu şimşek oldu Türk oldu…Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

Yüce Türk Milleti’nin karşısında emperyalistler, taşeronler, saltanat ve hilafet yanlısı yobazlar vardı…

Biz kazandık onlar yenildiler.

Ve tekrar yenilecekler.

Ruhları şad olsun… Saygıyla.

30 agustos ataturk

Bir Varoluş Destanı

Yorumlar kapalı.